Buralar ıssız kalmasın aşkına yeni bir meydan okumaya başlıyoruz topluca. Bu defa İlham Kedisi başlattı. Ben Ferminanım kardeşimden öğrendim, baktım sorular pek bi şahane, katılmak şart oldu dedim. Bu defa ben de "şalanj" diyeceğim Ferminaanım gibi, bugün itibarıyla başlıyoruz, katılmak isterseniz şuraya bir tıklayın ve kolları sıvayın, klavyeleri cilalayın 😀
İlk sorumuz şudur ve uzun uzun yazmaya pek müsaittir:
1-Nasıl bir apartmanda büyüdün?
Ben apartmanda büyümedim aslında, Babil Kulesi'nde büyüdüm. Bunu pek çok kez anlattım ama yeni takipçiler açısından tekrarlayacağım. Anneannem ve dedemin evi yıllar önce, ben daha bebekken annemle benim de içinde bulunduğumuz bir anda sel felaketine uğrayıp yıkılmış, kullanılamaz hale gelmiş. Hatırlamıyorum elbette ama o kadar çok anlatıldı ki saat saat tekrarlayabilirim olup biteni. Halkın uyarıldığı halde inanmayıp boşaltırlarsa devrin iktidarı tarafından istimlak edileceği söylentisiyle evlerini terketmediği için büyük can ve mal kaybının olduğu bu sel felaketini çoğu kimse bilmez. Hatip Çayı denen akarsuyun taşması sonucu civardaki pek çok ev yıkılmış, eşyalar telef olmuş, yüzlerce insan ve hayvan ölmüş. Felaketzedeler bir süre çadırda yaşamış, sonrasında evlerini tamir ettirmiş ya da başka evlere geçerek hayatlarını sürdürmüş. Birkaç yıl sonra devlet evleri selde yıkılan ya da kullanılamayacak hale gelen bu felaketzedelere 4 blokluk, 96 dairelik bir site yaptırıp düşük faiz ve uzun taksitlerle ev sahibi olmalarını sağlamış. Bu dairelerden biri de anneanneme düşmüştü. Bir süredir kirada oturduğumuz evden çıkıp inşaatı biten ama daha elektriği ve suyu bağlanmayan bu eve taşındığımızda 4 yaşındaydım. Bir hafta sonra elektrik bağlantısı yapılırken bağlantıyı yapan ustayı elektrik çarpmış ve ödümüzü koparmıştı, bereket bir şey olmadı adamcağıza ama ben bunu hiç unutmadım. 2 yılı anneannemle o evde, geri kalanı sitenin diğer bir bloğunda kirada geçen 14 yılla büyüdüğüm yer burası oldu. 18 yaşıma basacağım yıl taşındığımız bir başka semtteki bir başka apartmansa başlıbaşına bir yazının konusu olabilir.
"Seylap Evleri" olarak anılan 4 blokluk bu sitede her blok kendi içinde bir dünya idi. A-B-C-D olarak isimlendirilmiş bloklardan "A" olanında 2, "C" olanında ise 12 yılım geçti. "C" harfini o zamandan beri severim. Dört bloktan üçü griye, ortadaki bir tanesi ise sarıya boyalı idi, B blok. Diğerlerinden harfleriyle bahsedilirken o hep "Sarı Blok" diye anılırdı. Bizim C blok sitenin en başında idi, hemen yanında pazar yeri ve kocaman bir arsa vardı, yani bizim sınırları belirsiz oyun alanımız. Sonradan o arsaya bir açık hava sineması yapıldı ki gel keyfim gel. İlk yıl yan duvarlar alçak tutulduğu için mahallecek arsaya kilim serip beleş film izlemiştik, ertesi yıl ayıldı işletmeci, branda gerdi yine de bazı bedavacılar filmin sesine razı olup arsa-kilim olayını sürdürdüler.
İşte çocukluğumun ve ilk gençliğimin Babil Kulesi, C Blok. Kapısında siyah nokta olan 16 numarada oturduk. Aynı ortak balkona açılan 6 daire kapısı ve balkona bakan pencereler mahremiyeti biraz ortadan kaldırsa da samimiyeti arttırıyordu. Biz o apartmanda, o balkonlarda, balkon altlarında, girişe çıkan merdivenlerde, merdiven sahanlıklarında, kömürlüğe inen basamaklarda, ön bahçede, arka bahçede, sitenin etrafını çevreleyen gözalabildiğine kırlarda büyüdük bir sürü komşu çocuğu. Annelerimiz hepimizin annesi, kardeşler hepimizin kardeşiydi sanki. Yaz boyu daire kapıları ardına kadar açık dururdu, kışın soğuk yüzünden mecburen kapansa da anahtar mutlaka kapının üstünde bırakılırdı, dileyen dilediği gibi girip çıksın diye. Şimdi böyle bir yakınlığa tahammül edebilir miyim bilmiyorum ama bizim çocukluğumuz komşuluğun, samimiyetin, içtenliğin henüz kaybolmadığı, Yeşilçam filmlerine ağlanabilen naif zamanlardı. Kapımızın hemen karşısındaki sahanlıkta kauçuk toplarla "bir-ki-üç buçuk" oynarken çıkardığımız gürültüye o an kızabilen Naciyanın teyze iki saat sonra pişirdiği bir yemeği "Çocuk yesin" diye kapıdan uzatabilirdi. Bahçedeki ağaçların bir kısmını kar beyazı tülbendinin daha da güzelleştirdiği çehresi ve gülen yumuk gözleriyle Müyesser teyze eşliğinde bizzat dikmiştik. Evimize ekmek almaya