Eskiden Ankara'da yaptığım gezileri yazarken başlığı bu şekilde attığımı fark ettim, dünkü uzun yürüyüşlü turun başlığını da böyle atayım dedim. Geçenlerde eski yıllardan bir öğrencim (artık arkadaşım), "Hocam siz seversiniz" diyerek "Lügat Kitap Cafe"nin linkini göndermişti. Eh, böyle bilmediğimiz ilgi çekici bir yerin önerisi gelir, üstelik içinde kitap da barındırırsa arar buluruz elbet. Kız kardeşle buluştuk ve tabana kuvvet yola düzüldük. Adres "Kestane Sokak No: 27/Hamamarkası" olarak geçiyordu cafenin sitesinde. Kurtuluş Parkı'nın önünden yürümeye başladık, Dumlupınar Bulvarı'nın sonuna geldik, Cebeci Dörtyol'dan sola kıvrıldık, Talatpaşa Bulvarı'na geçtik. Kestane Sokağı sorduğumuz bir esnafın tarifiyle çok geçmeden ulaşmıştık Lügat Kitap-Cafe'ye. Zaten yol üstündeydi, görmemek mümkün değildi:
24 Ekim 2023 Salı
ANKARA KAZAN BİZ KEPÇE / 24 EKİM
Büyük bir konağın içinde yer alan mekan kitapçı olarak geçiyor ama kitap satışı olduğunu sanmıyorum, daha ziyade kütüphane ve okuma salonu niteliği taşıyor üst kat. Alt katta ise cafe bölümü ve yine okuma salonu var. İlk anda binanın restorasyondan geçmiş bir konak olduğunu düşünmüştük ama şimdi biraz şüpheliyim. Zira semti gezdiğimizde pek çok binanın yıkılıp yeniden yapıldığını gördük, muhtemelen bu da öyle.
Kahvelerimizi alıp küçük bahçede bir masaya yerleştik. Self servis olduğu için eşyalarımızı bırakıp kahve tezgahına geldiğimizde işittiğimiz anonsla gülsek mi, şaşırsak mı bilemedik: "Bazı masalarda sahipsiz eşyalar görülmüştür, eşyalarınızı almadığınız takdirde masa boşaltılacaktır". Haydaa, hem self servis yapıyorsun, hem de yükümüzle kahve almamızı öneriyorsun kardeş, bu nasıl bir uygulama? Bir hırsızlık olayı falan yaşanmış olsa gerek diye düşündük, kız kardeş masa başına gitti, ben kahveleri getirdim.
Binanın içi ve dekorasyonu güzel ama biraz kitsch bir görkeme sahipti. Oldukça da kalabalıktı okuma salonları. Hacettepe şehir içi kampüse yakın olduğundan ders çalışmakta olan çoğu kişinin oranın öğrencisi olduğunu tahmin ettik, yaş ortalamasını da biz yükselttik.
Sakin ve huzurlu bir mekan, özellikle öğrencilere çalışmak için ideal, bir kahve içmek için uğranabilir ama belirli bir yaşın üstü için çok kullanışlı değil. Yakınlarda değilseniz biraz zahmetli zaten ulaşımı ve bir kere gördükten sonra ikinci sefere gerek yok.
Kahvemizi içip mekanı gezdikten sonra sıra semti teftişe gelmişti. Hamamarkası (bir de daha çok bilinen Hamamönü var malum) deniyor bu semte ya da Ulucanlar da diyebiliriz. Yakınında Ulucanlar Cezaevi Müzesi var. 2011, 2015 ve 2016'da Ankara'nın eski semtlerini, ara sokaklarını, bilinmeyen yüzünü keşfetmeyi çok seven kız kardeş getirmişti bizi buraya, o zaman gördüğümüzle alakası kalmamış bir çehreyle karşılaştık. Zaten bir takım düzenleme çalışmaları yapılacağının işaretlerini görmüştük. Aşağıdaki fotoğraf 2016'dan, arkadaki renkli binaların hiçbiri yok şimdi:
Sokakları gezdikçe pek çok binanın restore edilmeyip yeniden yapıldığını fark ettik, nitekim sorduğumuz bazı kişiler de bu düşüncemizi teyit etti. Altındağ Belediyesi semtin çehresini epey değiştirmiş:
Sokaklardan birinde karşımıza Hacı Bayram Veli Müzesi çıktı, bir heves gezmeye niyetlendik ama Pazartesi olduğunu unutmuşuz, hüsran...
