Ve geldik son güne. İstanbul o kadar kaotik, hareketli, uyumayan bir şehir ki dışardan gelen biriyseniz ister istemez bu döngüye ayak uyduruyor ve orada geçirdiğiniz zamandan daha fazlasını yaşamış gibi hissediyorsunuz. Hesapta son günün sabah saatlerini otel civarında, Yeldeğirmeni Mahallesi'ni gezerek, öğleden sonra da Moda'ya giderek geçirecektik. Kahvaltı sırasında beraber geldiğimiz arkadaşla yaptığımız sohbette Salt Galata'da "Reşat Ekrem Koçu Sergisi" olduğunu duyunca kız kardeş plan değişikliği önerdi. Tabii ki kabul ettim, valizleri hazırlayıp resepsiyona bıraktık ve kendimizi Karaköy vapuruna attık. Esasen o gün İstanbul'un kurtuluş günü olduğu için toplu taşım araçları ücretsizmiş ama bizim kartımız isme kayıtlı olmadığından şıkır şıkır ödedik paraları 😄 İstanbul kurtuldu ya paralarımız helal olsun deyip güverteye yerleştik. Vapurla defalarca karşıdan karşıya geçsek de Ankaralı olarak manzaraya doyamadığımızdan yine telefonlara davrandık, bu defa yanımda tarihi yarımadayı götürmek istedim. Kız kardeşle Cankurtaran Öğretmenevi'nden Sarayburnu'na güneşte pişe pişe yürüyüşümüzü anıp gülüşerek vardık Karaköy'e.
11 Ekim 2023 Çarşamba
İSTANBUL 3 / 11 EKİM
Karaköy kalabalığına karışıp gösterişli binalarıyla Bankalar Caddesi'ne ulaştık. Salt Galata henüz kapalıydı, açılış saatine kadar etrafı kolaçan etme yürüyüşü yaptık. Bizi Freddy Mercury karşıladı:
"Bohemian Rapsody"den bir kuple rica ettik, kırmadı. Söyledi ve motosikletine atlayıp gitti 😊Biz de buralara kadar gelmişken bir eski dosta "Merhaba" demek istedik, istikamet Kamondo Merdivenleri:
O esnada Salt Galata açıldı, biz de içi-dışı birbirinden güzel binadaki "Reşat Ekrem Koçu Sergisi"ni gezmek için girdik içeriye.
Serginin adı "Başka Kayda Rastlanmadı" ama görüldüğü gibi başka kayıt var mı diye epey yakından inceleyenler var 😃
Reşat Ekrem Koçu malum İstanbul aşığı bir tarihçi ve yazar. Kendisinin tarih ve eski İstanbul konulu kitaplarının yanısıra 11. cildi yarım kalmış İstanbul Ansiklopedisi en önemli eseri. Bu sergide de İstanbul Ansiklopesi'nin yayınlanmamış bölümleri izleyicilere sunulmuş. İlgiyle gezdik.
Salt Galata'nın cafesinde kahvelerimizi de içtikten sonra tekrar Karaköy sokaklarına açıldık. Karnımız acıkınca Gümrük Lokantası'na girdik. Alışkanlıklarımıza aşırı bağlı bireyler(!) olarak daha önceki gelişimizde oturduğumuz masaya yerleştik, aynı manzaraya bakarak yemeklerimizi yedik 😄
Saat bizi beklemediği ve akşam da yola çıkacağımız için İskele'ye yollanıp tekrar vapura yerleştik. Gitmeden birkaç hatıra pozunu da ihmal etmedik:
Ve bu kez yakından görüşme fırsatı bulamadığım sevgili Kulem, onsuz olmaz, onsuz olmaz...
Kadıköy'e iner inmez kendimizi tıklım tıklım bir Moda tramvayına yerleştirdik. Yaş ortalaması epey yüksekti 😃 Bir de herkese laf yetiştirip tavsiye veren her ...'a maydanoz, egosu şişkin bir amca vardı. Kısa mesafe için binen bir delikanlıyı azarladı, arkaya ilerleme uyarıları yaptı, çocuğunu sıkı sıkı tutup tramvay penceresine oturtan bir kadına kızdı, son olarak da karşımızda oturan yol sorduğumuz beyefendiye "Bu durağa bir rehberlik bürosu aç" diyerek bizimle dalga geçmeye kalkınca kız kardeş dayanamayıp tersledi. Terslenince de "Şaka yapıyorum yahu, anlamıyorsunuz" havalarına girdi.
