.

.
.

8 Eylül 2025 Pazartesi

RUTİN DIŞI 7

Öncelikle kızlarımızı tebrik ederek başlayayım, onlar sadece filenin değil, gönlümüzün de sultanları, çok yaşasınlar, elleri dert görmesin, ayaklarına taş değmesin. 

Anneannem tarzı duamsı temenniden sonra gerçek bir rutin dışı yaptığım pazar gününden söz edeyim. Yazın kaldığımız aile evimizde 1,5'a yarım metre boyutlarında dolap mı, kiler mi, yüklük mü, sandık odası mı olduğunu hâlâ anlayamadığım bir bölüm var, kapısı ve üst tarafında da yine kapağı olan bir dolabı mevcut. Komşular ne amaçla kullanıyor bir fikrim yok, sadece eski bitişik komşumuz rahmetli Kifo oraya yorgan-yastık yığardı, yüklük gibi yani. Babam bu eve taşınmadan, yüklük, dolap, çekmece benzeri şeyler yaptırdığından bu mekanı kendine alet-edevat dolabı olarak ayırmıştı. Çok yetenekli bir adamdı. Elinden gelmeyen iş yoktu; her türlü tamiratı yapar, dikiş diker, ayakkabı onarır, hatta yapardı, kendine ayakkabı, bana ve arkadaşlarıma sandalet yaptığı vâkîdir gençliğimde. Son derece güzel maketler, çavdar sapından resimler üretir, mektupla mezun olduğu teknik resim kursundan kaynaklı müthiş teknik çizimler gerçekleştirirdi. Parmak yedirten lezzette turşular kurar, sofistike yemekler dener, çok güzel salatalar yapardı. Koltuk, sandalye kaplaması bile becerdiğini de söylemeden geçemeyeceğim. Tabii bu işleri yaparken hayli dağınık çalışır, annemle kavgaları da hiç bitmezdi eylem süresince. Sadede gelecek olursam, babamın tüm bu işlerde kullandığı aletlere ev sahipliği yapan o dolap ölümünden bu yana-hatta daha öncesinde-bırakıldığı şekilde duruyordu, bizzat kendimiz de nereye koyacağımızı bilemediğimiz ıvır-zıvırı oraya atmakta hiç beis görmüyorduk. Lazım olan bir şeyi almak için kapısını her açtığımda "Şurayı bir elden geçirmek lazım" diye düşünüp alacağımı aldıktan sonra kapısını kapatıp gidiyor, eyleme geçmiyordum. Kısmet bugüneymiş, insanlık için küçük ama benim için çok çok büyük bir adım atarak öğlen itibariyle dolabı temizlemeye karar verdim. 

Üç saat boyunca belim, dizlerim, boynum, carpal tunnelli ellerim, alnımdan inen terlerin tuzundan yanan gözlerim "İmdaaat!" diye bağırdı ama hiçbirine yüz vermeden devam ettim. Üç battal, üç normal boy çöp poşeti dolusu ıvır zıvırın bir kısmı çöpe, bir kısmı kağıt toplayıcılar için konteyner yanına gönderildi tarafımdan. En az bir düzine yıllardır giyilmediği için kurumuş ayakkabı, babamın ayakkabı tamirinde kullandığı tahta kalıplar, deri ve kumaş parçaları, lazım olur diye üstüste yığılmış koliler, eski dergiler, gazeteler, içinde binlerce paslanmış çivi, vida, pul vs olan kiloluk peynir tenekeleri ve buna benzer bir sürü gereksiz eşya dolaptan tahliye edilip çöp konteynerini boyladılar. Tüm rafları silip temizledim. Gerçekten işe yarayacak malzemeleri elden geçirip düzgün bir biçimde yerleştirdim. Bu arada diz protez ameliyatı günlerimin yıldızı Aliye isimli yürütecime de bir merhaba demeyi ihmal etmedim, hâlâ  duran mor kurdelesi ve çiçeğiyle tekrar lazım olmaması dileğiyle onu eski yerine yerleştirdim. Bir süre eşlikçim olan Füreya isimli bastonum ise Antalya'da. Tüm bu kargaşa ve kıvır zıvırın içinde karşıma iki de sürpriz çıktı. Biri şu:



