.

.
.

13 Mart 2016 Pazar

HAYATIMDAN GEÇEN KİTAPÇILAR


Dün kargo görevlisi sipariş ettiğim kitap paketini teslim edince ne kadar uzun zamandır kitap alışverişlerimi internet sitelerinden yaptığımı düşündüm. Hoş Urfa'da Okusford, Antalya'da da doğru dürüst kitabevi var da biz mi almadık, o da başka bir mevzu. Bir süredir sadece Ankara'da kitapçılardan temin ediyorum kitaplarımı, onun dışında kapıya teslim kolaylığı ve sağladıkları indirimler internet sitelerini tercih ettiriyor. 

Oysa hayatımdan ne güzel kitabevleri gelip geçti, hepsinin kokusunu, dokusunu tek tek hatırladığım. Hâlâ en büyük zevklerimden biri olsa da kitabevinde vakit geçirmek onların verdiği duyguyu şimdikilerde hissedemiyorum (Konur'daki şube kapanalıberi Dost'ta bile).

Hatırladığım ilk kitabevi "Karakedi". İlkokula giden yolun üstünde bir merdiven altına yerleşmiş, kirli camları, dağınık tezgahı ile minnacık bir yerdi. Teyzemin üniversitede okuyan kızı ile girmiştik ilk defa, daha önce önünden geçerken içini merak ettiğim yere girmenin ve çok istediğim boyama kitabının hediye edilecek olmasının heyecanıyla yerimde duramıyordum. Kısıtlı öğrenci bütçesinin yettiğince kapağında kocaman bir kedi resmi olan, incecik bir boyama kitabı almıştı bana teyzemin kızı, günlerce oyalamıştı o kitap beni. "Karakedi"ye sık sık uğradım ilkokul hayatım boyunca, oradan alınmış bir Halide Edip romanı olan "Döner Ayna" ve yine teyze oğlumun hediyesi "Lassie Yuvaya Dönüş" hâlâ kitaplığımda durur. Fotoğraftaki o "Döner Ayna", "Lassie"yi ise tüm aramalarıma rağmen bulamadım kitaplıkta. Bir süredir böyle, artık aradığım kitabı bulabilmem için epey çaba sarfetmem gerekiyor. 


Ortaokulda hayatıma "Kanarya Kitap-Kırtasiye" girdi, hem de ne girmek. Okulun üstünde olduğu caddenin hemen sonunda, küçük, karanlık bir dükkandı. İnce uzun, ak saçlı bir emekliydi sahibi. Okul giriş-çıkış saatlerinde yoğunluk artınca karısı da gelirdi yardımına. Kanarya tutkunu bir adamdı, dükkanın adı oradan geliyordu. Neredeyse hemen her gün uğrardık arkadaşlarla dükkana. "Kanarya'ya gitmek" bir jargon olmuştu dilimizde. Kimi zaman kokulu bir silgi, kimileyin arkasına eğlenceli bir başlık takılmış kalem, elde yeterince para varsa bazen bir kitap ya da herhangi bir ıvır zıvır almadan çıkmazdık. Bir yılbaşı öncesi şöyle bir duyuruda bulundu Kanarya amca, aldığımız her şeyin fiyatını bir deftere yazacak ve belirli bir miktarı aşanlar arasında kura çekip hediye verecekti. Gidiş-gelişlerimizi ve alışverişlerimizi sıklaştırdık. Neredeyse harçlığın tamamını Kanarya amcanın kasasına aktarıyorduk. Epey yekun tutmuştu benim hesap, haliyle iyi bir hediye beklentim vardı. Derken yılbaşı geldi, çekiliş yapıldı ve heyhat onca birikmiş yekunuma bir adet kalemtraş çıkmıştı. Büyük hediye olan kanarya ise her bir saç örgüsü bileğim kalınlığında olan sarışın Bülbün'ündü. Oradan alıp zevkle okuduğum kitaplar arasında Kemalettin Tuğcu ve Heidi serilerini hatırlıyorum. Hatta serinin son kitabı "Heidi Büyüdü"yü aldırabilmek için babama epey dil dökmüş, sonuç alamayınca anneanneme müracaat etmiştim: "Annaane nooolur bana Heydi Büyüdü"yü al". "Eydi Büydü ne kız?" demiş ve sonra yalvarmalarıma dayanamayıp saymıştı kitabın parasını avucuma. Ne yazık ki Kanarya'dan bir anı yok kitaplığımda, zaten artık Kanarya ve muhtemelen sahipleri de yok. 