Kendimizi can havliyle attık tramvaydan, çok isabetli bir iş yapmadığımızı, yolu kısaltalım derken uzattığımızı saate bakınca anladık ama yine de "Olsun, Moda'yı boylu boyunca görmüş olduk" diyerek avunduk. Hâl böyle olunca Moda Çay Bahçesi'nde oturma planımızı iptal ettik ve meğerse çok kısa olan yolu yürüyüp tekrar Kadıköy'e döndük. Şehrin yabancısı olmanın böyle dezavantajları oluyor. Maydanoz Amca'ya tramvayda kızdık ama sonrasında kendisini anıp epey eğlendik.
Tramvaydaki bunaltımızı İstanbul Kitapçısı'nda apar topar bir kahve içip bir-iki şey alarak giderdikten sonra yönümüzü tekrar Kadıköy Çarşı'ya çevirdik. Akşam trende yemek için birkaç unlu mamul satın aldık, otele gidip paketleri bıraktık ve Yeldeğirmeni Mahallesi teftişine başladık. Yeldeğirmeni hep aklımda olan ama bir türlü denk düşürüp göremediğim bir yerdi. Kendimizin seçmediği otelimizin bu lokasyonda olması bir çeşit şanstı sanırım. İlahlar Yeldeğirmeni'ni görmem için bu geziyi uygun bulmuşlar 😂 Keşke daha çok zamanımız olsaydı ve daha uzun uzun gezebilseydik ama bu kadarı bile semti sevmemiz için yetti.
İlk durağımız Qunegond'un önerisi ve resepsiyon görevlisinin tarifiyle ulaştığımız-ki neredeyse otelin dibindeymiş-Yeldeğirmeni Sanat Merkezi oldu. Notre Dame du Rosaire Kilisesi'nin restore edilmesiyle açılan merkezde çok hoş bir sergiyi gezme imkanı yakaladık.
Sergiden çıkınca gezebildiğimiz kadar Yeldeğirmeni sokaklarında dolaştık, şahane duvar resimleri gördük, bazıları 1910'a tarihlenmiş güzelim binalara hayranlıkla baktık ve semtteki mahalle havasını çok sevdik.
Mahallede çok miktarda cafe. küçük, butik işletmeler, sevimli dükkanlar ve bir mahallede bulunabilecek ihtiyaç mekanları-yufkacı, manav, bakkal gibi-var. Rengarenk bir görüntü, çok sevdik. Umarım hep böyle kalır, giderek yozlaşmaz ya da kentsel dönüşüme kurban gitmez.
Yukarıdaki gülen suratlı kepengi ve dış cephesine kirloz, tekinsiz görünümlü oyuncaklar asılmış, ne olduğunu anlamadığımız evi geldiğimiz gün valizlerimizi çeke çeke otele giderken görmüştük ama otelin Yeldeğirmeni'nde olduğunun henüz farkında değildik. Bu da böyle bir tesadüf oldu.
Tren saatimiz yaklaşıyordu ve ben yine müthiş terlemiş, üstüne bir de o teri buz gibi yapıp sırtıma yapıştıran rüzgarı yemiştim. Otele döndük, kostüm değişimi yaptım. Eşyaları toparladık, resepsiyondan taksi rica ettik ama taksi yok cevabı aldık duraktan. Bize Pendik dolmuşuna binmemizi tavsiye ettiler. Trafikte geçecek süreyi de hesaplayıp ana caddeye çıktık, dolmuş beklerken işe bakın ki önümüzde bir taksi durdu. Çekine çekine-evet İstanbul'da böyle bir taksici korkusu var-Söğütlüçeşme'ye gider mi diye sorduk. Olumlu cevapla rahat bir nefes alıp şoför istifini bozmayınca valizlerimizi bagaja kendimiz yükledik. Böyle de bir minnetsizlik hali mevcut. İstasyonumsu mekana ulaştığımızda trenin kalkmasına neredeyse 1,5 saat vardı, ne yapalım korku dağları bekler. Yoğun bir kalabalık içinde kâh ayakta, kâh oturarak, görevlinin uyarılarına kulak kabartarak bekledik. Sonunda trendeki yerimize yerleştiğimizde derin bir nefes aldık. Ankara'ya ulaşıp YHT Gar'ının sakin düzenine kavuşunca da "Dünya varmış" dedik 😊
Her şeyine, tüm kaosuna, kalabalığına, pasaklılığına, düzensizliğine, yoğun trafiğine, çirkin yapılaşmana, ulaşım zorluğuna rağmen seni seviyoruz İstanbul. Çok güzelsin, karmaşanla güzelsin ama seninle yaşamak çok zor. Ara sıra ziyaretine gelmek yine kısmet olsun, bekle bizi İstanbul...
