Bütün kış boyunca çok az hareket ettim desem yeridir. Normalin üstünde soğuk geçen havalar, geçen yıl atlatılan zatürreenin üşütmeyle tekrarlayacağı korkusu, rutubetle artan diz ağrısı yaz sonunda alınmış "her gün en az yarım saat yürüme" kararını atıl hale getirdi. Telefonum neredeyse günaşırı kulağımı çekti: "Hişşşt, oturdun kaldın yine tembel, kalk, yürü biraz" diye. Ben de ona "temizle" tuşuna basarak karşılık verdim. Hareketsizliğe ülke gündeminin getirdiği gerginlik hali de eklenince buzdolabıyla aramızda düzeylinin ötesinde bir ilişki gelişti ve tüm bunlar bünyeye yol, su, elektrik olarak geri döndü. Şimdi kara kara fazlalıkları nasıl defederim diye düşünüyorum. Bahar yavaştan kendini hissettirdi ya belki kışın gerçekleştiremediğim yürüyüşlere şimdi başlarım, ot-çöp de çoğalır, bünye biraz hafifler.
Sabah yataktan mutsuz ve keyifsiz kalktım, bu aralar hep öyle kalkıyorum, hava da bulanık ve yağmurluydu, mutsuzluk katsayım yükseldi. Kendimi duşa attım, buhar tıkalı bronşlarımı açınca biraz keyiflendim, giyindim ve kuzenimle buluşmaya gittim. Güzel bir sohbetin eşlik ettiği bir yemek yedik, keyfim biraz daha arttı. Birşeyler bakmak için girdiğimiz D&R'da kasada sıra beklerken bir dizi kitabı tezgaha koyan kadın müşteri sohbetimizi bölüp "Hiç Aslı Erdoğan okudunuz mu?" diye sordu. Önce kasiyere sorduğunu düşündük, sonra bize hitabettiğini anladık. Bu son derece alakasız soruya bir anlam veremeyip bakıp kaldık. Sonra içimde uyuyan kitap canavarı gerinerek uyandı, "heyt ulan sen kimle dansettiğini biliyor musun?" diye şöyle bir doğruldu ve tepkisi ağzımdan "Evet bütün kitaplarını okudum, neden sordunuz?" sözcükleriyle döküldü. "Tavsiye ederim, çok iyi yazardır da, anlatımı şahanedir de, felan fişmekan" tarzında açıklama yaparken çıktık mağazadan. Neydi şimdi bu? Kadına bakmadık, kitaplarıyla ilgilenmedik, o bize seslenmese farkına bile varmayacaktık, hatta tezgahtaki kitapları ben önce barkodlanmak için yığılmış olarak düşünmüştüm. "Ey dünyadan habersiz gafiller, bu alemde Aslı Erdoğan diye bir yazar var ama sizin gibi şapşallar bilmez, ben size tavsiye edeyim de okuyun" mu demek istedi acaba? Muhtemel ki kendisi Aslı Erdoğan'ı son tutuklama olayından sonra öğrendi, zira aldığı kitap kadının ünü en çok yayılmış "Kabuk Adam" kitabıydı. Kitap okumayı kendisine bahşedilmiş ulu bir yetenek olarak görüp okumayanları ya da az okuyanları küçümseyen insanlardan hazzetmiyorum. Kitapçı dükkanlarında sorulmadan tavsiye verilmesine o tavsiyeyi veren görevli olsa bile sinir oluyorum. Kitap konusunda fikirlerine güvendiğim kişilerden öneri alır, öneri veririm, nitekim bunu blogumda da yapıyorum görüyorsunuz, Goodreads'a yorumlar yazıyor, yorumlar okuyorum ama bir kitapçı dükkanında hiç tanımadığım bir insanın beni adeta zorla dürterek bir yazarı okuyup okumadığımı sorgulamasını tuhaf bulma hakkım var sanırım. Her neyse bu da günün garipliği olarak kayda geçti. Eve dönerken yağmur başladı, taksiye bindim. Taksici acemi miydi neydi, bizim eve giden en alakasız yola saptı ben "oradan değil" diyene kadar, bu yanlışlık aramızda kazılan yollar, bitmeyen inşaatlar, durmadan yenilenen kaldırımlar üzerine bir sohbet başlattı ama o kadar sıkıldım ki eve gelmedin indim. Kapüşonumu kafama geçirip yağmur altında eve kadar yürüdüm. Ben kapıdan girerken yağmur kesildi, şimdi dışarıda pırıl pırıl güneş var, taksiciyi de, kitapçıdaki kadını da boşverdim. Yeter ki gün eksilmesin penceremden.