Biz bu sokak arası kitapçımsı kırtasiyelerle idare edip duralım Yenimahalle'ye kocaman ve kapsamlı bir kitabevi açıldı: "Sipahi Kitabevi". Ortaokul sondaydım ve çok sevinmiştim. İthal malı, giysilerinin bazıları kadifemsi bir malzemeyle boyanıp kumaş süsü verilmiş karton bebekler ve yeni öğrenmeye başladığımız Almancamızla sanki okuyup anlayabilecekmişiz gibi bir heves Bravo dergileri alırdık oradan. Hayli pahalıydı dergiler, başında uzun süre oyalandığımı görünce sahibi yanaşmış ve "eski sayılar daha ucuz" diyerek çaresizliğime çözüm bulmuştu. Kitaplığımda oradan alınma iki kitap kalmış bunca yıl sonra: de Amicis'in "Çocuk Kalbi" ve Blasco Ibanez'den "Baharlar Açarken". Biri çocukluğun sonu, biri  ilk gençliğin başını temsil ediyor olsa gerek. Şimdi fotoğrafını çekerken farkettim ki "Baharlar Açarken"in çevirisini Sinan Cemgil'in babası Adnan Cemgil yapmış. 


Üniversiteye başladığımda Yenimahalle defterini kapatmış başka bir semte taşınmıştık. Artık Kızılay'a ve dolayısıyla orada yoğunlaşmış kitapçılara daha yakındık. Okulum Ulus civarında olduğu için Ulus'taki kitapçılara da (ders kitapları için Berkalp, ders dışı için Ulus İşhanı içindeki ismini hatırlamadığım bir kitapçı) yolumun düştüğü oluyordu. İlhan Selçuğun yazdığı "Yüzbaşı Selahattin'in Romanı" ile İsveç asıllı yazar Edita Morris'in "Nasıl mısın, İyi misin?" isimli kitabı Ulus İşhanı içindeki kitapçıdan alınıp hala kitaplığımda duranlardandır. 


Üniversite yıllarında adeta dergahım olan iki kitabevi vardı Kızılay'da. Biri labirent gibi dolaşık, inişli çıkışlı, karanlık denecek kadar loş, sıkış-tepiş kitapla dolu, rutubetle karışık kağıt-mürekkep kokusunun burun deliklerine girer girmez dolduğu ve sahibi Tevfik Küflü'nün ince uzun silüetiyle o loşlukta bir hayalet gibi göründüğü Bilgi Kitabevi'ydi. Çok sevdiğim, tutkunu olduğum yazarları Bilgi Kitabevi'nden aldığım kitaplarıyla tanıdım ben. İlk Füruzanlarım, ilk Sevgi Soysallarım, ilk Pınar Kürlerim hep Bilgi Yayınevi'nden çıkma, Bilgi Kitabevi'nden alınmadır.  Kitaplığımın pek çok rafı oradan edinilmiş, defalarca okunmaktan yıpranmış, en değerli kitaplarıma evsahipliği yapar. Ne yazık ki yakınlarda kapandı, artık yerinde parfüm kokulu, bol ışıklı bir kozmetik mağazası var. 

Edebî yönümü Bilgi Kitabevi doyururken yeni yeni serpilmeye başlayan ideolojik yönüm için adres "Hat Kitabevi" idi. Soysal Pasajı'nın altındaki bu mekan Bilgi'nin aksine parlak floresan ışıklı, minimal yerleşimli, orta boy bir dükkandı. Belirli bir kesim gençlik kitaplarını oradan temin eder, sohbetler eder, kendi eviymiş gibi rahat davranırdı. Henüz tam oturmamış politik bilincimizle anlamakta güçlük çektiğimiz, çoğu zaman başlayıp yarım bıraktığımız teorik kitapları yüklenir, dünyayı kurtaracakmış havalarında kasaya yönelirdik. Ah o kendimizden çok emin, naif ve çileli gençliğimiz. Hat Kitabevi'nin ömrü çok uzun olmadı, sanırım 80'lerin başında kapandı. 

Okul bitmiş, evlenip Ankara'dan ayrılmış, Denizli'ye yerleşmiştim. 2 yıllık Denizli maceramın tam kendimi oralı hissetmeye başlama aşamasında göç yolu bu kez Antalya'yı göstermişti. Henüz bir liseye atamam yapılmadığı için bol vaktim vardı. Yabancı olduğum bu küçük taşra kentinde kendimi kaybolmuş hissediyor, sıkıntımı azaltmak ve şehri tanımak için sokaklarını arşınlıyordum sürekli. Ana caddelerden birinde küçük bir kitapçı keşfettim. Adını asla hatırlamıyorum ama bana o yalnızlık günlerimde kucağını açan bir dost gibiydi. Dünya kadar Varlık Yayınevi baskısı cep kitabı satın aldım oradan. Eksik kalan klasik okuma kotamı sanırım o aylak ve yalnız günlerimde tamamladım. Hâlâ orada mıdır, kapandı mı, hiçbir fikrim yok ama anılarımın bir köşesinde hep yer alacak. 