20.000 Adım
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
geçen haftasonu eşim bahsedip "ilk gelişimde gidelim" demişti salt'taki sergiye. bu haftasonu biz de sizin ayak izlerinizi takip ederiz belki :)
YanıtlaSilve evet, istanbul'da turist olmak en güzeli :)
Kardeşim yazarla ilgili ve sanırım o konuda bir kitap yazma projesi var o yüzden programı değiştirip sergiye geçtik. Yoksa Moda'da rahat rahat otururduk, Ekmekçim de bize iştirak edebilirdi. Kısmet değilmiş. Sergi çok detaylı, gezin derim...
SilLeylakcığım, harika bir gezi daha okudum senin o şahane kaleminden! Ve inanır mısın, ben ki her tür ota sebzeye sevdalı ama bamyanın uzağından yakınından geçmez, o sütlü bamyayı merak ettim, sanırım deneyeceğim :)) tabii ben gelene dek bamya kalırsa :P
YanıtlaSilÇok iyi etmişsiniz iki kardeş, nice gezileriniz olsun bu kış (buraya da bekleriz efemmm)
Sağol C'cim. Gezi sonrası yazı yazmak da gezinin keyfine dahil benim için, hem de bir belge olarak kalıyor şuracıkta.
SilBen bamyayı gençken ağzıma koymazdım ama yaş ilerledikçe yer oldum, lakin bayıldığımı da söyleyemem. Gel gör ki bu acaip bir şeydi, alırken çok tereddüt ettim ama ilk çatalda "Vay be" dedim, hatta kızlara ısmarlattım :)
İki kardeş gezmeyi çok seviyoruz, bu kez sevdiğimiz dostlar da bize eşlik edince tadından yenmedi doğrusu, pek güzel oldu...
Ay evet, sütlü bamya çok güzeldi, üstelik ben bamya severim. İlk seçimde içli köfteyi görünce onu özlemiş olduğum için bamyayı pas geçmiştim, sen ısrarla önerince dayanamadım ve iyi oldu. :)
YanıtlaSilModa sizin için hayal kırıklığı oldu fakat Yeldeğirmeni gezisi onun yerine geçmiş bence. Oraları umarım ben de detaylı gezebilirim yakınlarda.
Oh ne güzel ettik Ekmekçim, afiyet olsun bize :) Aslında Yeldeğirmeni'ni birlikte gezelim diyecektim ama vakit çok kısıtlıydı, seni ta oralardan getirip sonra da hadi bize baybay demek içime sinmedi. Bir gün önceki programa sadık kalsak ya da Moda'yı sana sorsak bir çay içimi de olsa tekrar görüşürdük, bizi tramvay mahvetti :)))))) Artık Antalya'ya bekliyoruz, tahinli piyaza ya da Ankara'ya Mor Rota yürüyüşüne ve Kale'de mantıya :))
Silİstanbul'da artık herkes kendi muhitinin dışına zor çıkıyor:) Turist olmak en güzeli.
YanıtlaSilTurist olmak bile zorlaşmış :)
SilNurşen ablacım, ne güzel gezmişsiniz. TAm bizim mekanlar. İnan senin kadar detaylı gezmedim Yeldeğirmenini . ilk fırsatta yeni açılan sergiye de gideceğim, sayende duydum.
YanıtlaSilZaten Zeynepcim ancak turistler ve emekliler bu kadar gezebiliyordur. İş-güç, çoluk-çocuk derken nereye kadar gezebilirsin ki. Ben kendi şehrimin tadını bile emekli olunca çıkarabildim, avuç içi kadar yer baksan...
SilGelin gelin hep bekliyoruz. :) Bu arada keşke İstanbul'da iken taksi uygulaması kullansaydınız, nispeten daha terbiyeli taksiciler ile muhatap olunabiliyor böylece.
YanıtlaSilİnşallah, tüm karmaşasına rağmen İstanbul çok güzel ve çok seviyorum. Yanımızda arkadaşlar vardı, uygulama onlarda vardı ama iki kere kullanınca gerek kalmadı...
SilBir ara İstanbul'a geldiğinizi anlamıştım fakat buralarda azar azar takıldığım bir dönem olduğu için bir türlü okuyamamıştım. Şimdi 3 yazıyı da okudum. Ankara yazılarını da okudum:) Sizinle gezmek keyifli zira ayrıntıları yakalama ve aktarma konusunda ustasınız. Nice güzel seyahatleriniz olsun.
YanıtlaSilKocaman sevgiler Nurşen Hocam...