Dün geceki ağaçları hışır hışır hışırdatan, panjurları takır takır takırdatan, günısı kazanlarını perküsyon enstrümanları gibi cazırdatan, önüne geleni kapıp götüren fırtına sabaha dinmiş, güneş çıkmıştı. Hava Antalya standartlarına göre serin sayılsa da çok geçmeden toparladı, rutubeti de aldı götürdü. Hazır rutubet de azalmışken özlediğim Beydağları'na bir bakış atayım diye balkona çıktım ki bir de ne göreyim günler boyu takırtısını dinlediğimiz inşaat gübreye dikilmiş gibi aniden büyümüş ve mahalledeki tüm binaları birkaç kat geçip göğe merdiven kurmuş. Yanındaki de ona özenip kendini "rantsal ve katsal dönüşüm"e teslim ederse bizim balkondan Beydağları'nı görmemiz çok yakında hayal olur. Koca bir mahalle taş çatlasa 5 kat hizasında iken aradan mantar gibi bitip sivrilen o çirkin binayı yapana, izin verene, inşaat diye çıldırana ne demeli bilemedim. Eminim ki giderek sayıları artacak, yazları aralardan sıyrılıp biraz ferahlatan esinti de kesilecek ve hamam külhanına düşmüş gibi yanacağız. Kentsel dönüşemez olalım.
Bu ara elime geçeni kırıyorum, bana cam-porselen-seramik türü şeylerle yanaşmayın, elime tutuşturmayın, değdiğim şey tuzla buz. Ankara'da kırdıklarım yetmezmiş gibi eve geldiğimin ertesi günü elektrikli çaydanlığın cam demliği sayemde sizlere ömür oldu. Dolap içlerinde âtıl bekleyen porselen ve çelik demlikleri denediysek de popoları koltuğa-pardon dipleri çaydanlığa-uymadı. Yenisini almak için internetin derinliklerine daldım, fiyatlar ben görmeyeli fırlamış o ayrı mesele de, elimdekinden memnundum, onun da serisi tükenmiş. Uygun bir tane bakınırken kader ağlarını ördü ve bir köşeden demliğin kendisi Turist Ömer selamı çakıverdi. Ay yaşasın, hemen verdik siparişi, bir çelik demliği idareten yerleştirdik, çay alırken her seferinde de koca ile birbirimizi uyardık: "Aman ha devrilmesin, dikkat et, emanet duruyor". Neyse yeni bir sakarlık yapmadan az evvel demlik teslim edildi, yıkanıp paklanıp mekanına kuruldu, şükür kavuşturana. Evin kızı evlenip gitmiş de, uzun ayrılıktan sonra ana-babasını ziyarete gelmiş kadar sevindik.
Bugün Altın Küre Çelınç ödevimin bir tanesini daha yerine getirdim: "The Shape Of Water". kimi yerde "Suyun Sesi", kimi yerde "Suyun Şekli", kimi yerde de "Aşkın Gücü" diye Türkçe'ye çevrilmiş, artık hangisi işinize gelirse.
7 dalda Altın Küre adaylığı var arkadaşın. "Drama Dalında "En İyi Film", "En İyi Yönetmen/Guillermo Del Toro", "En İyi Kadın Oyuncu/Sally Hawkins", "En İyi Yardımcı Kadın Oyuncu/Octavia Spencer", "En İyi Yardımcı Erkek Oyuncu/Richard Jenkins", "En İyi Senaryo", "En iyi Özgün Müzik" adaylıklarından ikisinde Altın Küre almayı başarmış, "En İyi Yönetmen" ve "En İyi Müzik". Benim filmlerde müziği hiç duymama gibi bir özelliğim var, cidden aptal aptal düşünürüm filmin müziği sonradan sözkonusu edildiğinde acaba nasıldı diye? Bak bu da hiç aklımda kalmımış :) Her neyse film hakkında daha detaylı açıklama yan taraftaki Altın Küre Çelinç sayfasında, buyurun bekleriz.
Yarın başka bir filmde görüşmek dileğiyle kalınız sağlıcakla efendim...
:) Ne güldüm evin kızı evlenip gitmiş de sonra geri gelmiş benzetmenize...
YanıtlaSilenteresan bir şekilde içinde çay geçen yazılar okuyunca canım çekiyor. ama o bir demlik çay, bir kişi tarafından nasıl içiliyor hiç bilmiyorum. en fazla iki bardak... büyüyünce anlıcam heralde :P
YanıtlaSilMüzik benim de dikkatimi çekmedi açıkçası. Octavia Spencer'ın adaylığını da biraz abartı buldumç
YanıtlaSilOnun dışında filmi hiç sıkılmadan, bir çırpıda izleyiverdim.