İstanbul'daki ikinci günümüzün sabahına otelin biz Ankaralılar için muhteşem manzaralı teras katında kahvaltı ederek başladık.
Derken bir konuğumuz oldu:
Açık pencerenin pervazına konup "Ellere var da bize yoh mi?" dercesine gözlerini dikip bakmaya başladı. Simit pahalandığından beri kısmetleri kesilmiş bunların. Vapurlara ne martılar yanaşıyor, ne de simit atan var. Gözlerine kestikleri yemek mekanlarının açık pencerelerine yanaşmakta bulmuşlar anlaşılan çareyi. O bakadursun otel görevlisi uyardı, "Pencereyi kapatın az sonra sinirlenip içeri dalar, masayı dağıtır, çaylar üstünüze dökülebilir" dedi. Dediğini yaptık, o da küstü gitti 😃
Kahvaltı sonrası hazırlanıp çıktık. Kız kardeşin Mimarlar Odası'nda bir sunumu vardı, öncesinde sevgili arkadaşım, blogdaşım Zelda Capulet ile buluşup karşıya geçecektik, sunum vaktine kadar birlikte dolaşacak, sonrasında onu sunuma uğurlayıp ben başka bir programa dahil olacaktım. Otelin bir üst sokağında Z ile buluştuk. Daha İstanbul'a gelirken niyetimiz görmediğimiz semtleri, mekanları görmekti. O yüzden hedefimizde son zamanlarda hakkında çok şeyler okuduğum Kurtuluş (Tatavla) vardı. Vapurla Kabataş'a geçtik. Tabii ki vapurda Ankaralı olduğumuzu belgeleyip İstanbulluların alışkın olduğu için görmezden geldiği manzaraları fotoğrafladık 😀Kim bilir bir daha ne zaman yolumuz düşer İstanbul'a, eski dostları yanımızda götürelim:
Pardesülü Haydarpaşa
Estetikli Kız Kulesi
Kabataş'ta vapurdan inip Finikülere bindik ve Taksim'e geçtik. Yeni AKM ile merhabalaşıp Taksim Camii ile tanıştık. Sonra da Kurtuluş'a doğru bir yürüyüş tutturduk. Yol üstü kafamızı sola çevirdiğimizde bir kilise gördük. Bahçesindeki heykeller ve görkemli görünüşü dikkatimizi çekince daldık içeriye.
Girişteki tabelada yazan isim "Basilica Cathedrale du Saint-Esprit" idi. Oh oh, esprili kilise dedik, zaten kapı üstündeki Papa minyatürü de pek güler yüzlü idi. Sonra içeriyi gezerken rastladığımız madam bize yan taraftaki okulun Notre Dame de Sion olduğunu söyledi, kendisi de yıllarca orada sekreter olarak çalışmış. Bak bak, bilmeden nereleri bulmuşuz 😃 Ataletciğim bunu en iyi sen bilirsin, sahiden espri kelimesiyle bir bağlantısı var mı kilise adının?
Kiliseden ayrılıp yola devam ettik. Bu arada ben malum yine kan-tere batmıştım. Bu sefer hazırlıklı idim, yanımda yedek giysiler vardı ama değiştirecek mekan bulmakta idi sıkıntı. Sonunda Kurtuluş'a ulaştık. Vaktimiz sınırlı olduğundan çok gezemedik ama binaların güzelliği gözümüzden kaçmadı, daha detaylı gezmek isterdik esasen:
Gerçek bir mahalle havasındaki Kurtuluş'un inişli çıkışlı yokuşlarını aşarak Üstün Palmie Pastanesi'ne ulaştık. Pandispanya ve benzeri karbonhidratları paketletip elimize birer Adisababa alaraktan kahve içecek bir mekan aradık ve sonra kadınların işlettiği hoş bir cafe bulduk. Kahveleri beklerken terli giysileri yenileriyle değiştirip döndüm masaya. Yeterince dinlenip kahveleri de içtikten sonra artık Karaköy yolu gözükmüştü. Acaba bir taksi bulabilir miydik?