Artık çok eskimiş ve yıpranmış, içinin yeşil keçe kaplaması babam tarafından yolunmuş olan bu ahşap kutu çocukluk günlerimdeki evcilik oyunlarımın bir numaralı malzemesi idi. Sağ yandaki bölmeden sol yanda da bir tane vardı, babam onu da halletmiş. Babam mevcut eşyalar ve giyim malzemeleri üstünde değişiklik yapmaya bayılırdı. Kazak alır, önünü boylu boyunca kesip fermuar dikerek hırkaya dönüştürürdü, hediye gelen tişörtün göğüs cebi yoksa etek ucundan parça kesip cep yapardı. Yakalı gömlekleri yakasıza çevirir, yakasız tişörtlere eski bir kazağın lastiğinden kestiği parçayla yaka yapardı. İlginç adamdı vesselam. Bu kutu benim bebeklerimin evi idi, iki oda-bir salon, kapak kısmı da teras. Mutfak, banyo neredeydi derseniz onlar hayalimde tabii ki. Evi döşer, parmak boyundaki bebeklerimi yerleştirir ve saatlerce kendi başıma evcilik oynardım. Uzun yıllar tek çocuk olduğum için kendimi oyalamayı gayet iyi becerirdim. Bebekleri ergenlik çağında bırakınca babam kutuya el koyup ayakkabı boyası kutusu yapmıştı, ayakkabılığın üst rafında dururdu bir zamanlar, sonra hurdaya çıkmış belli ki, dolapta unutulmuş. İşin tuhafı ben de unutmuşum, görünce bir tuhaf oldum. Bir kenara ayırdım, cilalayıp içini kaplayacağım ve Ankara'daki dikiş malzemelerime kutu olarak kullanacağım. 

Bulduğum ikinci şey ise beni ağlattı. Annemin ben çocukken devam ettiği biçki-dikiş kursundaki defteri. Genç kızlığında mahalle arasındaki kurslara giderek terziliği öğrenmiş aslında annem ama işi daha teknik hale getirmek için o yıllarda Kız Meslek Liseleri bünyesinde açılan iki yıllık Pratik Kız Sanat Okulu'na devam etmişti. Öğretmeninin ismini bile hatırlıyorum, Azade Hanım. Annemin acemi el yazısı ve elleriyle pelur kağıdından kesip yapıştırdığı patronları görünce hem anılarım canlandı, hem burnumun direği sızladı, sayfaları biraz ıslattım gözyaşlarımla. Bir hafta sonra 20. ölüm yıldönümü, bu bir tevafuk olsa gerek.


Alt sağdaki kol biçimine "Uçurtma kuşlu kol" denirdi, aradaki dörtgen parça uçurtma kuş oluyor. Benim çok komiğime giderdi bu deyim ve anneme "Bana uçurtma kuşlu kolu olan gömlek dik" diye takılırdım. Tüm bu minik patronlara bir vakitler annemin elinin değmiş olması duygulandırdı beni. Defteri saklanacaklar arasına aldım ama aynı torbadan çıkan, o yıllarda dikiş öğrenmenin araçlarından olan Pfaff giysi kalıplarını attım.

Dolap tenhalaştı ve pırıl pırıl oldu dostlar, bu başarımla gurur duyup önümüzdeki hafta da annemlerin gardrobuna el atmak niyetindeyim. Haydi bakalım, bana kolay gele...


3 yorum:

  1. Aile evinin yaşıyor olması ne güzel. Babanız gerçekten çok becerikli bir adammış. Her ikisi de huzurla uyusun. Bu dolap içlerini elden geçirme işi tüm evin temizliğine bedel. Ellerinize sağlık.

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel bir şey çocukluğunun geçtiği evde yaşamak. Yabancı dizilerde olur ya tavan arasına çıkarlar değişik şeyler bulurlar onlar gibi. Annem insanın çaput kadar ömrü yok der eski bir giyecek eline geçince. Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun. Hülya

    YanıtlaSil
  3. Ben de çok severdim böyle "oyuncak olmayan" nesneleri oyuncak haline getirmeyi. sandık odasının yeni halini de güle güle kullanın:)

    YanıtlaSil