Antalya'nın ilk yılları okula, eve, yeni bir hayata, aramıza katılan bir bebeğe alışma çabalarıyla geçti. Şehirde bir kitabevi var mı, yok mu aramadım bile, öylesine zamansızdım. O sıralar evdeki kitaplıkta mevcut kitaplar birer birer elden geçip çift dikiş okundu. Sonraları artık kendime boş vakit yaratabildiğim bir süreçte pasaj içinde, küçücük, karanlık bir dükkan keşfettim: "Barış Kitabevi". Sinekli bakkal denecek kadar bakımsız, kendi halinde bir mekandı. Emekli edebiyat öğretmeni, saz benizli, kibar mı kibar bir sahibi vardı. Benzinin solukluğunu o ışıksız, güneşsiz dükkanda gün boyu kalmasına bağlardım anlamsızca. Bir süre sonra adeta abonesi oldum. Gözönünde bir yerde olmadığından ve Antalya halkının okumaya düşkünlüğünün yetersizliğinden dolayı ne zaman gitsem boş görürdüm dükkanı. Sahibi ya önüne açtığı bir kitabı okur ya da ziyaretine gelmiş muhtemelen eski meslektaşlarıyla koyu bir sohbete dalmış olurdu. İçeri girdiğimde hemen ayağa kalkar, gözleri parlayarak tezgah üstüne sıraladığı yeni çıkan kitapları tek tek tanıtmaya başlardı. Öyle çok kitap aldım ki oradan, çoğu taksitle, bütçemi sarsmadan. Alfabetik sıralı, çizgili bir deftere yazardı ödenecek taksitleri, senet falan yapmazdı, ödemeyi yapınca o ayın üstünü karalardı. Bana Ayla Kutlu'yu "Islak Güneş" isimli romanını önererek ilk tanıtan odur, o sebeple bile müteşekkirim. Sonra uzun bir tatil dönüşü gittim ki dükkan boş, içerisi karanlık. Komşuları kapattığını ve başka bir şehre taşındığını söylediler, "Barış Kitabevi" maceram böylece son buldu.

Bir süre Akdeniz Kitabevi, Gençlik Kitabevi gibi kitabevlerinden temin ettim kitaplarımı, sonra pek güzel bir şey oldu. Kocaman bir kitapçı açıldı Antalya'ya: "İletişim Kitabevi". Çalışanların bir kısmını yeni açılmış ve bir süre kitap sağlayıcım olmuş D&R'dan tanıyordum. Diğerleriyle de hemen arkadaş oldum. Artık evim kadar rahat hareket edebildiğim, istediğim kitabı bulabildiğim, sırf sohbet için bile uğradığım, çeşitli yazarları konuk edip imza günleri düzenleyen bir kitapçımız vardı, pek mutluydum. Ne yazık ki o samimi ortamlı, kocaman, aydınlık, rengarenk kitabevi ekonomik açıdan fazla dayanamadı, bir rüyaydı bitti. Kaldık ortada. O arada D&R'lar örümcek ağı gibi sarmıştı zaten ortalığı. Market havasındaki bir kitapçıdan hiç hoşlanmıyordum ama el mahkumdu, ta ki internette kitap sitelerini keşfedene kadar. Antalya'da artık kendimi evimde hissedeceğim bir kitapçı bulamıyorum ya da bilmiyorum ama yazları Ankara'ya gittiğimde ilk uğrağım "Dost Kitabevi". Hayatıma giren son kitapçı olsun ve ebediyen varolsun istiyorum. Yenilenmiş halini görmek için yazı merakla bekliyorum, önceleri biraz yadırgayacağımdan eminim ama insan neye alışmıyor ki.


Bu fotoğraf Dost Kitabevi'nin evvelki yıl kapanan Konur Sokak'taki şubesinden.

Bu upuzun yazıyı bitirirken diyorum ki kendinizi evinizde hissettiğiniz kitapçılar hep hayatınızda olsun ve var mısınız siz de iz bırakan kitapçılarınızı yazmaya...

