Bilgisayarla mutlu bir birlikteliğimiz var son yıllarda, hatta bitmeyen bir balayı yaşıyoruz. Hani uzaydan gelme, ayakları yere basmayan kadın dergilerinin yazdığı gibi beraberliğimizi eskitmemek için birbirimize sürprizler sunuyoruz, o yüzden de çok mutluyuz.
Mutlu beraberliğimizin tarihi pek yeni aslında, bizim kuşak geç tanıştı bu şeytan icadıyla hatta hala tanışmayan yüklü bir miktar olduğunu düşünüyorum. Uzun bir süre direndim, nedense bana hiç cazip gelmiyordu. Kalem hışırtısını klavye tıkırtısına tercih ediyor, merak ettiklerimi Google amcaya değil Büyük Larousse ciltlerine, TDK Sözlüklerine danışıyordum. "İnternet" sözcüğü, "hipokampelifantokamelos" abuklaması kadar anlamsız geliyordu ve inanır mısınız eksikliğini hiç hissetmiyordum. Girdiğim Ekonomi derslerinde çocuklara sık sık tekrarladığım "Tanımadığınız şeye ihtiyaç duymazsınız" kuralını bizzat üzerimde test etmekteydim. Mutluydum kısacası, bilgisayar kullanmayı bilmemekten dolayı bir eksiklik hissetmemekteydim.
Emekli olmaya karar vermeden önceki yılımdı. Dönem sonu yaklaşmış, Antalya'ya bahar gelmiş, yer gök çiçeğe kesmiş, narenciye rayihası şehrin atmosferine karışmış, her yer yeşermişti. Okul çıkışı parklar, bahçeler, deniz kıyıları, cafeler, sinemalar bizi beklemekteydi. Tatilin ucu göründü diye seviniyorduk ki celp geldi; askere çağrılıyorduk pardon zorunlu bilgisayar kursuna tabii tutulacaktık. 3 hafta süresince ders saatleri bitiminde okulda kalıp bilgisayar öğretmeni olan bir arkadaşımızdan kurs alarak sertifika sahibi olmak mecburiyeti getirilmişti.
Fena halde isyanlardaydım, Antalya baharı o yıl itibarıyle bizler olmadan saltanatını sürdürecekti. Dışarda gürül gürül akıp giden en güzel mevsime biz bilgisayar monitöründen bakacaktık ancak. Ama emir büyük yerdendi, çaresiz bir Pazartesi günü son ders saatinden sonra kadınlı erkekli 30 kadar yaşını başını almış öğretmen bilgisayar laboratuarında toplandık. Arkadaşımız pardon öğretmenimiz geldi başladık derse, başladık ama herkesin gözü saatte, kimsenin ders falan yapma isteği yok. Neyse adamcağız temel kuralları vermeye başladı, word, dosya açma şu, bu. Sonra da "Evet pencereleri kapatıp masa üstüne çıkalım" dedi. Kursa benden de gönülsüz katılmış, dünyaya geldiğine pişman arkadaşlardan biri bu isteği "M. Bey pardon hocam, hava çok sıcak ya pencereleri niye kapattırıyon?" sorusuyla karşıladı. Sınıf kahkahadan kırılırken o üstüne bir de "Niye gülüyorsunuz, size sıcak gelmiyor mu?" diye üsteleyince ben hafiften keyiflenmeye başladım. Sınıf sokaktan daha eğlenceli hale geliyordu.
Tam bir komediydi başlarda dersler. Zavallı arkadaşımız, çoğu kendinden kıdemli öğrencilerinin olmayacak sorularını yanıtlamaya uğraşıyor, öğrencileri aratmayacak derecede hatta daha fazla gürültü ettiklerinde susturmak için ne yapacağını şaşırıyor, sınıfa girdikten 1 saat sonra "bu kadar yeter, hadi gidelim" diyenleri ikna etmeye çalışıyor, fırsat bulursa da birşeyler öğretmeye çabalıyordu. Bana gelince, kursun 3. gününden itibaren bilgisayar kullanmakta ne kadar geciktiğimi kavramış, temel kuralları çözmüş ve müthiş keyif almaya başlamıştım; hem bilgisayar kullanmaktan, hem sınıfta olan biteni izlemekten. Arkadaşların bir kısmı ne kadar uğraşsalar da algıları açılmıyordu; aynı şeyi defalarca soruyor, heyecanlandıkça yanlış yapıyor, benim meslek dersi öğretmeni olduğum için 10 parmak daktilo yazmayı bilmekten kaynaklanan hızımı yeteneğime yoruyor, ben de hınzır hınzır gülüp açık etmiyordum. Esasında ben sevmiştim bu işi, çabuk kavramam ondandı. Artık bahar bensiz de sürdürebilirdi saltanatını, keyfim yerindeydi; bilgisayar, monitör ve ben mutluyduk.
