Günlere ödev verme faaliyetim devam ediyor. Salı "Aşı" günüydü, Çarşamba "Kız kardeşle buluşma", bugün ise "Saç Boyatma". Ankara'ya geldim geleli saçlarımı kendim boyuyordum ama baktım ki istediğim netliği sağlayamıyorum kaptım boyamı, gittim kuaföre. Bir zamanlar yanımda boyamı götürüp 10 lira verdiğim işlem için bugün 200 lira bayıldım. Boya kuaförden olsa ne verecektim Allah bilir, üstelik kendi halinde bir mahalle kuaförü gittiğim yer. Dur bakalım, bir ay sonra kaça boyatacağız.
Kuaförüm genelde boştur ama dünden randevu almıştım. Gittiğimde cep telefonunu kurcalıyordu, beni görünce kalktı, boyamaya geçti. Yıkama süresine kadar o yine telefonunu kurcaladı, ben yanımda getirdiğim kitabımı okudum. Dedim ya, kendi halinde bir kuaför, son derece yalın döşenmiş, gereksiz hiçbir dekorasyon malzemesi yok. İki ayna, iki kuaför koltuğu, bekleme için 2 koltuk daha, girişte bir masa ve muhtemelen hiç kullanılmayan ayaklı bir saç kurutma aygıtı, yanında da saç süpürmek için saplı fırça ve faraş. Duvardaki hiç kapanmayan ama sesi en kısık ayarda olan TV'yi de sayarsak hepsi bu kadar. Kitabın 60. sayfasına gelmiştim ki "Yıkayalım ablacım" dedi. Saçlarım yıkanırken içeri başında beş kişiye yetecek kadar kıvırcık saçı olan ufak-tefek bir kadın girdi. Motor takılmış gibi arka arkaya saçıyla ilgili olduğunu tahmin ettiğimiz bir şeyler söyledi. O kadar seri ve hızlı konuşuyor, aynı şeyi o kadar çok tekrarlıyordu ki anlamakta zorluk çektik ilk anda. Meğer röflesinin ön tarafı uzamış, kuaföre gitmeye üşenip evde kendi açmış ve tatsız bir renk oluşmuş, onu düzeltebilir miymiş? Mesele buymuş. Adamcağız benim saçımı mı yıkasın onun saçıyla mı ilgilensin bilemedi. "Otur ablacım da bakalım" dedi sonunda. Kadın oturduğu yerde de ardarda açıklamalarına devam etti, bir yandan da saçını sağdan, soldan, önden inceledi, eliyle arkaya topladı, toplayınca dipten çıkan siyahlarla saçı harap edip postekiye döndürmüş açık sarılar iyice belirginleşti. Elime bir makas alıp canlılığını yitirmiş saçları kesmek istedim ama sadece düşüncesiyle yetindim. Bana ne, herkesi saçı kendine. Saçım kurutulunca kuaförümü düzeltilecek röfle ile başbaşa bırakıp ayrıldım.
Kuaföre girerken yazdı, saçım boyanırken sonbahara dönmüştü hava, camekandan yere hızla düşen yaprakları izledim bir süre. Çıktığımda yağmur başlamıştı, şu an tekrar yaza döndük. Ankara sonbaharı geç bile kaldı zaten, mevsimler kaydığı için yaza devam diyor sanırım. Dün kız kardeşle Meclis Parkı'nda biraz dolaştık. Tamam dökülen yapraklar var ama at kestaneleri dışında da sonbahar belirtisi gösteren pek yok. At kestanelerim, bidenelerim kahverengileşmeye başlamış, henüz dikenli kabuklar çatlamamış ama açılıp tepemize düşmeleri yakındır:
Dün hava çok sıcaktı, parkın gölgesi bile yetmedi, pek de tadı yoktu, fazla durmayıp ayrıldık. Bulvara yakın şu devasa ağacı fotoğraflamadan edemedim ama:
Yarın yaklaşık dört yılın üstüne "Sinema" günü. "Kuru Otlar Üstüne" uzanıp NBC'ye not vereceğiz 😀 Haydi hayırlısı...
Bayılıyorum bu esprili uslübunuza :)
YanıtlaSilBen de buralardan sarılıyorum o zaman :)))
SilUuuu hadi bakalım hayırlısı, boyamı alığ hiç kuaföre gitmemiştim bu da denenebilir. :)
YanıtlaSilBen saçımı boyatmaya başladığımdan bu yana kendi boyamı götürürüm. Hele şimdilerde organik boya kullanıyorum, o yüzden şart oldu yani :)
SilKuaförün az konuşanı candır can! Güle güle kullan yeni saçlarını sıhhatler olsun.. Bir foto beklemeyelim mi ama yahu? :)
YanıtlaSilBen oğlanımı nazım geçtiği için her türkiyeye gelişte kendi kuaförüme götürüp kısaltıyorum, 6 ayda bile gitsek idare edecek şekilde kesiyor :))) Geçen buluşamadık, mahalledeki errrrrrkek berberine götüreyim evladımı dedim ki aman yarabbi, orası bir romanmış Leylakcığım. Çan çan çan....
Kestane ağaçlarına bayılırım.. At da olur :) Ihlamular da koca koca sallanıyor dallardan bu sıra... Ne güzel aysın sen 1. Teşrin <3 Haydi gel bekliyoruz :))
Benimki pek konuşmaz C'cim, biraz ağır işitiyor, konuşması da o nedenle biraz peltek ama çok efendidir ve yormaz adamı car car konuşup. Küçücük bir dükkan, personeli yok ama sanatı gayet iyidir, Ankara günlerimin değişmez adresi. Bizim Umut da annesinin kuaförüne gidiyor, adamdan bahsederken annesi gibi Bey diye hitap ediyor :)) Kendisi berber oluyor bazen-ki o zaman Berberci Hanım oluyor-benim saçların canına okuyor, acıttın diyorum, Hayri Bey de böyle yapıyor diyor :)
SilAdı bile güzel bu ayın 1. Teşrin, ne kadar şiirsel...
Ayyyy kuzu ya, aynen Mayanın küçüklüğü, ananesinin saçlarını tarar (yolar), düzeltir (aslan yeresine çevirir) ama ananesi gıkını çıkarmadan önünde otururdu :)) Aynısınız demek ki, gözümün önüne geldi.... maşallah ya ikinize de çifte maşallah!!!
Silbizim burada at kestaneleri yollarda görülmeye başladı bile. en sevdiğim şey, uğur getiriyor mu bilmiyorum ama toplarken neşe veriyor, orası net :)
YanıtlaSilsaçlarınızı güle güle kullanın öğretmenim
Henüz kafamıza düşen yok, dikenli kabuklarının içinde uslu uslu oturuyorlar Ankaralı at kestaneleri. Ben çok severim, malum hayatımı borçluyum kendilerine. Antalya'da hiç görmemiştim, parkta bir tane keşfettim, mutluyum :)
SilSaçlarım için teşekkürler...