Pazar gününden beri süregelen katıksız ev hapsime dün son verdim, zorunlu bir alışveriş için vurdum kendimi Ankamall yollarına. Bindiğim metro vagonu bayram nedeniyle son derece tenhaydı. Karşımda Max Frisch'in "Homo Faber" isimli kitabını dikkatle okuyan bir kız oturuyordu. İçimden kendisine takdir duygularımı yolladım. Yanında oturan çiftin kadın olanı kitap okuyan kızı aşikar bir merakla incelerken kocası da parmaklarına doladığı tesbihi sürekli çevirerek sağı solu kesmekteydi. Sol yanımda sarı saçları krapeyle kabartılmış yaşlı bir hanım bir yandan alçak sesle kendi kendine konuşuyor, bir yandan da başını öne sallayarak konuştuklarına onay veriyordu. Bir ara konuşma ve onay faaliyetine ara verip dikkatle bana bakmaya başladı. O kadar ısrarla baktı ki tanıdık olabileceğini düşünüp ben de ona bakmaya başladım hatta lisedeki matematik öğretmenime bile benzettim, neredeyse soracaktım, sonra matematik öğretmenimi hiç sevmediğimi hatırlayıp caydım. Neme lazım, sonra sahiden o çıkar da nefret ettiğim trigonometriden sınav yapmaya bile kalkıverir, belli mi olur? Bu kadardık işte; Max Frisch okuyucusu kız, tesbihli adam, meraklı karısı, matematik öğretmeni(?) ve ben. İki durak sonra elindeki spor gazetesini okuyarak bir adam daha bindi, sayı değişmesin diye diğer durakta da ben indim.
Nisbeten erken bir saatte gittiğim için alışveriş merkezi tahminimin aksine oldukça tenhaydı. Birkaç mağazaya girip çıktıktan sonra yemek katına geçtik birşeyler atıştırmak için. Yanımızdaki birkaç masaya 12-13 yaşlarında erkek çocuklar oturmuşlardı, önce ilgimizi çekmedi, sonra saç modellerine takıldık. Hemen hepsinin saçları bolca jölelenip şekillendirilmişti ve aynı elden çıkmış gibiydi. Daha dikkatli bakınca bir kısmının Down sendromlu, bazılarının ise konuşma özürlü olduğunu anladık ve başlarındaki görevli genç kızla muhtemelen müstahdem olan adamı farkettik. Belli ki bir yurdun öğrencileriydiler ve bayram nedeniyle gezmeye getirilmişlerdi. Görevliler biri dışında hepsine Coca Cola ve döner dürümden oluşan yiyecekler alıp dağıttılar. Sadece bir tanesi önüne konan 3 sefertasındaki yemekleri son lokmasına kadar sıyırarak yedi. Muhtemelen özel bir diyeti vardı, sonra anladık ki yemek sonrası sinemaya götürülecekler. İçlerinden yaşça biraz daha büyük göstereni yemek sonrası diğerlerine kağıt peçete kullanarak ağızlarını nasıl sileceklerini gösterdi. Sakin sakin karınlarını doyurdular kendi aralarında kendilerine has dilleriyle sohbet ederek ve biz içimizde ince bir sızıyla ayrıldık yanlarından. O kavruk görünüşlü, basit giyimli, yalnız yavrular düzen içinde yemeklerini yiyip o kadarcık şeyle mutlu olmaya çabalarlarken etrafta dolaşan onlarca süslü çocuk ailelerine şımarmakla meşguldu. Hayat hiç adil değil ne yazık ki.
Aklımız o bir grup çocukta, kalan alışverişi de tamamlayıp bayramın son saatlerini geçirmek için gelenlerle iyice kalabalıklaşan AVM'yi terkettik. Yukarıdaki fotoğraf Erdil Yaşaroğlu'nun bir mağazanın vitrinine yaptığı yılbaşı konseptli düzenleme...