Sokaklar pırıldamış, evler yenilenmiş, belli ki çoğu yıkılıp yeniden yapılmış, eskiye göre bir düzen gelmiş ama sanki bütün yenilenen semtler birbirine benzemiş, karton bir film setine benziyor, yaşamıyor, dekor gibi. Şu fotoğrafı rastgele bir yerde görsem Hacıbayram mı, Hamamönü mü, Eskişehir Odunpazarı mı ya da Sivas mı emin olamam. Eleştiri anlamında söylemiyorum ama bu tarz restorasyonla semtin ruhu kayboluyor sanki. Devam edelim:
Sahipsiz mi, ihtilaflı mı anlayamadığımız, restorasyondan kaçmış şu ortadaki iki yandaki süslülerin desteğiyle ayakta duruyor gibi. 2016'da geldiğimizde harabe idi bu binalar, hemen karşısında Yörük Dede Türbesi olduğu için tanıdık. Türbenin etrafı da düzenlenmiş, park olmuş.
Bazıları da kaderine terk edilmiş.
Hazır buraya gelmişken daha önce hiç görmediğimiz Cenabi Ahmet Paşa Camii'ni de ziyaret edelim dedik. Bazıları bu camiye Mimar Sinan'ın Ankara'daki tek eseri dese de yanlış bilgi olduğunu camiin avlusundaki tabeladan da teyit ettik. Mimar Sinan'ın eseri değil, Mimar Sinan üslubunda yapılmış tek cami olduğu tabelada ayan beyan belirtildiği halde dönüşte çay içmek için uğradığımız cafenin yöneticisi adam iki kadının sözüne itibar etmeyip Mimar Sinan eseri olduğu konusunda ısrarcı oldu. Dediğim dedik, çaldığım bildiğim düdük, yanlış da olsa doğrudur, çünkü ben erkeğim, o kaa!
Cenabî Ahmet Paşa Camii ve söz konusu tabela. Camiin avlusunda Cenabî Ahmet Paşa'nın türbesi, Azımî Türbesi ve bir de hazire var ama Mevlevihane zaman içinde yıkılmış olsa gerek.
Ahmet Paşa'nın türbesi, türbenin kapısı ve Azimi Türbesi'nin köşesindeki "pah".
Bu semtte ilginç adı ve minicik, sevimli minaresi ile sevdiğim bir cami daha var, Hemhüm Camii:
Buraya kadar gelebildiyseniz tebrik eder, bir sonraki gezide buluşmak üzere hoşça kalın derim sevgili takipçilerim...
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Bir faydam olduysa sevinirim. Evet Lügat'ı biz de sevdik ama daha ziyade genç ve öğrenci kuşağa uygun bir mekan, bizim gibi orta yaşa ancak kahve içmek amaçlı olabilir, sakin, sessiz ve huzurlu geldi bana da okuma mekanları, güzel olmuş. Böyle yerlerden daha fazla olmalı.
YanıtlaSilCezaevi Müzesi'ni epey oldu gezeli, bir daha gezmeyi yüreğim kaldırmaz.
Evet, her ne kadar film platosu görüntüsü arz etse de eski halinden iyidir, Altındağ Belediyesi iyi çalışıyor anladığım kadarıyla. Teşekkürler yorumunuz için...
Bir yerleri restorasyonda görünce tüylerim diken diken oluyor, neden muhafaza edemiyoruz tarihi binalarımızı blmiyorum.
YanıtlaSilBu restorasyondan ziyade yıkıp yeniden yapma olmuş ve tamam temiz pak, düzenli ama öyle geometrik ki bana hoş gelmiyor...
Silvalla ben not alıp, eşim beye "şuraya da gidelim" diye not atarak okudum :) en çok hemhüm camiisini sevdim :)
YanıtlaSilHemhüm'ü ben de çok seviyorum, hem adını, hem o minyon minaresini. Gidip gezmekte fayda var normalde gidilmeyecek yerleri...
