Şalanjj yazınca kendimi Öztürk Serengil sandım, onun da "Kelaj"ı meşhurdu ya. "Şalanj" lafı Ferminanım'dan kalma, bizim de hoşumuza gitti "Challenge" yerine onu kullanmayı tercih ediyoruz genelde, Fransız hissettiriyor insanı 😃
Epeydir şalanjlandığımız yoktu, bugün "Zihnin Arka Sokakları" nın blogunda yeni bir şalanj görünce, hem de haftada bir pazar günleri yapmaya karar verdiğini okuyunca haydi ben de katılayım dedim. İnsan her zaman yazacak konu bulmakta zorlanıyor, hele de sosyal faaliyetlerin neredeyse sıfıra indiği şu pandemi günlerinde. 52 haftalık bir şalanjmış bu, Zihin Kardeş'in önerdiği gibi her hafta bir soru cevaplayarak yıl sonunu buluruz kısmetse. Ben ilk soruyla başlıyorum, pek de sevdim soruyu, tam dişime göre 😊
1- Büyürken yapmayı en çok sevdiğin şey neydi?:
Ben 14 yaşıma kadar tek çocuktum, kardeşim geç gelen bir bebek olarak doğduğunda ise neredeyse büyümüştüm. Tek çocuk olsam da hayli zengin bir arkadaş popülasyonuna sahiptim oturduğumuz sitede. Elbette ki özellikle yaz aylarında, sitenin son derece müsait bahçesinde, yanında ve arkasında göz alabildiğine uzanan boş arsalarda, bizzat apartmanın balkonlarında, merdiven sahanlıklarında, kömürlük önlerinde, balkon altlarında, hatta sitenin arkasındaki trafonun çıkmasında bile sayısız oyun oynadık. Bunlar çok güzeldi elbette, son derece severek, mutluluk içinde oynardım ama benim asıl sevdiğim şey kendi kendime kalmaktı. Tek çocuk olarak kendimi eğlendirmeyi iyi bilirdim. Beni saatlerce oyalayan ilginç meraklarım vardı. Bir kere okumayı öğrendiğim günden beri etrafım kitaplarla çevriliydi. Çevrede kıyamet kopsa da başımı kaldırmadan, kimseyi duymadan okuyabilirdim ama babamın tek maaşlı memur bütçesi istediğim miktarda kitabı karşılamaya elverişli değildi. O yüzden kitap hediye edildi mi mutluluğum tavan yapardı. Dayımın nişanlısı katıldığı ilk doğumgünümde ciltli, kırmızı kuşe kapaklı "Andersen'den Masallar"ı içindeki ithafla birlikte önüme koyduğunda gönlümü kazanmıştı. Hâlâ durur o kitap. Hediyeler zinciri her doğumgünümde farklılaşarak devam edecek, 36'lık bir sulu boya takımı, ardından ağzında biberonu ve yıkanacağı küvetiyle yumuşacık bir bebek tek çocuk hayal gücümü genişlettikçe genişletecekti.
Evcilik oynamaya bayılırdım, dünyayı unuturdum oynarken. Ne senaryolar yazdım o boyu parmağım kadar olan bebeklerime. Büyük bebekler ilgi alanıma girmezdi, bazen iki tahtayı birbirine çatar, üstüne bir parça bez dolar, annemin dikiş makinesinden aşırdığım siyah bir makaranın ipliğiyle saç yapar, dünyanın en pahalı taş bebeğine sahipmişim gibi keyifle oynardım. Bir süre sonra kağıt bebekler girdi hayatıma. Semtimize büyük ve detaylı bir kitapçı açılmıştı: Sipahi Kitabevi. Her girdiğimde ağzımın sularını akıtan kağıt bebekler getirmişti, hepsi ithal. Kıyafetlerin bazıları kadife benzeri bir maddeyle kaplanmış olurdu. Elime geçen her parayı onlara yatırmaya başladım. Elimde kağıt bebek kartonuyla eve girdiğim an mutluluk saatleri başlardı, ince ince keser, çeşit çeşit giydirir, ne öyküler kurgulardım. Öykülere uygun pozlar verdirip bir de resimlerini yapardım. Sanırım en çok sevdiğim şey buydu, hala orada burada gördükçe heves eder, satın almamak için kendimi zor durdururum. Bir süre sonra kendim çizip kesmeye, giydirmeye başladım. İşi öyle ilerlettim ki moda mecmualarını önüme açıp orada gördüğüm modelleri çizip uygulamaya başladım. Kesiyordum, yapıştırıyordum, boyuyordum, desenler yapıyordum, dünyayı unutuyordum. Modacı olma yolundaki istidadım dersler ağırlaştıkça kayboldu ya da kaybolmak zorunda kaldı.