Not: Galiba sonunda bayram bitti:))
Nisbeten erken bir saatte gittiğim için alışveriş merkezi tahminimin aksine oldukça tenhaydı. Birkaç mağazaya girip çıktıktan sonra yemek katına geçtik birşeyler atıştırmak için. Yanımızdaki birkaç masaya 12-13 yaşlarında erkek çocuklar oturmuşlardı, önce ilgimizi çekmedi, sonra saç modellerine takıldık. Hemen hepsinin saçları bolca jölelenip şekillendirilmişti ve aynı elden çıkmış gibiydi. Daha dikkatli bakınca bir kısmının Down sendromlu, bazılarının ise konuşma özürlü olduğunu anladık ve başlarındaki görevli genç kızla muhtemelen müstahdem olan adamı farkettik. Belli ki bir yurdun öğrencileriydiler ve bayram nedeniyle gezmeye getirilmişlerdi. Görevliler biri dışında hepsine Coca Cola ve döner dürümden oluşan yiyecekler alıp dağıttılar. Sadece bir tanesi önüne konan 3 sefertasındaki yemekleri son lokmasına kadar sıyırarak yedi. Muhtemelen özel bir diyeti vardı, sonra anladık ki yemek sonrası sinemaya götürülecekler. İçlerinden yaşça biraz daha büyük göstereni yemek sonrası diğerlerine kağıt peçete kullanarak ağızlarını nasıl sileceklerini gösterdi. Sakin sakin karınlarını doyurdular kendi aralarında kendilerine has dilleriyle sohbet ederek ve biz içimizde ince bir sızıyla ayrıldık yanlarından. O kavruk görünüşlü, basit giyimli, yalnız yavrular düzen içinde yemeklerini yiyip o kadarcık şeyle mutlu olmaya çabalarlarken etrafta dolaşan onlarca süslü çocuk ailelerine şımarmakla meşguldu. Hayat hiç adil değil ne yazık ki.
Aklımız o bir grup çocukta, kalan alışverişi de tamamlayıp bayramın son saatlerini geçirmek için gelenlerle iyice kalabalıklaşan AVM'yi terkettik. Yukarıdaki fotoğraf Erdil Yaşaroğlu'nun bir mağazanın vitrinine yaptığı yılbaşı konseptli düzenleme...
Not: Galiba sonunda bayram bitti:))
Bir önceki posta yazdığınız poşetteki bikinili beni güldürdü.Mutlu bayramlar diliyorum size.Sevgiler..
YanıtlaSilHep düşündüğüm bir şeydir bu hayat gerçekten adil değil Leylak'cım.
YanıtlaSilİyi olmuş çıktığın bazen ağrıların üzerine gitmek gerekir. Otur otur olmaz ki di mi ama?:))
Metrodaki durumdan güzel bir öykü çıkar aslında. Metroda insan halleri benim de o kadar dikkatimi çekiyor ki. Aslında bütn taşıtlarda... Ve şöyle bir gözlemim var. İnsanlar bindikleri toplu taşıma araçlarına göre değişimler/değişik ruh halleri sergiliyorlar. Nedenini tam olarak anlamak zor ama araç yer altında gidiyorsa farklı, deniz üzerinde gidiyorsa farklı, kalabalık bir trafikte gidiyorsa farklı...
YanıtlaSilEminim o gördüğünüz çocuklar için dün unutulmaz ve çok keyifli bir gündü. Ama şundan da eminim, girdiği bir oyuncakçıda anasına elinde tuttuğu uzaktan kumandalı arabayı aldırmak için çığlık atarak ağlayan ve benzeri diğer çocuklar için dün, son derece sıradan, özelliksiz, öylesine bir gündü. Çünkü artık sürekli tekrarlanan, hep sahip oldukları bir durum bu. Hayattan en beklenmemesi gereken bir şey varsa bence de bu kesinlikle adalet. Çünkü insan olmayan bir şeyi bekledikçe hayalkırıklığına uğruyor...
sevgiler:))
Evet çokkk haklısınız hayat bazıları için hiç adil değil....Okurken bile içim sızladı..Sevgiyle....
YanıtlaSilÖyle keyif alıyorum ki sizi okurken, Nazlı Eray'ın betimlemelerini çok sever onları andırıyor bazen yazdıklarınız, diz diş bahane yok kesin bir kahve içmek istiyorum ben sizinle,sevgiler,sinem
YanıtlaSil