Sabahla öğlen arası bir saatte gittiğim kuaförümün kapısında çifte kilit görünce biraz bozuldum doğrusu. Azimliydim, caymadım, yolüstünde gördüğüm uygun bir kuaföre uğramak kararıyla devam ettim. 3 yıl önce İstanbul'da böyle kuaför ararken adımı taşıyan bir salon görüp hemen dalmıştım içeriye, bunu düşünerek bakınırken rastladığım tabela "münasiptir" dedirtti bana, iki dakika sonra da aynanın karşısındaki koltuğa yerleşmiştim bile. Zira kuaför salonunun ismi lisedeyken bana takılan lakapla aynıydı: "Eftelya". Saçlarım lakapdaşım kuaförün hizmetinden memnun yoluma devam ederken bunun günün güzel geçeceğine bir işaret olduğu kanısındaydım ki ikinci işareti aldım (bugün mistik takılıyorum), sabah yataktan kalkar kalkmaz aklıma gelen şarkı caddeye kurulmuş müzik sisteminden son ses yankılanmaktaydı. Aman da ne hoş, attım kendimi metroya, istikamet Yenimahalle. İndiğim istasyondan aradaşlarla buluşacağım yere kadar geçmişe bir yolculuk yaptım. Metro istasyonunun hemen önünde anneannemin evi, karşısında mezun olduğum ortaokul ve lise. Çocukluğumun en güzel yıllarını geçirdiğim bina iyiden iyiye yaşlanmış, kendisini yerle bir edecek bir müteahhit bekliyor. Gözlerim her daim yazın balkondaki tahta sedirde, kışın camın önünde oturup sokağı seyreden anneannemi aradı üst kat penceresinde, gideli 17 yıl olduğu halde. Okulumsa garip bir asker yeşili-bej karışımı renge boyanmış, oysa ben onu hep eski pembe rengiyle hatırlıyorum; anneannemin "dikolta" dediği iç gömleğinin tıpatıp aynı rengindeki pembeyle. Karşıya geçip Musta Bakkal'ın camekanı maviye boyalı kırtasiye-bakkaliye dükkanının yerini almış cep telefonu bayiinin önünden devam ettim ve ayak izlerimi aradım, oysa bina bile yıkılmış, yerinde koca bir apartman yükseliyor. Gözüm eski, tipik Yenimahalle evlerini aradı cadde boyunca. Şaşırarak bir tanesinin, giriş katında arkadaşım Serap'ın babasının terzihanesinin olduğu üç katlı evin yerinde durduğunu gördüm. İlkokula giderken bahçe çitlerini saran kuzukulaklarını koparıp yediğimiz tek katlı binaysa yer ile yeksan olmuş yerine betebeli bir kazulet dikilmişti. Ağzımda kuzukulağının ekşisiyle yürürken kocaman yeni apartmanların arasına sıkışmış, gariban görünüşlü küçük kırmızı evi görüverdim.Yan tarafındaki merdivenle inilen, şimdi terkedilmiş gibi duran küçük bölmede ilk kitaplarımı aldığım Karakedi Kitabevi vardı, sonra kapandı. Ardından giriş katındaki, şu an emlakçıya dönüşmüş dükkana bir öğretmenimiz Kırtasiye mağazası açtı ve bize nedense hep oradan alınacak malzemelerle yapılacak ödevler verdi:)
İlkokulumu gördüm sonra, kışın kayarak indiğimiz ve pek dik sandığımız yokuşu, önündeki seyrek çamlığı, sınıfın penceresinden görünen, boş derslerde resmini yaptığım camiyi, köşedeki, prenses pastasının tiryakisi olduğumuz, hala faaliyetini sürdüren pastaneyi, lisedeyken güzellik yarışmasına katılıp finale kalan arkadaşımızın hala yıkılmamış evini, doğumgünlerimde fotoğrafımı çektirdiğimiz Foto Lale'nin yerine açılmış bir başka fotoğrafçıyı, önlüklük kumaşlarımızı aldığımız eski Sümerbank binasını. Çirişli bez kokusuyla dolan burnum karıncalanıp gözlerim sulanmak üzereydi ki buluşacağımız pastaneye geldim. Orada beni iki genç ve güzel blogger hanım (Şuşu ve Meyra) bekliyordu. Küçük bir zaman dilimine kahveli, çaylı, ayçörekli bir sohbet sığdırdık ve ben her gelişimde olduğu gibi hüzünle karışık bir mutlulukla ayrıldım Yenimahalle'den.
