Gözlerimiz doğaya, denize, yeşile, çiçeğe doyunca İstanbul'daki dördüncü günü kültür turuna ayırmaya karar verdik ve rotamızı Beyoğlu ve Galata'ya çevirdik. Bize rehberlik edecek Galata ve civarını iyi bilen arkadaşımızla Tünel Geçidi'nde buluştuk. Oturduğumuz cafede çaylarımızı içerken benim gözlerim bu ilginç ve renkli mekanı fıldır fıldır tarıyordu. Sevdim burayı çok ama gidilecek epeyce yer vardı, kalktık mecburen çayları bitirince.
Yolüstü Narmanlı Han'a uğradık, harap haldeki bina bekçisinin söylediğine göre restore edilecekmiş, sevindik buna. Yapılışında Rus Elçiliği olarak kullanılan sonraları Narmanlı Kardeşler tarafından satın alınıp hana çevrilen binayı A.Hamdi Tanpınar, B.Rahmi Eyüboğlu, Aliye Berger ev ve atölye olarak kullanmışlar. Bahçesinde bir tanesinin neredeyse koyun boyutuna ulaştığı onlarca kedi bulunan hanın şişman bekçisi ve karısı en çok restorasyon durumunda kedilerin başına geleceklere üzülüyor.
Narmanlı Han'dan sonra hep görmek istediğim bir binaya, Doğan Apartmanı'na geldik ve içeri girmeyi başardık. Aman tanrım, o kale surları gibi duvarların ardında bir vaha yatıyormuş. Çeşit çeşit ağaç çiçek ve İstanbul'un en muhteşem manzaralarından biri. Balkonların, pencerelerin, kapıların zerafeti ayrı konu. Fahiş fiyatlarla satılıyormuş daireler, bir tanesinin içini gezdik ama tadilat yapıldığı için pek fikir edinemedik, yoksa hemen bir çek yazacaktım üst kattaki deniz manzaralı dairelerden birini mülkiyetime geçirmek için. Kısmet, bir dahaki sefere inşallah.
Kırım Kilisesi'ni görmek istedik gelmişken. Kapıyı açan Nijerya'lı genç zenci adam başı 10 lira istedi gezdirmek için, pazarlık yapalım dedik şu cevabı aldık: "Ben kapicii, ordakii papaz. Ben söyler o alir parayii" Papaza selam edip ayrıldık mekandan.
Lüleci Hendek Sokak civarında dolaşmaya başladık kiliseden
sonra. İnanılmaz güzellikte ama bakımsız apartmanlara içimiz gitti. Herbiri bir sanat şaheseri bu binalara sahip çıkacak, bakımını ve restorasyonunu yapacak birilerinin çıkmasını diledik umudumuz olmasa da. Zamanında kimbilir ne yaşamlara şahitlik etmiş, ne hayatlar görmüş geçirmiş yapılar şimdi bakımsız, dökük, boyaları solmuş, sıvaları atmış, tahtaları çürümüş ama hala inatla direnmekte ve güzelliklerini sürdürmekte.
Lüleci Hendek Sokak civarında dolaşmaya başladık kiliseden
sonra. İnanılmaz güzellikte ama bakımsız apartmanlara içimiz gitti. Herbiri bir sanat şaheseri bu binalara sahip çıkacak, bakımını ve restorasyonunu yapacak birilerinin çıkmasını diledik umudumuz olmasa da. Zamanında kimbilir ne yaşamlara şahitlik etmiş, ne hayatlar görmüş geçirmiş yapılar şimdi bakımsız, dökük, boyaları solmuş, sıvaları atmış, tahtaları çürümüş ama hala inatla direnmekte ve güzelliklerini sürdürmekte.
Lüleci Hendek ve civarını bir güzel tavaf ettikten sonra Karaköy'e indik. Aç karnımızı doyurmak için salaş balık lokantalarından birine oturduk. Güzelim manzaraya bakarak karnımızı doyurup gezinin kalan bölümü için güç topladık.
Yemekten sonra Bankalar Caddesi'nde eski Sümerbank Binası'nın önünden geçerken dikkatimizi çeken bir sergiye daldık. Serginin adı "Annem ve Kızım"-"Babam ve Oğlum" idi ve çeşitli sanatçılar tarafından oluşturulmuş sembolik yapıtlar vardı, alttaki fotoğrafta görüldüğü gibi.
Yandaki fotoğrafı Sümerbank binasının penceresinden çektim ve binalara bakmaya doyamadım. Zamanında finans sektörünün kalbinin attığı bu caddedeki binalar sanki paranın gücünü simgelercesine görkemli.
Sergiyi gezdikten sonra yemek sonrası çayımızı içmek için kuytu bir köşede, Eski Posta Han'ın önündeki geçitte, duvarı aynalarla kaplı bir esnaf çayhanesi bulduk. Lüks bir yerde içebileceğimizden daha lezzetli çaylar içip bol bol fotoğraf çektikten sonra Arap Camii'ni görmek için yola düştük.
