2 saatlik bir yürüyüşten az önce döndüm. Ankara'da hava kapalı, karanlık ve serin. Yağmur geldim geliyorum diyor ama bütün bunlara rağmen benim yürüyüşüm keyifliydi. 2 saatlik sürenin 1,5 saati tempolu yürüyüşle, yarım saati ise sergi gezmek ve alışverişle tamamlandı. Yukarıdaki fotoğraf "Sonbahar Biterken Ankara Parkları" serisinden efendim, Abdi ipekçi Parkı, tıklayıp büyütürseniz parkımıza sonbaharın kattığı güzelliği daha iyi görebilirsiniz. O atkestanesi ağacının altındaki ada benim öğrenciliğimde çok şirin bir çay bahçesiydi, güzel anılarım vardır orada, şimdi bomboş duruyor, keşke tekrar açılsa öyle bir yer.
İki sergi gezdim yürüyüş rotamın üstünde olan, ilki Çankaya Belediyesi'ne ait Galeri Kara'da açılmış olan Diana Blok ve Gabrielle Le Roux'un fotoğraf ve desenlerinden oluşan "Bizim Aracılığımızla Görmek" ve "Afrikalı, Gururlu ve Transgender" isimli sergiydi. Her iki sanatçının da insan hakları, ayrımcılık, feminizm ve cinsel kimlik farklılıkları konusunda çalışmaları var, sergi de cinsel kimlik farklılıklarını ele alan fotoğraf ve desenlerden oluşuyordu ve bu açıdan oldukça ilginçti.
İkinci sergi Ankara'nın çok sevdiğim eski binalarından birinde, eski Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati evinin restore edilmesiyle oluşturulan Mustafa Necati Kültür Evi'nde açılmış olan Sema Gürsoy'a ait "Keçe Tasarım Sergisi" idi. Çok beğendiğim çalışmalar gördüm özellikle lale ve gül desenli panolar harikaydı. Fotoğraf çekme arzuma sergi sahibi sıcak bakmadığı için fotoğraf ekleyemedim oysa Nedukcuğum senin için birşeyler çekmek isterdim doğrusu.
Yol boyunca çok eğlendim ben, bir sürü değişik şey görüp farkettim. Karşımdan gelen sarışın ve çok şık hanımın boynundaki turkuaz taşından yapılmış lale formlu kolyede gözüm kaldı mesela. Tuna Caddesi'ne açılan sokakların bu kadar sakin, bu kadar "çılgın kalabalıktan uzak", bu kadar eski Ankara gibi kalabilmiş olmasına şaştım. Yanyana dizilmiş simit ve dürüm saraylarına ve orada oturmuş en ucuzundan karın doyurup vakit dolduran 657'den emekli kral ve kraliçelere bakıp hüzünle gülümsedim. Simit gibi en halk tipi, en ucuz yiyeceğin sunulduğu bir mekan neden "Saray" olarak adlandırılır acaba, bir nevi aşağılık kompleksi mi? Bu bana hep şirin mi şirin, tombul, hamarat, kalender, anaç bir ev hanımının süslenip püslenip büyük bir şirketin genel müdürü yapılması gibi gelir hep, öyle iğreti, öyle saçma. Neyimiz saçma değil ki zaten. Sonra türkü barlardan süzülen enfes bir melodiye kulak kabarttım "Gönül Dağı'nı çalıyordu içerde biri kulağıma kaval gibi gelen nefesli bir çalgıyla. Yüksel Caddesi yine kalabalıktı, rengarenk şallar, deri cüzdanlar, eski kitaplar, ev yapımı mumlar satılan tezgahlar müşteri bekliyordu. Çiçekçilerin yanından geçerken burnuma sümbül kokusu çarptı ve birden çok sevindim. Bahara ne kalmıştı şurada, topu topu koskoca bir kış:)
* "Bir yürüyüş eyleyelim" Pir Sultan Abdal'ın "Gelin Canlar Bir Olalım" deyişinden bir dize. Belki hatırlayanınız vardır, Küçük Ağa dizisinde Çolak Tahir'in diline takılmış bir türküydü ama o "Bir yürüyüş eyleyelim" dizesini "Bir gülü düş eyleyelim" şeklinde hatırlardı hep.