giderken komşulara da uğrar "alınacak bir şey var mı?" diye sorardık. Bakkalımız bakkal değil Niyazi abi, kasabımız Hüseyin amca, kırtasiyecimiz "Mustaabey amca"ydı. "Deli Bakkal"a topluca yanaşmazdık ama bitişik komşusu Mehmet amca'nın sehpa bacaklarının teline plastik boru geçirmek için topluca yardıma koşardık. Ön bahçenin, arka bahçenin, yan taraftaki arsaların dili olsa da anlatsa, kilometrelerce koşarak yakantop oynamış, onbinlerce zıplayarak ip atlamış, seksek oynamaktan ayakkabı altları eskitmişizdir. Kimi zaman Zehranım teyzenin rehberliğinde henüz bakir kırlardan geçip Atatürk Orman Çiftliği'ne tarlalar arasından ot toplayarak geziler yapmış, taze başakların sütlü tanelerini yemiş, ballı babaların balını emmişiz, kimi zaman şantiyenin bahçesinden papatyalar, gelincikler toplarken oramızı buramızı yaralamışızdır. Bloğun arkasındaki üzerinde kocaman "ölüm tehlikesi" levhası olan trafo bile oyun alanımız olmuş, az evcilikler kurmamışızdır o beton setin üstünde. Hıdrellezlerde gül dibine dilekler bırakmış, düğünlerde oynamış, cenazelerde ağlamışızdır. Sema'nın kedisi Duman ölünce bir cenaze alayı eşliğinde şantiyenin bahçesine gömdüğümüzü hatırlarım mesela. Yaz öğlenleri balkonlarda komşu teyzelerle kurulan ortak sofralar, akşamları Ankara manzaralı arka balkonda yenilen akşam yemekleri, radyodan yükselen "Tarla Dönüşü" programı, ardından ajans. Sonrası belki babalarla Alemdar Sineması'nda iki film üstüste ya da hafta sonları annelerle Seyran Sineması'nda kadınlar matinesi, ağlamaklı siyah-beyaz yerli filmler. Komşu arsaya gelen ip cambazları, sirk bozuntuları, sihirbazlar, açık hava sinemasındaki konserler, seçim öncesi parti toplantıları, bir külah çekirdekle yıldızların altında izlenen filmler. Kapıya gelen yoğurtçular, her gün bir gazetenin ilavesini para almadan bana bırakan gazete dağıtıcıları, tatil dönüşü aşırı bronzlaşan anneme "Ne o kız, bu ne hal, ateşten atlamış tilkiye dönmüşsün" diyebilecek kadar yakınımız olmuş sucular, üniversite sınavı sonucunu alamadan taşındığımızda sonuç belgemi yeni evimize kadar eliyle getiren postacılar, bir tanesi kaza sonucu gözümüzün önünde ölen müjde getirdiğinde gülerek kapıyı çalan telgraf dağıtıcıları, mahallenin gediklisi erkek bohçacı 😀, her gün kaldırımdan şarkı söyleyerek geçen karasevdalı "Deli Bardakçı", annemin pazardaki değişmez deterjancısı "Şaşmazcı", kuaför "Çinçi", hangi birini unutayım. Daha yazsam satırlara sığmaz. Biz çok şanslı bir kuşaktık, bunların her biri şimdi tatlı bir rüya, bir hayal. Artık apartman da yok zaten, 2 yıl önce yıkıldı. Anılarımızın üstünde yeni bir inşaat yükseliyor şimdi, soğuk, yabancı. Devir değişti, biz değiştik ama ne mutlu ki hatıralar değişmiyor...
Ay ne güzel okudum bir çırpıda <3
YanıtlaSilBizim ailede fatih yangını sırasında surların dibinde yaşamıs.uzun yıllar sonra 2. Kuşak ankaraci.oturduğumuz evlerin hepsi duruyor. Ankarada en önemli sokak satıcımiz kalayci amca. Sonra aynı işi kızı devir aldı. Benle aynı yastaydi.ikimizde 15. O evlenmis bir de bebek yapmıştı. Bir de hallacci vardı. Yazın geldiğini ondan anlardık. Sonra sonbahar eşek sırtında patitis soğan ve pirinç satıcıları ile geçirdi. Kışın ise bozaci nöbetim vardi
YanıtlaSilAy ne güzelmiş dur bu çelinca ben de katıliim. ☺☺
YanıtlaSilAy ne güzelmiş dur bu çelinca ben de katıliim. ☺☺
YanıtlaSilCanım NURŞEN' im yüreğine kalemine sğlk.
YanıtlaSilBeni çocukluğuma götürdün. O günleri tekrar yaşadım. Sonsuz tşk.ler.
YanıtlaSilMutlu hatıralar bizle kalsın. Bu kadarını hayat borçlu bize :)
YanıtlaSilPek güzel sorular var Leylakcığım, okuması zevkli olacak.
YanıtlaSilBen bu defa dışardan kaynak yapıp arada sırada yazayım. ;)
Ben de dayanamayıp olaya el attım. İlk apartman denilince akan sular durdu :=) Ne hoş yazmışsın. Ellerine sağlık.
YanıtlaSilEmmim kızı kalemine yüreğine sağlk o günleri yaşatın bana.Bir haftasonu gelmiştik o evinize öğle güzel anlatınki şu an gözümün önünde evet hatırladığımkadarıyla pencereleri çok yukardaydı seninle hatırlarmsın somyalara çıkmak için uğraşmıştık vay be kuzum yazmasan hatılamazdım of ya ne güzel günlerdi
YanıtlaSilÇok güzel yazı bende bu yaşantının içinde oldum.yıkılana kadar B,Blok 5.numarada oturdum.
YanıtlaSil