Yapım yılı tabelasında 717 olarak belirtilen cami aslında Cenevizliler tarafından katedral olarak inşa edilmiş. Üzerine külah konarak minare haline getirilmiş çan kulesi ilginç. Fatih döneminde cami olarak kullanılmaya başlamış. Avlusundaki yapma çiçeklerle süslenerek kitsch harikasına dönüştürülmüş şadırvanı ise 1.Mahmut'un annesi Saliha Sultan yaptırmış
Yapım yılı tabelasında 717 olarak belirtilen cami aslında Cenevizliler tarafından katedral olarak inşa edilmiş. Üzerine külah konarak minare haline getirilmiş çan kulesi ilginç. Fatih döneminde cami olarak kullanılmaya başlamış. Avlusundaki yapma çiçeklerle süslenerek kitsch harikasına dönüştürülmüş şadırvanı ise 1.Mahmut'un annesi Saliha Sultan yaptırmış
Arap Camii'nden sonraki hedefimiz Camondo merdivenleri oldu. Galatalı banker ailesi Camondoların evlerine rahatça ulaşabilmek için yaptırdıkları orijinal formlu bu merdivenlerde
poz poz fotoğraf çektirip günü ölümsüzleştirdik.
Yolüstü Sen Pierre Hanı'na, Sen Pierre Kilisesi'ne, Ceneviz Evi'ne, Eski İngiliz Karakolu'na uğrayarak görkemli Galata Kulesi'ne ulaştık. Niyetimiz kuleye çıkmaktı ama kapı önünde sekiz çizen ve çoğunu arap turistlerin oluşturduğu kalabalığı görünce aşağıda kalıp kulenin eteğindeki cafede çay içmekle yetindik.
Galata turunu akşamüstü sona erdirdik. Sonra ver elini Nevizade. Boncuk'ta oturup yiyip içerek arkadaşımızın doğum gününü kutladık. Masamıza gelen topik, deniz börülcesi, patlıcan salatası ve kaşar pane nefisti, yaprak ciğerse hiç sakatat sevmediğim halde beni bile baştan çıkarmayı başardı.
Geceyi İstiklal Caddesi'nde, Neoclassic Cafe'de kahve içerek sonlandırdık. Muhteşem tavan süslemeleri ve dekoruyla bu güzel günü bitirmek için en uygun mekandı.
Şu dört günün sonunda gezip gördüklerimden sonra kesin kararlıyım; Doğan apartmanında denize nazır üst kat bir daire, Kuzguncuk'ta bir atölye, Büyükada'daki beyaz, dantel köşklerden bir yazlık edineceğim. Nasıl mı, eh istemek yarı yapmakmış.
Siz beni izlemeye devam edin, daha bitmedi...
Şu dört günün sonunda gezip gördüklerimden sonra kesin kararlıyım; Doğan apartmanında denize nazır üst kat bir daire, Kuzguncuk'ta bir atölye, Büyükada'daki beyaz, dantel köşklerden bir yazlık edineceğim. Nasıl mı, eh istemek yarı yapmakmış.
Siz beni izlemeye devam edin, daha bitmedi...
denize karşı her daim rezerve kahve içme sözü karşılığında banka soygunu konusunda yardım edilir :)))
YanıtlaSilBu istediklerimi tek banka karşılayabilir mi Nalancım? Biraz yorucu olacak, en iyisi şu kahveleri Ortaköy'de biryerde içelim daha ucuza getiririz:)))
YanıtlaSilBuraya diye bir önceki postuna yorumumu yollamışım. Haberin ola..(beş dakika önce)
YanıtlaSilsevgiler..
Tahmin ettim Asumancım ve aldım kabul ettim. Sağol güzel düşüncelerin için, öğrencilerim benim kıymetimi senin kadar takdir ettiler mi acaba? Pek sanmam, o yaşta en çok notu bol ve dersi kaynatan öğretmen seviliyor. Hele ki ben meslek lisesi öğretmeniydim, öğrencilerin büyük kısmı da istikbal vadetmedikleri için o liseye gelmiş avarelerdi. Yine de bazılarına birşeyler kazandırabilmişimdir umarım.
YanıtlaSilSevgiler...
Ah İstanbul ne çok özledim oraları yalnız 1 kare süper bayıldım içim açıldı yahu sevgiler
YanıtlaSilNe güzel bir gezi olmuş öyle. Fotoğraflara bayıldım. Harika hepsi de. Ellerinize sağlık.
YanıtlaSilVallahi izlemeye devam ediyorum, çok şahane hepsi de:)
YanıtlaSilGüzel blogunuza, maydanoz blog topluluğu arasında tanıtımı için bir sayfa ayırdım, selamlar.
YanıtlaSilBu anlatım ve resimler!
YanıtlaSilCanım, İstanbul'dan uzaklaşıp da, İstanbul'a gezmeye gelmek istedi...
İçinde otururken bu tür geziler üst üste olmadığından mı? nedendir?
bu kadar zevkli olmuyor.
Yoksa anlatım mı?
Kalemine sağlık...
RESİMLER, ANLATIM HARİKA..İKİSİ O KADAR TAMAMLAMIŞKİ BİR AN KAHVENİN KOKUSU GELDİ BURNUMA..İSTANBULU GEZMİŞ KADAR OLDUM TEŞEKKÜR EDERİM
YanıtlaSilÇok güzel bir İstanbul gezisi yapmışsınız. Doğan apartmanında bir zamanlar bir tanıdığım otururdu. Ben de ilk defa o fırsatla gitmiştim. Aynı sizin gibi her şeyiyle vuruldum, kaldım. O apartmanı görene kadar hep boğazda bir yalı hayali kurardım, ondan sonra hayallerim değişti. Sonradan Doğan Apartmanının bir mimari harikası olduğunu ve mimarlık fakültesi birinci sınıfta okuyanların ders için mutlaka gezdiklerini öğrendim.
YanıtlaSilGüzel yorumlarınız için çok teşekkürler arkadaşlar. Sevgiler hepinize...
YanıtlaSil