Kurs 3 hafta sonra yapılan dandik bir sınavla sona erdi, sertifikalarımızı çaylı-pastalı bir toplantıyla kutladık, öğrenenler öğrendi ama kursa katılan çoğunluğun hala klasör bile açabileceğinden şüpheliyim.
Mutlu beraberliğimizin tarihi pek yeni aslında, bizim kuşak geç tanıştı bu şeytan icadıyla hatta hala tanışmayan yüklü bir miktar olduğunu düşünüyorum. Uzun bir süre direndim, nedense bana hiç cazip gelmiyordu. Kalem hışırtısını klavye tıkırtısına tercih ediyor, merak ettiklerimi Google amcaya değil Büyük Larousse ciltlerine, TDK Sözlüklerine danışıyordum. "İnternet" sözcüğü, "hipokampelifantokamelos" abuklaması kadar anlamsız geliyordu ve inanır mısınız eksikliğini hiç hissetmiyordum. Girdiğim Ekonomi derslerinde çocuklara sık sık tekrarladığım "Tanımadığınız şeye ihtiyaç duymazsınız" kuralını bizzat üzerimde test etmekteydim. Mutluydum kısacası, bilgisayar kullanmayı bilmemekten dolayı bir eksiklik hissetmemekteydim.
Emekli olmaya karar vermeden önceki yılımdı. Dönem sonu yaklaşmış, Antalya'ya bahar gelmiş, yer gök çiçeğe kesmiş, narenciye rayihası şehrin atmosferine karışmış, her yer yeşermişti. Okul çıkışı parklar, bahçeler, deniz kıyıları, cafeler, sinemalar bizi beklemekteydi. Tatilin ucu göründü diye seviniyorduk ki celp geldi; askere çağrılıyorduk pardon zorunlu bilgisayar kursuna tabii tutulacaktık. 3 hafta süresince ders saatleri bitiminde okulda kalıp bilgisayar öğretmeni olan bir arkadaşımızdan kurs alarak sertifika sahibi olmak mecburiyeti getirilmişti.
Fena halde isyanlardaydım, Antalya baharı o yıl itibarıyle bizler olmadan saltanatını sürdürecekti. Dışarda gürül gürül akıp giden en güzel mevsime biz bilgisayar monitöründen bakacaktık ancak. Ama emir büyük yerdendi, çaresiz bir Pazartesi günü son ders saatinden sonra kadınlı erkekli 30 kadar yaşını başını almış öğretmen bilgisayar laboratuarında toplandık. Arkadaşımız pardon öğretmenimiz geldi başladık derse, başladık ama herkesin gözü saatte, kimsenin ders falan yapma isteği yok. Neyse adamcağız temel kuralları vermeye başladı, word, dosya açma şu, bu. Sonra da "Evet pencereleri kapatıp masa üstüne çıkalım" dedi. Kursa benden de gönülsüz katılmış, dünyaya geldiğine pişman arkadaşlardan biri bu isteği "M. Bey pardon hocam, hava çok sıcak ya pencereleri niye kapattırıyon?" sorusuyla karşıladı. Sınıf kahkahadan kırılırken o üstüne bir de "Niye gülüyorsunuz, size sıcak gelmiyor mu?" diye üsteleyince ben hafiften keyiflenmeye başladım. Sınıf sokaktan daha eğlenceli hale geliyordu.
