Finale 1 kala:
27. Gün- Bazı günler enerjin düşük uyanırsın ya da bir şey olur modun düşer. Ne yaparsın da toplarsın? Var mı sihirli bir kaç önerin?
Böyle durumlarda önce yorganı tepeme çeker, bütün gün yatmaya niyet ederim. Bu tarz enerji düşüklüğü en çok çalışırken olurdu. Hele de nöbetçiysem ve sabahın köründe okulda olmam gerekliyse dünyaya niye geldiğimden başlayıp, neden öğretmen olduğuma kadar bir dizi hayat sorgulamasına girerdim. Sonunda da çaresiz kalkar giyinmeye başlardım. Benim çalıştığım yıllarda, son 2-3 yıla kadar kadın öğretmenlere pantolon giymek yasaktı, etek mecburi idi. Böyle günlerde aksilik elimi attığım her çorap ya kaçık çıkardı ya da giyerken kendim kaçırırdım. Külotlu çorap şekline girmiş Çin işkencesi. Bir dizi söylenme de çoraplara ve eteği mecbur kılan yönetmeliğe gider sonra kös kös okul yoluna düşerdim. Ne zamanki öğretmenler odasına girip iki arkadaş yüzü görürdüm, enerji yavaştan yükselmeye başlardı. O yüzden derim ki modun da, enerjin de düşükse at kendini dışarı, en yakın arkadaşını da çağır, başla dedikoduya. Anında şarj olursun hahahaha 😃😃😃
Bugün "Sibel" filmine gittim. Haydi Türk filmidir, internetten izlemeyeyim, vizyondayken para verip seyredeyim ki yerli sinemamıza destek olsun niyetiyle. Festival filmlerine ayrılan mini boy salonda oynuyordu ve şaşırtıcı ki hafta arası olmasına rağmen doluydu. Aslunda önce sadece arka sıralar doluydu da reklam kuşağının bitmesine yakın içeriye 20 kadar +70 hanımefendi girdi. Adeta gün yaparmış gibi daldılar içeriye. Gürültüyle yer bulup, bağır çağır konuşarak yerleştiler, uzun süre de susmadılar. Yanımdaki arkadaşla bunların altın gününde level atlayarak sinema günü yaptıklarına karar verdik. "Ay bu ay senin mahalledeki sinemadayız Afitapcığım, önümüzdeki ay da Fahrünnisa'nın mahalledeki salona gideriz. Hadi bakalım kızlar, pamuk eller cebe, Sibel filmine gidiyoruz, çıkın paraları" 😄😄😄
Başrolde oynayan Damla Sönmez küçükken geçirdiği ateşli hastalık sonrası konuşamayan, derdini ıslıkla anlatan, biraz vahşi karakterli, özgür ruhlu, yaşadığı kasabada uğursuz olarak nitelenen bir kızı canlandırıyordu. Zaten hikaye de Karadeniz'de, insanların birbirleriye ıslık yoluyla anlaşabildiği bir dağ köyünde geçiyordu. Yemyeşil Karadeniz manzaraları filmin en güzel yanıydı. Lakin nasıl Karadeniz'di anlamadım. Kasaba halkı İç Anadolu şivesiyle, aile bireyleri de maşallah İstanbul lehçesinden hallice konuşmaktaydılar. Film Sibel'in köyün muhafazakar yapısına karşı çıkması, babanın kızıyla kasaba insanları arasında kalması, Sibel'in özgür ruhuna karşılık kasaba kadınları tarafından kabul görmek için kurt avlamaya çıkması ve orada kurt için kurduğu tuzağa düşen kaçak bir genç adamla karşılaşması filmin ana temaları. Çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim ama Damla Sönmez ve baba rolündeki Emin Gürsoy oldukça başarılı idiler. Sibel bana biraz "Mustang" filmini anımsattı, belki aynı oyuncuların olması, belki bazı konuların abartılması açısından. Sonuçta film için diyeceğim şey "vasat".
Bu günlük bu kadar...