SilAnlatımlarınızı severek, kendimi o yerlerde gezinmekte hissederek okuyorum. Görsellerin ustaca çekilmiş olması da sanırım bu duyguyu pekiştiriyor. Kitap olan her yeri ben de çok seviyorum. Ama düşündüm doğrusu, o güzel bina neden "Lügat Cafe " olarak hizmet veriyor. Bu unutkan toplum sözlük demeyi de unutmasın ne olur. Cafe yazdığımda bilgisayar bile kımızıyla altını çiziyor. Ama eleştirirken haksızlık yapmamak lâzım. Yer taşları nasıl da güzel seçilmiş, eskiyim ama gör beni ' diyor adeta. Küçücük bir kitaplık, yanında bir çiçek saksısı, çok sevdim o köşeyi de. Öğrenciler için Okuma Salonları olması da harika bir fikir. Fiyatları merak ettim. Örneğin, bir çay, bir simit kaç lira acaba?
YanıtlaSilTek minareli küçük cami ve minaresi çok sevimli, bakarken bile huzur veriyor. Bazı kentlerimizde altı minareli camiler için halâ bağış toplanıyor. Birçok köyde, ilkokul çocukları taşımalı eğitimle uzak okullara gidiyorlar.
Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya hazırlanırken, kapsamlı paylaşımınızla anılara da uzun bir yolculuk yaptım.
Yüreğinize, gözlerinize, kaleminize sağlık.
Çok teşekkür ederim Makbule Hanım, güzel görüşünüz. Ben dilde yeni kelimelerle birlikte eskilerin de kullanılmasını seviyorum aslında. Çok gençken o zamanki modaya uyup Öztürkçe konuşmaya çalışırdım ama bazı kelimeler de çok uyduruk. Bir de eskiden beri kullanılan yabancı unsurların dili zenginleştirdiğini düşünüyorum, o yüzden Lügat beni rahatsız etmedi. Bina güzel gerçekten, hizmet ettiği amaç da çok iyi, sakin, sessiz ders çalışan gençlerle doluydu. Hele kışın ev koşulları uygun olmayan gençler için bir fincan kahveyle akşama kadar hem ısınır, hem çalışır hoş bir ortamda.
SilO cami çok sevimli ve tarihi. Adının anlamını hep merak ederim.
Güzel dilekleriniz için çok sağolun, benden de size aynı dilekler gelsin...
Ankara'nın hiç bilmediğim bir yerini gezdirdin Leylakcığım, buralara eski yıllarda da yolum düşmemiş olmalı.
YanıtlaSilBizde restorasyon yıkıp yeniden yapma gibi anlaşılıyor, daha çok. Belki yenisini yapmakta haklılık payı vardır, ömrü dolmuştur, kötü malzeme kullanılmıştır filan. Yine de tektipleşmenin önüne geçecek şekilde yapılsa planlar, daha estetik olur, sanki. :)
Düşmemiştir Ekmekçim. Buralar bizim eve nispeten yakın ve ben çok küçükken oralara yakın yerlerde oturduk, annemle çok sinemaya gittik cafenin bulunduğu caddenin üstünde. Sinemalar hep yıkılmış, yerine koca binalar kondurulmuş. Yazdıklarına aynen katılıyorum. Oradaki binalar-önceden bildiğim için-gerçekten çok haraptı, yenilenmeye ihtiyaç vardı ama yazdığın gibi tek tip hale getirilmiş, ruhsuz sokaklara dönüşmüş. Film seti gibi. Şu var ki hani it-kopuk yatağı derler ya harabe haline gelince de öyle oluyor, en azından temizlenmiş o anlamda.
Silİlginç Hamamönü'nü duymuştum ama Hamamarkası'na ilk kez rast geldim. Bir de bu Lügat Kafe'in başka şubeleri var mı acep çok tanıdık geliyor.
YanıtlaSilÇünkü ikisinin arasında gerçekten bir hamam var, tarihi bir hamam. Ön tarafında kalan bölüme Hamamönü, arka kısma Hamamarkası deniyor. İkisi de Altındağ Bld. bağlı. Hamamönü epey önce restore edildi, şimdi Hamamarkası'na gelmiş sıra.
SilLügat Cafe'nin şubesi var mı bilmiyorum, ben de yeni haberdar oldum. Kitapçı değil zaten, kütüphane, okuma salonu gibi bir yer. Kahveni al, dersini çalış yani :)))
Sil