Ve gelelim şalanjın 13. sorusuna:
-Asla cesaret edemeyeceğin bir şey:
Ohooo bir şey değil bir dolu şey var. Bütün ekstrem-hatta ekstrem olmayan-sporlar, bilhassa yüzme, su boyun hizama geldi mi kalbim saatte 250 kilometre hızla çarpmaya başlıyor, müthiş bir panik yaşıyorum. Çocukluktan kalma bir travmam var bu konuda, bilenler bilir ve ben bunu yıllardır bir sahil şehrinde yaşıyor olmama rağmen yenemedim. Yine araba kullanmak konusunda da aynı şeyi söyleyebilirim. O araçların yola nasıl sığdığına, sağa sola nasıl döndüğüne, yokuş yukarı giderken nasıl geriye kaçmadığına bir türlü akıl erdiremem. Bir de sanırım akrep hayvanıyla asla iyi ilişkiler geliştiremem zira fotoğrafı bile beni havaya zıplatmak için yeterlidir. Daha var da saymayayım, yetsin bu kadarı...
Madem baharın kokusu duyulmaya başladı Seğmenler Parkı'nın sakuralarını da şuracığa bırakıp gideyim:
Sevgili Leylak,
YanıtlaSilBu kışı demek ki hep aynı geçirmişiz, bahar geldi ve inşallah olumsuzlukları yenip bedenimiz müsaade ettiği şekilde elimizden geldiği şekilde yaşayacağız. Sizin şu şalanjın olayına el atayım dedim ama yazmak için yeni dönüş yapmadaki yoğun sorulara karşı zayıf hissettim kendimi. Sizlerin yazmayı bırakmadan devam etmenize de ayrıca imrendim.
sevgiler.
Ben kitap fuarında bazı yayınevlerine hiç bakamıyorum, hemen atlıyorlar şunu tavsiye ederim bunu okuyun, çok sıkılıyorum haliyle..
YanıtlaSilKitap hakkında sorulmadan tavsiye verilmesine ben de çok sinir oluyorum:) Fuarlarda çok yapıyorlar onu. Satacağım derdine karşısındakinin nasıl bir okuyucu olduğunu bilmeden acayip acayip tavsiyeler yapıyorlar. Bazen dayanamayıp tersliyorum ne yalan söyleyeyim. Sizin karşılaştığınız kadın da ayrı bir alemmiş:)
YanıtlaSilİyi günler, dolu dolu bir bahar olur umarım...
Kitap konusunda ben de sizin gibi düşünüyorum.
YanıtlaSilCesaret işinde ben de yüzemem mesela. Denize girince ayaklarımın altından kum çekiliyor ya ödüm kopuyor. Halbuki ben de üniversiteyi Kuşadası'nda okudum 4 yıl. Evimde denize çok yakındı ama işte olmayınca olmuyor. Güvenli hissetmiyorum. Ama ben soruyu cevaplarken gelmedi bu aklıma. :D Sadece yılanı yazdım. :))
Kadının küçümseme gibi bir niyeti yoktur belki. Çok beğenmiş ve etkisinde kalmış olabilir ve o yüzden herkese tavsiye etme ihtiyacı duyuyordur belki de :)
YanıtlaSil