Neredeyse 10 gündür evden çıkmıyordum, önce yağmur, arkasında soğuk yüzünden hapsoldum kaldım. En son sokağa çıktığımda aşı olmuştum. Sağlık sorunları olmasa tıkılıp kalacağım evde, bugün de aile hekimine ilaç yazdırma bahanesiyle kendimi zorla sürükledim dışarı. Evde oturdukça dışarı çıkmak, dışarı çıkınca da eve girmek bilmiyorum 😃
Aile hekimim rutin ilaçlarıma ilaveten geniz akıntısı ve ses kısıklığı şikayetimi söyleyince boğazıma bakıp başka ilaçlar da verdi, kronik farenjitim ne zor gördüyse tavan yaptı bu ara, halbuki pandemi nedeniyle sahne çalışmalarıma da ara vermiştim 😃 Aile hekimliğinde işim bitince baktım hava güneşli, ayaz da kesilmiş, hazır çıkmışken yürüyelim arkadaşlar dedim ayaklarıma. Değişik bir rota belirledim kendime, bunca yıldır paralelindeki işlek caddeyi kullanıp hiç yürümediğim arka sokağa saptım. Neredeyse bütün küçük parklara yerleştirilmiş bir örnek su değirmeninin yanından geçip kızkardeşime telefon etmek için ağaç altına konuşlanmış banka oturdum.
Sağımdaki bankta oturan adam Golden cinsi köpeğinin tüylerini tarıyordu, epey uğraştı, sonra köpek mutlu, o mutlu uzaklaştılar. Ben de konuşmamı bitirip yürümeye devam ettim, başka bir küçük parka ulaştım, orada da su değirmeni vardı. Sanırım toplu sipariş vermişler, "Herkese benden bir Lezzo" hesabı, "Her parka benden bir değirmen" demiş yetkili 😃
Dubleks villasının terasında güneşlenen Sarman'ı geçip yürümeye devam ettim, piknik masalarından birinde iki yaşlı teyze bir yandan sohbet edip bir yandan örgü örmekteydiler, yakın gözlüğü bile kullanmıyorlardı maşallah, muhtemelen zamanında ben gibi miyoptular. Bu parkın yerinde çok eskiden bir dere akardı, söylemesi ayıp adı B.kludere idi, sonra üstü kapatıldı ve parka dönüştürüldü, dere şıklaşınca da adı Büklüdere'ye evrildi 😃 Mazisi pek içaçıcı olmayan park boyunca yürüyüp bir ara sokağa girdim, bir sürü sevimsiz beton binanın arasında zemininde yemyeşil otlar bitmiş, koca koca ağaçların olduğu bir alan gördüm. "Özel mülktür, girilemez" yazan bir levha iliştirmişlerdi ağaçlardan birinin gövdesine, girip de ne yapacaksak zaten, her yer park, sizin özel mülkünüze mi kaldık? Dar ve kısa sokak tarih öncesinden kalmış gibiydi; vitrinleri tozlanmış minik dükkanlarda saat tamircisi, mahalle terzisi, kumrucu gibi esnaflar konuşlanmıştı. Kumru Antalya'da pek bilinen bir şey değildir, o yüzden dükkanı önce kuş satıyor sandım cahil ben 😃
Kısa sokak bitince ana caddeye çıkıp karşıya geçtim ve Büklüdere parkının devamı boyunca yürümeye devam ettim. Parka emekli emmiler demir atmış gündem üzerine sohbetteydiler. Bir banka tek başına oturmuş adamsa ayakkabıyı, çorabı fora etmiş ayak tırnaklarını kesiyordu, ev çuvala girdiyse 😃 Kameriyemsi bir yerin önünde kirli ötesi mitil bir yorgan ve aynı kirlilikte bir yastık atılmıştı, evsiz birine mi aitti, yoksa birileri alır belki diye mi atılmıştı bilemedim. Yürüye yürüye epeydir gitmediğim bir caddeye çıktım, oralarda bir yerde Ovacık ürünlerinin satıldığı dükkanın olduğunu biliyordum, gelmişken nohut alayım dedim ama pandemiye dayanamamış ya da taşınmış bulamadım. Gerisingeri çarkedip sokaklardan birine daldım, yaşasın pazar kurulmuş. Pandemiden bu yana ilk kez pazar gördüm inanır mısınız? Kolumdaki ağrı nedeniyle alışveriş yapmak niyetinde değildim ama rengarenk tezgahları görmek bile çok hoşuma gitti.