İkinci sergi Ankara'nın çok sevdiğim eski binalarından birinde, eski Milli Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati evinin restore edilmesiyle oluşturulan Mustafa Necati Kültür Evi'nde açılmış olan Sema Gürsoy'a ait "Keçe Tasarım Sergisi" idi. Çok beğendiğim çalışmalar gördüm özellikle lale ve gül desenli panolar harikaydı. Fotoğraf çekme arzuma sergi sahibi sıcak bakmadığı için fotoğraf ekleyemedim oysa Nedukcuğum senin için birşeyler çekmek isterdim doğrusu.
Yol boyunca çok eğlendim ben, bir sürü değişik şey görüp farkettim. Karşımdan gelen sarışın ve çok şık hanımın boynundaki turkuaz taşından yapılmış lale formlu kolyede gözüm kaldı mesela. Tuna Caddesi'ne açılan sokakların bu kadar sakin, bu kadar "çılgın kalabalıktan uzak", bu kadar eski Ankara gibi kalabilmiş olmasına şaştım. Yanyana dizilmiş simit ve dürüm saraylarına ve orada oturmuş en ucuzundan karın doyurup vakit dolduran 657'den emekli kral ve kraliçelere bakıp hüzünle gülümsedim. Simit gibi en halk tipi, en ucuz yiyeceğin sunulduğu bir mekan neden "Saray" olarak adlandırılır acaba, bir nevi aşağılık kompleksi mi? Bu bana hep şirin mi şirin, tombul, hamarat, kalender, anaç bir ev hanımının süslenip püslenip büyük bir şirketin genel müdürü yapılması gibi gelir hep, öyle iğreti, öyle saçma. Neyimiz saçma değil ki zaten. Sonra türkü barlardan süzülen enfes bir melodiye kulak kabarttım "Gönül Dağı'nı çalıyordu içerde biri kulağıma kaval gibi gelen nefesli bir çalgıyla. Yüksel Caddesi yine kalabalıktı, rengarenk şallar, deri cüzdanlar, eski kitaplar, ev yapımı mumlar satılan tezgahlar müşteri bekliyordu. Çiçekçilerin yanından geçerken burnuma sümbül kokusu çarptı ve birden çok sevindim. Bahara ne kalmıştı şurada, topu topu koskoca bir kış:)
* "Bir yürüyüş eyleyelim" Pir Sultan Abdal'ın "Gelin Canlar Bir Olalım" deyişinden bir dize. Belki hatırlayanınız vardır, Küçük Ağa dizisinde Çolak Tahir'in diline takılmış bir türküydü ama o "Bir yürüyüş eyleyelim" dizesini "Bir gülü düş eyleyelim" şeklinde hatırlardı hep.
Hımmm, farklı şehirlerde yürüyüş yapan iki kadın. Ben sergiye falan gidemedim ama senin fotoğraflar sayesinde gitmiş kadar oluy0rum:)
YanıtlaSilZaten sevdiğim şehrim sen yazdıkça ben okudukça daha bir devleşiyor daha bir güzelleşiyor benim gözümde:)
YanıtlaSilAtasım geldi kendimi sokaklara:D
Öperim...
Ehh imparotoru Ibrahim Tatlises olan bir ülkenin simit sarayi olmasi normal degil mi?:))
YanıtlaSilSergi ilgincmis belediye baskaninizin haberi var mi bu sergiden acaba ?:))
Siz yine iyisiniz burayi kis basti bile. Bir haftadir kar buz ortalik.
