Aylık temizlik rutinini Perşembe günü layıkıyle eda eyledik. Şansımdan Antalya'nın en ayaz gününe denk geldi, gerçi ıslanan her şey çok çabuk kurudu ama kapı-pencere açık evcek biraz serinledik.
Günlerdir saçımı kestirme fikriyle dolaşıyorum ortalıkta, her aynaya bakışımda "saçımı kestirmem lazım" diyerek ayrılıyorum karşısından ama bir türlü eyleme geçmiyordum. Hem üşeniyordum, hem de kuaförlere güvenemiyordum. Zira vur deyince öldürüyor, kısalt deyince neredeyse üç numaraya vuruyorlar. Bugün bütün cesaretimi topladım ve koyuldum yola. Taa öğretmenlik yıllarımdan kalma, okulun dibindeki kuaförüm, kesim işleri ona emanet. Boya ve fön evin yakınında halloluyor. Çekine çekine "kısalt" dedim, saçın ucunu da tutup "şu kadar olsun" diye gösterdim. Sonra ben aynada kendimden başka her şeye, rafa dizili turuncu sprey şişelerine, bakım kavanozlarına, birkaç asi kelebeğin üzerinden firar etmeye çalıştığı duvar saatine, o anda dükkanda bulunmayan ortağın çerçeveli fotoğrafına bakarken saçlar kırt kırt kırpılmaya başladı. Son makas atıldığında baktım suratıma, neyse tam istediğim gibi, kulak memesi kıvamından biraz uzun :) "Şükür" dedim, "bu sefer de atlattık". Saçlar yıkanıp şekil verilirken de "Nerde o eski öğrenciler?", "Nerde o eski okullar?" muhabbeti yaptık. Haliyle, zira dükkan okul yolu üstünde.
Kuaför çıkışı bir gün öncesine göre hayli ısınıp güzelleşmiş havada, güneş altında ağır ağır yürüdüm. Belediyenin merdivenli bir aracı kaldırım boyu Benjamin ağaçlarını buduyordu. Sanırım Park ve Bahçeler Müdürü soyut sanata müptela, Dali ve Picasso hayranı olsa gerek ki ağaçların kübik bir şekilde dizayn edilmesine karar vermiş.
Yahu ağaç dediğin dallı-budaklı olur, bu nedir böyle azman kesme şeker gibi. Benjamin Benjamin olalı böyle zulüm görmemiştir yeminle.
Mahalleye yanaştığımda kübik ağaçlara şükredecek duruma geldim, zira sokağın birinde binalarla birlikte bahçelerindeki cümle ağaçları da indirmişler, bırak ağacı yaprak kalmamış. Oysa baharda her önünden geçişte içimi neşeyle dolduran şahane bir erik vardı bahçelerden birinde, ne o kalmış, ne diğerleri. Yerine azman ve çirkin beton kazuletler dikilmesi için gerekli hazırlıklar yapılmakta. Henüz ayakta olan, bahçesi bol narenciyeli, Mart sonu mis kokmaya başlayan bina da aynı akibete uğrar mı korkuyorum doğrusu. Yakında yaşadığımız yeri tanıyamaz olacağız.
Boş vakit bulduğum her an iki challengem için hararetle faaliyet göstermekteyim, çelınç insanıymışım meğer ben de haberim yokmuş. "Bizim Büyük Challengemiz"in 10 maddesini hakladım bile. "Altın Küre Çelınc"ında ise her güne bir film izlemeye çalışıyorum. Bugün Oscar'a da yabancı dilde aday olan "Loveless/Sevgisiz"i izledim, oldukça da beğendim.
"Loveless" bir Rus filmi, hakkında detaylı bilgiyi yan taraftaki sayfa linkini tıklayarak okuyabilirsiniz.
Geç saatte girdiğim bir post oldu bu, uyuduysanız yarın okursunuz. Sizlere iyi bir hafta sonu dilerim efendim, kalın sağlıcakla...
ben de saçlarımı kestirmeyi çok istiyorum ama kıyamıyorum da, çok güzel uzadılar..
YanıtlaSilağaçlar çok komik olmuş, hiç küp şeker ağaç görmemiştim.. minecraft oyunundan çıkmış gibi :D
çelinç yazıları okumak güzel oluyor..
kuaförün raflarındaki o hiç satılmayan ama sıkıntıdan uzun uzun alınacakmış gibi incelenen saç ürünleri... :) uzağı da görmüyorum bazen çok sancılı oluyor. :P
YanıtlaSilKübik ağaçları Sevilla'da görmüştüm ama onlar biraz daha hacimliydi. Bunları biraz fazlaca küçültmüşler. Ben başları kalpaklı İngiliz askerlerine benzetmiştim bu ağaçları :) Hadi tıraşlama yöntemini tartışabiliriz ama niye ağaçları kökünden keserler hiç anlamıyorum! Bu arada saçlarınızı güle güle kullanın Nurşen Hanım. Size de iyi haftasonları...Sevgilerimle.
YanıtlaSil