Tam bir komediydi başlarda dersler. Zavallı arkadaşımız, çoğu kendinden kıdemli öğrencilerinin olmayacak sorularını yanıtlamaya uğraşıyor, öğrencileri aratmayacak derecede hatta daha fazla gürültü ettiklerinde susturmak için ne yapacağını şaşırıyor, sınıfa girdikten 1 saat sonra "bu kadar yeter, hadi gidelim" diyenleri ikna etmeye çalışıyor, fırsat bulursa da birşeyler öğretmeye çabalıyordu. Bana gelince, kursun 3. gününden itibaren bilgisayar kullanmakta ne kadar geciktiğimi kavramış, temel kuralları çözmüş ve müthiş keyif almaya başlamıştım; hem bilgisayar kullanmaktan, hem sınıfta olan biteni izlemekten. Arkadaşların bir kısmı ne kadar uğraşsalar da algıları açılmıyordu; aynı şeyi defalarca soruyor, heyecanlandıkça yanlış yapıyor, benim meslek dersi öğretmeni olduğum için 10 parmak daktilo yazmayı bilmekten kaynaklanan hızımı yeteneğime yoruyor, ben de hınzır hınzır gülüp açık etmiyordum. Esasında ben sevmiştim bu işi, çabuk kavramam ondandı. Artık bahar bensiz de sürdürebilirdi saltanatını, keyfim yerindeydi; bilgisayar, monitör ve ben mutluyduk.
Kurs 3 hafta sonra yapılan dandik bir sınavla sona erdi, sertifikalarımızı çaylı-pastalı bir toplantıyla kutladık, öğrenenler öğrendi ama kursa katılan çoğunluğun hala klasör bile açabileceğinden şüpheliyim.
Ama'da çok zevkli,
YanıtlaSilKavanoz yazıp tarihçesini öğrenmekle kalmayıp tüm kavanoz yazan postları önümüze sermesi de cabası.
Ben IBM'le başlamıştım bigisayara, mesleğim gereği ve bıkmıştım!!
Bu denli renkli değildi çalışırken, dünyayla ilişkimiz yok, net falan nerdee
Sevgiyle...
Hem de nasıl zevkli. İnternet kazara yarım saat kesilse matem moduna geçiyorum. artık bilgisayarsız bir hayat düşünemiyorum.
YanıtlaSilBen de sevgiler...
Ben oğluma sinirlenirdim bilgisayar başından kalkıp yemeğe gelmediği için.Şimdi hak veriyorum çocucağıma:)))Boynuz kulağı geştiği için, başım sıkışırsa ona müracaat ediyorum.
YanıtlaSilYa ben, Zavallı paçoz karşıma geçip melül melül bakmasa, mamasını vermeyi unutuyorum. Elimle beslemeye alıştırdığıma da pişmanım. Kuru mamaları acele acele tıkıştırıyorum ağzına..İkiden önce de yatmıyorum.
YanıtlaSil1987 de eve amiga 500 almis ve DXboll u bile iyi oynayamadigim icin bu luzumsuz seyin niye aldigimiza kizip gormezden gelmeyi tercih etmistim.Simdi ne oldugunu ne yaptigimizi bile hatirlamiyorum.
YanıtlaSilsonra 2001de tekrar aldigimizda internet telefondan baglanmali,turkce siteler az,hiz kaplumbaga...ben ne soracagimi bile bilmiyorum.Bir sure kocam ve kizlar okey ile iskambil fali acar oldular.Bugunse nerelerdeyiz.yemek defterlerini bile attim gerekirse google muracaat
sen de pek tatli anlatmissin Leylak dalim ,orada olup tanisamadigimiza dahabir hayiflandim
Anlaşıldı ki bizim kuşak bilgisayarla bir tanışmış pir tanışmış:) Sefamız olsun...
YanıtlaSilNalan hanım oğlum Ankara'da olduğu sürece benim gelip gitmem bitmez, elbet birgün tanışırız.
Hepinize sevgiler...
ne güzel bir yazı,güne güzel başlama yazısı oldu bana :)
YanıtlaSilsevgiler...
Ben de okurken bunalımlara giricem.Bilgisayardan kendime yetecek kadar anlıyorum ama blog sayfamı zenginleştirmeyi beceremiyorum mesela.Bilmemek ayıp değil öğrenmemek ayıp demişler ama ben öğrenemiyorum da.Bana bu konuda destek olursan Leylak abla çok sevinirim çünkü sayfama bazı öğeleri yerleştirmekten yoksunum :(
YanıtlaSilimdaaaaatttttttt :D
çok güzeldi anlatımın, nasıl keyif aldım okurken. sanki ders aldığınız o odanın camından elimde dumanı tutan nescafe sizi izliyormuşum gibi. ben de üniversitede staj yaparken tanıştım bilgisayarla. ama nerde internet falan. hele bu blog işine daha yeni yeni ısınıyorum, amanın ne keyifli bi şeymiş :)
YanıtlaSil