Günün ikinci yarısı diş randevumla başladı. Şu anda ağzımda görünümü oldukça güzel yeni köprülerim var, lakin dişten ziyade Toros Dağları yerleştirilmiş gibi damağıma. Doktorum geçici olarak yapıştırdı ve Pazartesiye kadar alışacağımı söyleyerek yolcu etti beni. Tüm kalbimle öyle olmasını arzu ediyorum, yeniden yapılması için aynı eziyete katlanamayacağım zira. Diş hekiminin muayenehanesinden ağzımda parıldayan, fabrikadan yeni çıkmış dişlerimle çıktım ve bir başka arkadaşımla buluşup günün geri kalanını da bitirdim. Gün güzeldi, umarım dişlere de alışırım, bıktım zira. Hepinize sevgiler yolluyorum...
İlkokulumu gördüm sonra, kışın kayarak indiğimiz ve pek dik sandığımız yokuşu, önündeki seyrek çamlığı, sınıfın penceresinden görünen, boş derslerde resmini yaptığım camiyi, köşedeki, prenses pastasının tiryakisi olduğumuz, hala faaliyetini sürdüren pastaneyi, lisedeyken güzellik yarışmasına katılıp finale kalan arkadaşımızın hala yıkılmamış evini, doğumgünlerimde fotoğrafımı çektirdiğimiz Foto Lale'nin yerine açılmış bir başka fotoğrafçıyı, önlüklük kumaşlarımızı aldığımız eski Sümerbank binasını. Çirişli bez kokusuyla dolan burnum karıncalanıp gözlerim sulanmak üzereydi ki buluşacağımız pastaneye geldim. Orada beni iki genç ve güzel blogger hanım (Şuşu ve Meyra) bekliyordu. Küçük bir zaman dilimine kahveli, çaylı, ayçörekli bir sohbet sığdırdık ve ben her gelişimde olduğu gibi hüzünle karışık bir mutlulukla ayrıldım Yenimahalle'den.
Günün ikinci yarısı diş randevumla başladı. Şu anda ağzımda görünümü oldukça güzel yeni köprülerim var, lakin dişten ziyade Toros Dağları yerleştirilmiş gibi damağıma. Doktorum geçici olarak yapıştırdı ve Pazartesiye kadar alışacağımı söyleyerek yolcu etti beni. Tüm kalbimle öyle olmasını arzu ediyorum, yeniden yapılması için aynı eziyete katlanamayacağım zira. Diş hekiminin muayenehanesinden ağzımda parıldayan, fabrikadan yeni çıkmış dişlerimle çıktım ve bir başka arkadaşımla buluşup günün geri kalanını da bitirdim. Gün güzeldi, umarım dişlere de alışırım, bıktım zira. Hepinize sevgiler yolluyorum...
dişler için güle güle acı çektirmeden kullanırsın inşallah :) o güzel ve genç iki hatunu kıskandım vallahi :) ne mutlu ne güzel bir gün olmuş anılar tazelenmiş dostlarla görüşülmüş oh oh.sevgiler ablam :))
YanıtlaSilÜc genc ve güzel hanim bulusmus ne güzel olmus. Hem bu günü hemde dünü bulusturmus daha bir güzel olmus...
YanıtlaSilGününüzün güzel geçmesine sevindim.Ankara'dan Antalya'ya dönme niyetiniz yok anlaşılan :) Her ne kadar diş problemleriniz canınızı sıksa da Ankara'da yaşamayı seviyor olmalısınız.
YanıtlaSilbir gun bu kadarmi guzel hikaye tadinda anlatilir, okurken resmen gormus kadar oldum her ayrintiyi :))
YanıtlaSildisler icin gecmis olsun, umarim sorun cikarmazlar, zira disciden ve dislerden bende cok cektigim icin nefret ediyorum :(
dişlerine kavuşmana sevindim sorunsuz kullanmanı dilerim.bu arada peşine yine bir gezme hızına hayran kaldım desem:)
YanıtlaSilbenim içinde iki güzel insanla tanışmak hoş sohbetli zaman geçirmek çok keyifliydi leylakcım;)
Ne güzel bir gün anlatmışsın anılarla dolu. Keyifle okudum. Çocukluğum babamın tayinleri dolayısıyla bir kaç kasabada geçti. Bir daha oralara gitmek kısmet olmadı.