Taksiyi şu tuhaf binanın olduğu yerde bulduk. İstanbul taksilerinin korkusu içimize daha gelmeden nakşolduğundan bizi alıp alamayacağını sorduk şoför hazretlerine. "Sultanahmet'e götürmem" dedi peşin, kesin ve net olarak. "Karaköy'e gidecektik" deyince lütfedip "Binin!" diye emretti ve sonra yol boyu daldan dala atlayarak konuştu, hiç susmadı. Ön koltuğa kız kardeş oturmuştu, bütün cevap verme cefasını o çekti. Şöyle bir şey anlattı: "Azer Bülbül Almanya'ya konsere gitmiş. İlk şarkıdan sonra titremeye başlamış. Almanlar bunu elektrik çarptı zannedip sahneye hücum etmişler kurtarmak için". Anlattığı onca politik ve gündem içi şeyin arasına bu anekdotu niye sıkıştırdı anlamadık ama gülmekten yerlere yattığımızı da söylemeden geçemeyeceğim.
Geveze ve egosu yüksek şoförden Karaköy'de kurtulduk. Kız kardeşi Mimarlar Odası'na bırakıp vapurdan inip bize katılacak Ekmekçi Kız'ımızı beklemek üzere iskelenin karşısındaki Mado'ya yerleştik. İnsan bazen sevmediği yerlere de oturmak zorunda kalabiliyor. Ekmekçimiz bize katılınca yemek yemek için üst kata çıktık. Biz yemekteyken Mi Vitamini'miz de katıldı aramıza. Böylece yemeğimizin besin ve mutluluk değeri arttı 😃
Yemekten sonra Z'ciğimizi yolcu ettik, biz üçlü olarak Galataport'a gitmek üzere yola düştük. Galataport fazla steril bir mekan, elit tabaka hedef alınarak yapılmış. Lüks cafeler, oteller, mağazalar sıralı. Sahili ise dipdibe devasa üç Cruise gemisi kapatmış. Adeta bir kale duvarı.
İstanbul Modern'in yeni binası da burada, vakit olmadığı için gezemedim haliyle. 2006'da gezdiğimle idare etmeye karar verdim. Kısmetse bir dahaki sefere.
Yolun sonunda "Splendida"nın burnuna ve denize ulaştık. Tophane'ye bir selam çakıp döndük. İstanbul'un bence en güzel camilerinden biri olan Nusretiye Camii temizlenip bakıma alınmış ama Galataport binalarının arkasında kalmış.
Böyle güzel polis karakolu dünyanın neresinde vardır acep?
Açıkçası yorulmuştuk ve kahvemiz gelmişti. Mi'ciğimiz bizi hoş bir cafeye götürdü, kahvelerimizi alıp masamıza kadar getirdi. Çok yaşasın küçük kardeşler 💗
Kahve sefası sonrası Mi'yi yolcu ettik ve Ekmekçimle birlikte Tünel'e binip Beyoğlu'na yollandık. İlk işim restore edilen Narmanlı Han'a bir göz atmak oldu. Atmaz olaydım, Narmanlı Han'la ilgisi olmayan pembe bir pasta ile karşılaştım. Aliye Berger'in, Tanpınar'ın, Bedri Rahmi'nin kemikleri sızlamıştır eminim, iyi ki bu halini görmediler. Kendimi yeni nesil cafelerde sohbet eden gençlerin arasından sıyırıp acele kaçtım oradan. Neyse ki Botter Apartmanı elden düzgünce geçirilip Casa Botter adıyla açılmış. Balkonuna çıkıp İstiklal Caddesi'ni kuşbakışı seyran eyledim.
Şu pembeli-yoksa yavruağzı mı, anneannemin dikoltalarının rengi-şey Narmanlı Han, ne kadar Narmanlı Han ise işte 😠
Bir miktar Beyoğlu'nda gezip gözlerimizi süzdükten sonra sunumu biten kız kardeşi alıp Karaköy'e döndük. Vapura atlayıp şahane gitar çalan bir gencin melodileri eşliğinde Anadolu'muza geçtik.