Böyle durumlarda önce yorganı tepeme çeker, bütün gün yatmaya niyet ederim. Bu tarz enerji düşüklüğü en çok çalışırken olurdu. Hele de nöbetçiysem ve sabahın köründe okulda olmam gerekliyse dünyaya niye geldiğimden başlayıp, neden öğretmen olduğuma kadar bir dizi hayat sorgulamasına girerdim. Sonunda da çaresiz kalkar giyinmeye başlardım. Benim çalıştığım yıllarda, son 2-3 yıla kadar kadın öğretmenlere pantolon giymek yasaktı, etek mecburi idi. Böyle günlerde aksilik elimi attığım her çorap ya kaçık çıkardı ya da giyerken kendim kaçırırdım. Külotlu çorap şekline girmiş Çin işkencesi. Bir dizi söylenme de çoraplara ve eteği mecbur kılan yönetmeliğe gider sonra kös kös okul yoluna düşerdim. Ne zamanki öğretmenler odasına girip iki arkadaş yüzü görürdüm, enerji yavaştan yükselmeye başlardı. O yüzden derim ki modun da, enerjin de düşükse at kendini dışarı, en yakın arkadaşını da çağır, başla dedikoduya. Anında şarj olursun hahahaha 😃😃😃
Bugün "Sibel" filmine gittim. Haydi Türk filmidir, internetten izlemeyeyim, vizyondayken para verip seyredeyim ki yerli sinemamıza destek olsun niyetiyle. Festival filmlerine ayrılan mini boy salonda oynuyordu ve şaşırtıcı ki hafta arası olmasına rağmen doluydu. Aslunda önce sadece arka sıralar doluydu da reklam kuşağının bitmesine yakın içeriye 20 kadar +70 hanımefendi girdi. Adeta gün yaparmış gibi daldılar içeriye. Gürültüyle yer bulup, bağır çağır konuşarak yerleştiler, uzun süre de susmadılar. Yanımdaki arkadaşla bunların altın gününde level atlayarak sinema günü yaptıklarına karar verdik. "Ay bu ay senin mahalledeki sinemadayız Afitapcığım, önümüzdeki ay da Fahrünnisa'nın mahalledeki salona gideriz. Hadi bakalım kızlar, pamuk eller cebe, Sibel filmine gidiyoruz, çıkın paraları" 😄😄😄
Başrolde oynayan Damla Sönmez küçükken geçirdiği ateşli hastalık sonrası konuşamayan, derdini ıslıkla anlatan, biraz vahşi karakterli, özgür ruhlu, yaşadığı kasabada uğursuz olarak nitelenen bir kızı canlandırıyordu. Zaten hikaye de Karadeniz'de, insanların birbirleriye ıslık yoluyla anlaşabildiği bir dağ köyünde geçiyordu. Yemyeşil Karadeniz manzaraları filmin en güzel yanıydı. Lakin nasıl Karadeniz'di anlamadım. Kasaba halkı İç Anadolu şivesiyle, aile bireyleri de maşallah İstanbul lehçesinden hallice konuşmaktaydılar. Film Sibel'in köyün muhafazakar yapısına karşı çıkması, babanın kızıyla kasaba insanları arasında kalması, Sibel'in özgür ruhuna karşılık kasaba kadınları tarafından kabul görmek için kurt avlamaya çıkması ve orada kurt için kurduğu tuzağa düşen kaçak bir genç adamla karşılaşması filmin ana temaları. Çok sevdiğimi söyleyemeyeceğim ama Damla Sönmez ve baba rolündeki Emin Gürsoy oldukça başarılı idiler. Sibel bana biraz "Mustang" filmini anımsattı, belki aynı oyuncuların olması, belki bazı konuların abartılması açısından. Sonuçta film için diyeceğim şey "vasat".
Bu günlük bu kadar...
Bizde haftada 2 nöbet var..Aynı şekilde derman kalmıyor..
YanıtlaSilFilm önerisi için teşekkürler
Ahhh Leylak'cığım , sinemaya bebeği ile gelip , onun altını değiştirenini gördüm ben .
YanıtlaSilçokta güzel bulup sosyal medya da abarta abarta anlatanlar
YanıtlaSilçoğalmaya başladı. herhalde boş bir zamanımda evde seyrederim.
level atlamışlar hakikaten:))) annem de her sabah okula yetişmeye çalışırken kaçık çoraplarla cebelleşirdi zavallım oflaya puflaya...sevgilerimle...
YanıtlaSilfilm ilgimi çekti ama ilçe sinemamıza böyle filmler gelmiyor.
YanıtlaSilEvde dikkatimi toplayamadığım için sinema salonunu tercih ederdim. Artık tersi olmaya başladı ve üzülüyorum. Devamlı konuşanlar, devamlı yiyenler, telefonuna bakanlar, farklı koltuklara oturup ortalığı karıştıranlar ve film başladıktan sonra girenler yüzünden sinema keyfi kalmadı bende. Boş saatleri tercih eder oldum ki onda bile rahatsız etmeyi başaran çıkıyor. Toplum içinde yaşamak saygıyı gerektirir ama kalmadı ne yazık ki.
YanıtlaSilBu filmi duyamamıştım ama şimdi ilgimi çekti :)
YanıtlaSil