Bazılarına tuhaf gelecek bir başka oyunum daha vardı. Bizim kuşak Ayşegül serisi hikaye kitaplarını iyi bilir. Yapı Kredi Yayınları şimdi tekrar basıyor ama ne çizimler, ne öyküler eski kitaplara benziyor, isimler bile değişik. Hemen hemen bütün seriye sahiptim. Yaz tatillerinde kitaplardan birini önüme, küçük bir defteri de yanıma açar, saymaya başlardım. Kitapta kaç tane çiçek var, kaç tane araba var, kaç tane yiyecek var, kaç tane giysi var, daha neler neler. Tek tek sayıp kaydını deftere yazardım. Sayman olma hevesim de Ayşegül kitapları artık bana hitap etmemeye başlayınca geçti.
Aslında daha yazacağım neler neler var da post çok uzadı, sıkmayayım sizi. Sizler de bu şalanja katılmak arzu ederseniz Pazar günü saat 10.00'dan sonra yeni soruyu görüp yazabilirsiniz. Hatta haftayı beklemeyin, bu soruyla başlayın derim.
Aşağıdaki fotoğraf o günlerden. Gençlik Ansiklopedisi de beni büyüten şeylerden biridir, açar açar maddeleri okurdum, babam balkonda yakalamış bir anımı (Duvarda asılı örümcek ağı benzeri şey radyo anteni, eskiden radyoların da anteni olurdu):
"Şalanjjj"ı görünce aklıma hemen Öztürk Serengil'in gelmesi ve sizin de yazıya onunla başlamanız :)) Benim de kardeşimle aramda 12 yaş var. Tek çocuktum ama benim de çok arkadaşım vardı. Mahallede sabahtan akşama kadar oynardık :) Saklambaç, kuka, yakartop, sek sek... Tüm çocuk oyunlarını çok severdim. Hatırlaması bile güzel :)
YanıtlaSilAyyy o kâğıt bebeklerle ben de az oynamadım. Ne güzel elbiseler tasarlardım. Benim mahallede yaşıtım da yoktu, senelerce yaz tatillerini adama kapanmış geçirdim de hiç sıkılmadım. Babamların devasa bir kitaplığı vardı. Şimdi anlıyorum bu konuda ne kadar şanslı olduğumu.
YanıtlaSilBizim evin üzerindeki radyo anteni porteli notalıydı. Acaba babam evin ilk olarak antenini mi beğenmişti :)
ah o ayşegül kitapları, ne severdim onları... hatta yıllar sonra "ayşegül boşanıyor" adlı kitabı gördüğümde hemen satın alıp bir solukta okumam bundandır ki, kim bilebilirdi daha sonra yazarı ve ismine ilham kaynağı olacak küçük kardeşle blog arkadaşı olacağımı :)
YanıtlaSilsizin oyun ilginçmiş gerçekten. çok güldüm :)
benim ablam vardı ama benden 6 yaş büyük olduğundan ben de genel olarak kendi kendime oyun kuran bir çocuktum. en sevdiğim şey koltuk minderlerinden kendime bir ev yapıp içine girmek ve orada hayallere dalmaktı :)
fotoğrafa ise bayıldım. ne güzelsiniz. ve ansiklopedi ile ne mutlu :)
Bizim evde bebeklerle ince ince, elbise dikerek filan oynayan kardeşimdi. Sonradan kağıt bebekler çıkınca onlarla biraz ilgilenmiştim ama o kadar.
YanıtlaSilBenim derdim ne bulursam okumakta, adım çıkmıştı gazete kağıdından yapılma kesekağıtlarını bile okuyorum diye. :))
Ne güzel yazmışsınız yine. Benim yazım güdüm kaldı :)
YanıtlaSilKitap diyince Resimli Bilgi geliverdi aklıma. Çocukken bayılırdım :) Dedemlere gidince bir köşeye çekilir usluca okurdum. Çocukluk güzelmiş.
Kitaplar, Ayşegüller, kağıt bebekler hepsi benim çocukluğumda da önemli yerlere sahip ama radyo anteni beni kalbimden vurdu. Aynısı, bizim evin duvarında vardı. Unuttuğum değil de aklıma gelmeyen bir detay, beni nerelere götürdü
YanıtlaSilÇenebaz
Okurken ben yazmışım gibi heyecanlandım. Yaşadım çünkü kendi çocukluğumu. Teyzemin doğum günümde hediye ettiği Altın Çocuk Kitaplarından tam 12 adet kitap, kağıt bebekler, çıplak kel kafalı bebeğim, kaymak mermerlerle oynadığımız sek sek, hatta misket. Hafta sonu babam çalıştığı için o yanımızda olamazdı ama ana-kız cam önünde oturup gözlerimizi gelen giçene diker, kulaklarımızı da radyo tiyatrosuna açardık. Salep gibi sıcak ve tarçınlı günlerdi.
YanıtlaSilİmza: Avare Balon