YanıtlaSilO güzel gülüşünle keyifle kullan dişlerini:)
YanıtlaSilAma artık kıskanmaya başladım ankaralı olarak katılamıyorum aranıza. Ben kış uykusundan bi uyansam da artık buluşsak:)
Ebrucum,
YanıtlaSilSağol canım, şu ara alışma devresindeyiz pek keyifle kullandığımı söyleyemeyeceğim. Umarım alışırım. Haydi silkelen kendine gel de buluşalım:))
Hüznün Tadı,
YanıtlaSilBen şanslıydım, liseyi bitirene kadar aynı mahallede, hatta aynı evde oturduk, o yüzden çocukluk anılarımda o semtin özel bir yeri vardır, dün gidince böyle duygulandım birden...
Meyra,
YanıtlaSilSağol canım, seninle buluşmak çok keyifliydi.
Sizden ayrılınca yıldırım hızıyla dişçiye koştum, dişler ağzıma yerleşir yerleşmez de arkadaşla buluşmaya. O gezmeyi canım istiyorsa ve sağlığım yerindeyse beni kimse tutamaz:))
A-H,
YanıtlaSilSağol canım.
Valla yakında ben de edeceğim nefret diş ile ilgili herşeyden. aslında şimdiye kadar yaşadıklarımla çoktan etmem gerekirdi ama:))
Bakalım ağzımdaki dağ silsilesine alışabilecek miyim:)
Kahvekeyfi,
YanıtlaSilAntalya'ya dönmeye hem nasıl niyetim var ama işte evlat hatırı. Onun için Ankara'dayım ve yaz sonuna kadar da burada olacağım sanırım. Mayıs sonunda bir ara geleceğim Antalya'ya, hem bazı işler hem de seçimler için, çok özledim aslında. inşallah seneye bu kadar uzun süreli ayrılmam diye düşünüyorum.
Sevgiler...
Sünter,
YanıtlaSilen genç olan bendim, biliyorsun di mi:))
Evet hayli nostalji yaptırdım kendime iyi oldu.
Sevgiler, anneye selamlar, yakında sen de yavruna kavuşursun inşallah...
Burcucum,
YanıtlaSilSağol.
Dilerim bir gün seninle de buluşmak kısmet olur. Öpüyorum...
oldu mu yani dişler, bitti mi? kırmızı ruj sürüp baktın mı nasıl görünüyorlar? çok geçmiş olsun vallahi ben rahatladım.
YanıtlaSilNihayet yazabiliyorum,açıldı da !
YanıtlaSilGerçekten ne çok şey ne çok duygu sığdırmışsınız bir güne...Maşallah !
Çok keyifli aynı zamanda geçmişe yolculuk yaptığınız bir gün olmuş.
Bu arada dişlerinizi de sağlıkla kullanın,alışmak biraz zaman alacaktır ...
Kendinize iyi bakın.
Judycim,
YanıtlaSilDiş takıldı ama henüz kırmızı ruj sürecek kadar mutlu etmedi beni, alışma safhasındayım. Ağzımda sıradağlar var sanki, Pazartesiye kadar deneme süresi verdi doktor, bakalım, memnun kalırsam o gün sürerim rujumu:)
Teşekkar ediyor öpüyorum seni...
Baykuş Gözüyle,
YanıtlaSilSağol, evet alışmak biraz zaman alacak. Dün gerçekten güzel bir gün oldu, birçok farklı duyguyu aynı anda yaşadım.
Bloglar bir düzene girsin artık ama bıktık yahu, hem arkadaşlarımızı da özledik:))
Araya yasak girmeden yetiştirebileceğimi sanıyorum.
YanıtlaSilDuygun bana geçti, okurken gözlerim doldu geçmiş yolculuğunu. Yalnız senin gözlerin iyice bızulmuş Leylak' cım. Görememişsin ayak izlerini. Oysa orada taptaze duruyorlar :)
Umarım dişlerine çabucak alışırsın. Sevgiler...
Asucum,
YanıtlaSilYetişmiş yetişmiş:)
Senle ben çocukluğumuz deyince akan suları durduranlardanız zaten, hiç şaşmadım okurkenki duygularına:)
Haklı olabilirsin Asucum, aslında hala duruyordur ayak izlerim orada, dile kolay 12 yıl gelip geçtim.
Sevgiyle...