ama dedigin gibi bahara ne kaldi ki:))
amanın ne güzel bir yürüyüş eylemişsin sen öle... Diz iyi galiba iki saat yürüdüğüne göre... Ben şimdi geldim Alkım'dan , Kadıköyde oy oy diye yürüdüm:)
YanıtlaSilO turkuaz lale kolye bana yakışmazmıydı he süle şimdi:)))
Öptüm çoook
Lale, inanır mısın o kolyeyi görünce ilk aklıma gelen sen oldun. Sadece kolye değil keçe sergisindeki laleler de muhteşemdi ama fotoğraf çekimine izin vermediler, yoksa senin için hemen fotoğraflayacaktım. Ya tabi çok yürüyünce dizim biraz ses çıkarıyor ama diyet için de yürümek gerekiyor biraz biraz. Bir gün dinlenip bir gün yürümeye karar verdim:)
YanıtlaSilÖpüldün, hastalar iyi mi?
Süntercim,
YanıtlaSilÇok haklısın simit sarayı konusunda:)
Sergi gerçekten ilginçti ama bu sergi salonu Büyükşehirin değil, Çankaya'nın:))
Haklısın canım önümüz bahar:))
Şuşucum,
YanıtlaSilBir gün birlikte atalım kendimizi sokaklara:)
Öptüm seni...
Özlemcim,
YanıtlaSilSen de benim yerime Antalya'yı gezmişsin işte, özledim valla evimi de Antalya'yı da.
Sevgiyle...
Oyyyyyyyyyyyy
YanıtlaSilannemmmm oyyyyy :))))
Sarayın görkemli gösterişli olması mecaz anlamından kaynaklandığına göre,
diğer kullanımlarına bakarak
adliye sarayı,kültür sarayı vb.
anlam olarak merkezi sözcüğüne daha yakın geldi bana o nedenle
simit merkezi yerine kullanılmış olsa gerek..Tesadüfdir ki şu an Sunay Akın programında simit sarayının sahibini ağırlıyor:))
oyyyy:)))sevgiler
Ankara simdi oyle bir tùttù ki gòzùmde anlatamam... Sogugunu, ben ògrenciyken olan kòmur kokusunu bile òzledim... Ne gùzel bir yùrùyùs olmus...
YanıtlaSilİki saatlik o yürüyüş ne güzel olmuş öyle,ben de yürümek istedim..Hep Avrupa kentlerindeki insanlara sosyal yaşam alanı olarak sunulan parklara özenirim,yürünebilen,kitap okunabilen,bisiklete binilebilen..Bu şehirde yok :((Ankaraya birkaç kez gelmişliğim var ama orada böyle parkların olduğundan haberim yoktu.Ne güzelmiş.Sevgiler..
YanıtlaSilSevgili Özlem,
YanıtlaSilAnkara'yı çok kişi bozkır olarak tanır ama yeşildir oysa şehrin içi, hele sonbaharı çok güzel olur. Bu aralar tam yakınımızdaki Kurtuluş Parkı harika mesela:)
Sevgiler...
Not: Son seyahatini harika, Brugge'i ben de hep ggörmek istemişimdir.
Mehtap Hanım,
YanıtlaSilAnkara'da yaşayan ve ordan güzel anılarla ayrılan hep özler sanırım. Ben de Antalya gibi güzel bir şehirde yaşasam da Ankara hep düşlerimdedir. Şimdi oğlumun bahanesiyle sık sık geliyorum neyse ki. Ama aslında en çok o kömür kokulu, bozulmamış zamanlarını özlüyorum sanki.
Sevgiyle...
Balkahvecim,
YanıtlaSilBugünlerde biraz daha oyy dersen önümüzdeki seçimlerde seni milletvekili olarak görebileceğiz inşallah:)))
Umarım daha iyisindir, saptaman haklı olabilir ama yine de Simit Evi falan olsa keşke:))
Sevgiler...
Keyif adamı olmak denir sanırım buna, bunca yıldır Ankaradayım hiç uğramadığım yerleri görüyorum sayenizde,şafak göründü, ben de özgür olunca takılacağım peşinize:))
YanıtlaSilBizde pazar günü Eymir Gölünde 1 saatlik kısa bir yürüyüş yaptık. Hava çok güzeldi, oksijen depolamaya çalıştım bol bol :)
YanıtlaSil