Sabah elimde çayım mutfak penceresini açıp havayı bir koklayayım dedim, gökyüzü bulutlu, epeyce de rüzgarlı idi dışarısı. Tam pencereyi kapatıyordum ki gözüm arka cephedeki istinat duvarına ilişti. Evimizin bulunduğu bölge bir çeşit vadi gibi, caddenin iki tarafından yükselen apartmanların arka cepheleri tepelere bakıyor. Ankara'nın merdivenli sokakları çıkar sık sık karşınıza cadde boyu yürürseniz. O nedenle karşılıklı sıralanan apartmanların arka tarafları hep istinat duvarıdır, o duvarın üstünden çok katlı apartmanlar hepimize tepeden bakar 😊 Ön cepheden pek hoş görünen apartmanların bile arka tarafları gri renkli, sevimsiz, yüksek bir beton duvardır. Yalnız ne hikmetse yanımızdaki apartmanın istinat duvarı ön cepheden de daha renkli bir manzara sunuyor. Henüz yıktırılmamış kömürlüklerin üstünde tohumlarını kuşların mı getirdiği, rüzgarla mı uçup gelen hudayinabit ağaçlar var. En görkemlileri üç aylandız. Kokarağaç, osuruk ağacı gibi isimlerle de anılsalar ben henüz kötü kokularına denk gelmedim. Üstelik bu mevsimde salkım salkım açan çiçeklerini de pek severim:
Aylandızların arasında, adeta onlar tarafından korumaya alınmış gibi duran pek güzel bir çam ağacı mevcut. Kışın kar yağınca süklüm püklüm arka cepheye adeta İsviçre görünümü veriyor 😁. İstinat duvarını ise gümrah bir Amerikan sarmaşığı kaplamış, hatta oraya sığamamış, bizim duvarın da yarısına kadar uzanmış sağolsun, otoparkımıza renk katmış. Gördüm ki sonbahar havasına da girmiş, tek tük kırmızı yapraklar mücevher gibi parlıyordu yeşillerin arasında. Tüm bunlara pasaklı arka bahçenin içinde muhtemel ki yine hüdayinabit yetişen bir yabani incir imrenerek bakıyor. Bizim apartman ağaç yönünden beddualı sanki. Buraya taşındığımızda arka bahçede, kömürlüklerin hizasında cılız bir dut ağacı vardı. Çocuklar dallarına asıla asıla hallettiler. Cadde boyu ise akasya ağaçları sıralı. Bir tek bizin apartmanın önü boş, Yine taşındığımızda bir kuru ağaç vardı, o zamanlar zemin katımız bakkaldı, kızınca rengi bordoya dönen Ahmet Amca. O kurumuş ağacı kesti ve yerine bir fidan dikti, eğilip bükülmesin diye yanına bir sopa gömüp bağladı. Ne oldu dersiniz, fidan kurudu, sopa yeşerdi 😂 Lakin ona da yoldan geçen bir araba çaptı, büyümeye ömrü vefa etmedi, şimdi tüm apartmanların önünde bir ağaç var, bizimki halka açık 😂
Öğlen kızkardeşle buluşmak için evden çıktım, iyi ki montumu almışım, rüzgar hayli sert esiyordu. Ankara bugün ciddi ciddi sonbahar havasına girmiş, eğer bu ön gösterim değilse. Henüz yapraklar dökülmeye başlamamış ama tek tük sararmalar başlamış ve ateş dikenleri. Turuncu turuncu açmaya başlamışlar, yakında kızarır ve gri Ankara kışlarının yegane rengi olurlar:
Kızkardeşin göz kontrolü için önce hastaneye uğradık, sonra bir miktar alışveriş yaptık. Hatay ürünleri satan bir dükkana pomelo gelmiş ki kendisine bayılırım, hemen kaptık birer tane, eh girmişken Hatay'ın kızartmalık peyniri ve biberli ekmeği de girdi alışveriş poşetine. Sonra da kahve içmeye gittik
Eve döndüğümde caddenin ortasına rastgele bırakılmış bir scooter gördüm, pes dedim. İnsanların lakaytlıkları abartılı boyutlara ulaştı. İki saat orada trafiği aksatarak bekledikten sonra yolcu indiren bir taksinin müşterisi gidip kenara çekti. "Nereye Payidar?" diye bir oyun izlemiştim üniversite yıllarımda AST'ta. Şimdi ortalık yere bağırmak istiyorum, bu sorumsuzlukla "Nereye Payidar nereye?",,,
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder