İki gündür yazamadım, zira hayatım çok hareketli geçiyor, fırsat bulamıyorum iki satır çiziktirmeye 😜 Kolay mı odadan mutfağa, mutfaktan balkona, balkondan salona, salondan tekrar balkona gidip gelmek. İnsan sokağa çıkmaya bile imkan bulamıyor, varsa yoksa ev telaşı 😋
İki günlük yasak bu gece sona eriyor, bizim için farkeden bir şey yok, zaten evdeydik, yine evdeyiz ve yine evde kalacağız. ara sıra da eziyete dönüşen market turları yapacağız o kadar. Aslında bu yasak uzasa belki cuma gecesi kalabalığın riski biraz önlenir, daha çabuk çıkarız şu kabustan ama tabii ki bu işler bizim boyumuzu aşar, evimizde oturup söyleneni yapmaya devam.
Dün epeydir aklımda olan bir işi hallettim. Saçlarım hep hızlı uzamıştır, boyama aşamasına geçtiğimden beri benim için sıkıntı yaratıyor. Bazen üç haftada bile dip boya gerekebiliyor. Malum izolasyon günleri başladığında boyamı yaptıralı 15 gün falan olmuştu, eh üstüne bir ay daha eklenince bir nevi Beşiktaş fanatiği görüntüsü oluşturdum. İş başa düştü mecburen, son market alışverişimde sepete attığım boya setini çıkardım, karıştırdım, aynanın karşısına geçtim ve "Ya Allah!" deyip giriştim işe. İlk zamanlar boyamı kendim yapardım ama sonraları tembelliğe alışınca ve carpal tunnel sendromdan dolayı ellerimi çok fazla yukarıda tutamayınca kuaförde boyatmak daha kolay gelmeye başladı. Böylece uzun bir aradan sonra sil baştan yapıp özüme döndüm. Boyadım mı boyadım, hem de oldukça iyi boyadım. Sonuç güzeldi, lakin aşka gelmiş olacağım ki saçımın ön tarafındaki balyajı da boyayıvermişim, yıkayınca farkettim ama hiç de önemsemedim. Şu günler geçsin inat için kırmızı yaptırmazsam o balyajı 😃 Ha tabii sağa sola, çamaşır makinesinin örtüsüne, duşakabinin camlarına, fayanslara sıçrattığım boyaları es geçiyorum, silince çıktı sonuçta. Ben boyayı yaptım, aynada gördüğüm bakımsız saçlarımdan kurtuldum ya gerisi vız gelir tırıs gider.
O gazla elektrik süpürgesini açıp üstüne bir de ortalığı silince biraz moral buldum. Netflix'i açıp "Unorthodox" dizisini izledim. Pek beğendim, çoğunluk izlemiştir mutlaka ama izlemeyenlere öneririm. Ardından da "Hayvan Müzesi"ni bitirip bu kadar kapsamlı ve katmanlı bir kitap yazabilen 33 yaşındaki yazar Carlos Fonseca'ya onun farkına varmayacağı bir selam gönderdim.
Pazar sabahına balkon komşularının sesleri ile uyandım, sepetleri sallayıp ekmek alma derdinde idiler. Hem belediye, hem de özel bir ekmek arabası caddede ve sokakta dolaşıp dururdu. Ben 15 gün önce yeterince buzluğa depo yaptığım için oralı olmadım. Kahvaltı sonrası kuaförlük zenaatime geri dönüp bu defa kocanın uzayan saçlarına birkaç makas attım, en azından ensesini ve yanlarını rahatlattım, şimdi tek kulakla hayatına devam ediyor 😃
Sonra balkona çıkıp çınarın yeşilliğine bakarak kahvemi içip yeni başladığım Hasan Gören'in "Altı Yaprak Üstü Bulut" kitabını okudum biraz, ardından "Zıtlar Mecmuası" için bir balkon yazısı yazıp yolladım. Birazdan kalkıp mutfağa gidecek ve yeşil mercimek çorbası pişireceğim. Evdeki erzaklar azaldıkça hafakanlar basıyor, market hayali kabusum oluyor ve Ahmet Muhip Dranas'ın kulaklarını çınlatıyorum "Olvido" şiirini değiştirerek:
"Bir el çıkarmaya başlasın bohçamızdan
Kolonya kokan kederleri"
Kalın sağlıcakla...
Fotoğraftakiler: Lö Balcon çınar ve Lö Balcon selvi
benim kuaförden teklif geldi dip boyanı hazırlayıp vereyim sen sür diye ama ben beceremem diye kabul etmedim.Sana bravo diyorum.
YanıtlaSilSelamlar blogunuzu takipteyim sizde blogumu takip edip son yazıma yorum yazarsanız çok ama çok mutlu olurum :)
YanıtlaSil