Kadıköy'e gelince aç karnımızı doyurmaya nereye gittik? Tabii ki Çiya'ya. Tezgahtaki yemeklerden ben sütlü bamya seçtim. Esasen bamyaya bayılmam ama yeni tarifler denemeyi severim. Ne kadar isabetli bir karar verdiğimi ilk çatalda anladım. Bugüne kadar yediğim en güzel bamya yemeğiydi. Nasıl yapılmıştı, içinde neler vardı hiçbir fikrim yok. Yine sütlü biber olduğunu söyledikleri bir karışımın üstüne bamyayı serip getirdiler, aman da aman nefisti. Karadeniz gezisinden aklımda yalnızca "Pepeçura" kalmıştı, bu İstanbul gezisinden de "Sütlü bamya" kalacak. Yemeğin üstüne mideye gönderdiğimiz demirhindi şerbetlerinden sonra Kadıköy Çarşı'nın kalabalık sokaklarına çıktık. Ekmekçimizi evine yolcu edip sahilde biraz dolaştıktan sonra biz de otelin yolunu tuttuk.
Bugünün adım sayısı bir rekor: 32.000
Yarın 3. günde görüşmek üzere...
Sanki günün büyük bölümünde birlikte değilmişiz gibi merak ve heyecanla okumama ne dersin Leylakcığım? :))
YanıtlaSilSeni ve Funda'yla vakit geçirmemizin yanısıra, günün bonusu olarak Mivitamini ile tanıştığıma, Zeldacığımı yeniden görebildiğime çok memnunum. :)
Gerçekten çok güzel bir gündü, senin rehberliğinde Beyoğlu'nda dolaşmak da ayrı güzeldi, keşke daha fazla vaktimiz olsaydı, daha uzun gezebilseydik. Bir de ertesi günkü Moda tramvayı yanılgısını yaşamasaydık da bir kez daha görüşebilseydik. Kısmet. Yine de bu yaz şeytanın bacağını iki kere kırdık ya gerisi gelir bence...
Silİstanbul turist olarak gezerken hep çok daha güzel zaten öğretmenim, ne iyi yaptınız :)
YanıtlaSilKeşke sen de olabilseydin...
Silkeşke...çok uzun zamandır bir şeye bu kadar hayıflanmamıştım
SilNe diyelim kısmet olmayınca olmuyor, Ankara'da telafi etmek dileğiyle, ben Kasım sonuna kadar burada olacağım gibi görünüyor
Silçok kıskandım. tek tesellim hafta içi olması bu gezintinin :) sütlü bamyayı ben de deneyeceğim. tatavla 'da oturan Nihalin ilk kitabıydı , size göndermiştim. orayı yaşayanlarıyla birlikte tasvir etmişti. Galataportu ben daha görmedim desem :) İstanbulda yaşayan biri olarak, vakitle yarışıyoruz . trafik ve kalabalıktan hep bıktık. aslında bir hafta izin alıp, hafta içi o şekilde gezmek lazım . botter , narmalı han , akm nin yeni halin ben de görmedim daha. :(
YanıtlaSilZeynepcim çok ani gelişen bir gezi oldu ve çok sıkışık bir zamana denk geldi. Senin çalıştığını bildiğim için haber vermedim. İki emekli ve bir çalışmayan arkadaşla sözleşebildik sadece. İnşallah daha geniş zamanda buluşuruz. İstanbul olması şart mı? Ankara var, Antalya var :) Bak ben senden daha çok görmüşüm bazı yerleri, zaten bir şehre gezmek amaçlı gelenler yerlisine göre daha çok yeri gezip görüyor. Antalya'da da benim görmediğim bir sürü yer vardır kesin :) Çok sevgiler...
SilTatavla'yı merak etmeme biraz da o kitap sebep oldu Zeynepcim...
SilPardesülü Haydarpaşa ve Estetikli Kız Kulesi yorumları beni yerlere serdi itiraf etmem gerekirse. :D
YanıtlaSilBen gittiğimde Galataport önünde bir cruise gemisi vardı üç biraz fazla olmuş. Karaköy karakolunun önünden geçerken bir gün tutuklanırsak da burası olsun beh demiştik. :) Üçüncü günü merakla bekliyorum.
Ahaha, ben de gülün diye yazdım zaten :) Galataport zengin mekanı, eski halini tercih ederdim ama merakımı giderdim gezerek. Yalnız karakol binası muhteşem gerçekten...
Sil