Taze hurma satıyordu arkadaş
Eskiden bu sokaklardan birinde çok sık gittiğimiz bir sinema vardı. Henüz AVM sinemaları açılmamıştı ve şehrin en iyi sinemalarından biriydi, çok güzel filmler izlemiştik. Sonra pabucu dama atıldı, şöyle bir bakındım görebilir miyim diye ama ya yıkıldı, ya da başka bir şeye dönüştürüldü bilemedim hangisiydi.
Pazardan ayrılırken şunlara rastladım, tere değil ama birkaç demet nergis kaptığımı tahmin etmişsinizdir.
Hava serinlemişti, eczaneye uğrayıp ilaçlarımı da alarak eve döndüğümde üşümüştüm, canım sıcak bir çorba istedi. Çabucak ne yapsam diye düşünürken aklıma dolaptaki dipleri donar gibi olmuş kabaklar geldi. Hemen kuşbaşı doğrayıp attım tencereye, dünden kalmış birkaç haşlanmış brokoliyi de ekledim. Normalde kabak başına bir üçgen peynir koyardım ama brokoli de girince işin içine 4'e çıkardım peynir adedini. Bu sefer Karper kullandım ama esasında (okunduğu gibi yazacağım) Lavaşkiri ile daha lezzetli oluyor. Eğer üçgen değil de kutu krem peynir varsa tepeleme bir yemek kaşığı olsun ölçünüz. Tuzunu ve suyunu ekleyip koydum ocağa. Ben pazıları kavururken onlar haşlanıp yumuşadı, sonra bızzzt! Eğer lezzet önemli benim için diyorsanız 1 kaşık kadar tereyağı ekleyebilirsiniz, daha hafif olsun derseniz peynirin yağı yeterli. Ben biraz ekledim, üstüne de dolapta bir milyon yıldır bekleyen iç kabak çekirdeklerini tavada kavurup tazeliyerek serptim. Dünyanın en kolay ve en lezzetli çorbalarından biri, deneyin pişman olmazsınız. Kbak çekirdeği şart değil, varsa kıyılmış dereotu serpilebilir. Haydi afiyet olsun...
O dereden küçüklüğümün geçtiği mahallenin hemen yakında da vardı. Daha çok Roman kardeşlerimiz yaşardı. Arada da kocaman bir mısır tarlası. O tarla Modern Pazar yapılmaya karar verilmişti ve en alt kısmında doğal bir futbol sahası oluşmuştu, mahalle turnuvaları yapılırdı. Bizim mahallenin takımıyla o derenin takımının maçı var. Saha küçük olduğu için de takımlar 8 kişi. Seromoni yapılıyor, iki tribün selamlanırken sırtlar bize dönülünce bir gördüm ki onların formalarında numara yok ama kocaman ve şık harflerle her futbolcunun sırtında bir harf var ve yanyana geldiklerinde ŞENDERE NOKTA yazıyor. NOKTA'nın tamamı kalecinin kazağında. O gün anlamlandıramamıştım. Sonra yaş biraz daha olunca, budur demiştim, ne kadar şık bir tavır alıştı o diyerek.:)
YanıtlaSilNe güzel anı, ne güzel bir tavırmış o, Şendere Nokta :)) Bizim dere çok merkezi bir yerde, makyajlayıp parka çevrildi, dere mere yok artık :)
SilYaş ilerledikçe ve kentsel dönüşüm denen illet hatıralarımızı yedikçe insan daha bir özeniyor sokaklara, mahallelere, evlere, 3 yılın içinde evin hemen yakınındaki 4 katlı evlerin, narenciyeli bahçelerin olduğu, minik bir meydana bakan sokak tanınmaz hale geldi. Ağaçlar kesildi, evler yıkıldı, bahçesiz 9 katlı kazuletler kapladı her yanı, insanın üstüne üstün geliyor. O sokaktan geçmeyi çok severdim, hele baharda mis kokardı, şimdi kaçacak delik arıyorum...
ay çorbayı içmeden sevdim. deneyeceğim :)
YanıtlaSilpazar yerlerinin rengine, şenliğine vurgunum ben de. benim belim sizin kolunuz iyileşsin de çıkalım, gönlümüzce alışveriş edelim öğretmenim :)
b.kludereden büklüdereye evrime çok güldüm :)
Şulecim çok pratik, çok kolay ve umulmayacak kadar lezzetli bir çorba, denemeni tavsiye ederim.
SilAh 3 yıldır, hatta evin yakınındaki taşınalı beri daha uzun süredir pazara gittiğim yoktu, özlemişim. Ama iste sende bel, bende kol, taşıyamıyoruz. Ben dizi toparladım derken kol isyan etti, inşallah yaza toparlayacağız Şulecim, umudum yüksek :)
Makyaj yaptık dereye :)
Bu çorbayı merak ettim bende deneyeceğim. :) Ne güzel gezinmeli bir gün olmuş.
YanıtlaSil