11 yorum:

  1. Harikulade bir yazı olmuş Leylak'cığım. Hem kitap kokusunu aldım hem de kitap sevgini içimde hissettim. Ben de şöyle bir düşündüm de ya internetten ya da her gün önünden berisinden geçtiğim D&R'ların birinden alıyorum kitaplarımı. Bir de kitap fuarından. Benim kitapçım diye benimsediğim bir kitapçı yok:(

    YanıtlaSil
  2. bu altın diziden bizim evde bir sürü kitap vardı. hepsi annemin tabi. isimleri de komik komikti. hep ihtiraslı, aşklı romanlar. benim hiç ilgimi çekmezdi elime alıp bırakırdım. ben küçük bir şehirde büyüdüğümden d&r falan hiç olmadı. hala da öyle zincir kitapçı yok orada. okumaya çok meraklıydım, abim de üniversitedeydi o zaman bana hep istanbuldan kitap getirirdi. artık kendi seçimlerimi yapma yaşım geldiğimde iki kırtasiyemiz vardı kitap aldığımız: atlas ve barış kırtasiye. ama bütçe kısıtlı tabi kitaba çok para verince annem hep kızardı. lise dönemimde bir tane korsancı açıldı. bütün kızlar oraya gider kendimizi kaybederdik. sonra da değiş tokuş yapardık tabi. şimdi büyük şehirde yaşıyorum d&r'da boğuluyorum sanki. iş bankasının ve yapı kredinin kendi küçük kitapçılarını seviyorum kadıköydeki. onun dışında daha uyguna geldiğinden hep internetten alıyorum ben de artık:(

    YanıtlaSil
  3. ben de soyleniyorum bir kac gundur.. karaktersiz d ve r lerden biktim.. yolumun ustunde icinde kaybolmak isyeyecegim ergonomik rafli bir kitabevi yok..
    ne guzel anlatmissin yine..
    bilgi yayinevi deyince akan sular durur zaten.
    operim leylakim..

    ataletin..

    YanıtlaSil
  4. Leylak Dalı şahane bir yazı olmuş. Sırf blogdan seçme anılı yazılarını derlesen de bir dosya olarak yayınevlerine sunsan diye düşünüyorum. Ya da onların önüne arkasına sırf kitap için birkaç tane yazsan. Bu yazını döne döne okuyabilirim mesela.
    Bu Konur sokak'taki Dost kitabevi dediğin bizim Ankara'ya gelişimizde gezdiğimiz kitabevi mi?

    YanıtlaSil
  5. Canım Leylak'ım, nasıl içim açıldı ve bi' o kadar da acıdı şu güzel gönderini okurken...
    On yıl öncesinde bıraktım, gediklisi olduğum kitabevine gerçekleştirdiğim sıkça ziyaretlerimi ve kitap alışverişi zevkimi. "Kitap" artık bi' lüks benim için, bu gerçeği bi' türlü kabullenemedim.
    Tek seçeneğim internetten alışveriş yapmak, tesellim ise babil.com <3

    YanıtlaSil
  6. Anılar... Senin bu yazılarını ben de çok seviyorum. Atakule'ye yakın Kare Kitabevi vardı, hemen her hafta imza günü de düzenleyen, orada çalışmıştım 4 ay kadar, güzeldi.
    Dost Kitabevinin üniversite yıllarımdaki halini seviyorum. Şimdiki yeni hali de güzel aslında ama çocuk kitapları bölümü bana çok bakımsız geliyor. O açıdan Arkadaş Kitabevi (Kentpark) çok daha iyi ama avm'de olması ne yazık ki pek iyi hissettirmiyor.
    Kitapçı değil ama yeni taşındığımız yerde minik bir kırtasiye var, onu çok seviyorum, kalem-kartpostal-kağıt-karton hep oradan alıyorum, sahibiyle sohbet de edebiliyoruz, Elif'in ortalığı kurcalamasına da kızmıyorlar :)
    Bu yazın çok güzeldi, kapalı bir Ankara havasından içimi ısıttı. Teşekkürler Nurşen Abla :)

    YanıtlaSil
  7. Benim ki de Dost Kitabevi. :)
    Üniversite hayatım oraya taksit ödemekle geçmiştir.

    YanıtlaSil
  8. Güzel yazı olmuş elinize sağlık.

    YanıtlaSil
  9. O eski kitapçıların kokusu başkadır. Beni kitap okumaya başlatan da o kokudur zaten. Yine çok güzel yazmışsınız. Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
  10. Leylak Dalı'm,
    Kaç gündür bu yazı aklımda. Bir türlü doğru zamanı ayarlayamadım. Aslına bakarsan bir türlü bilgisayarımı açıp karşısına oturamadım. Akşam evde kahve yanı yapar yazını, keyfini çıkarırım diyordum ama günler, geceler hepsi birbirine karıştı bende.
    Kısmet bugüneymiş, cumartesiye kapıyı aralayan cumada yani :) Öğle arasında arkadaşlara, ''Kimse ilişmesin bana bir saat'' dedim. Kendime tazecik bir nane çayı yaptım ve sonunda kavuştum sana. Memleketin hali malum. Hayattan zevk almak yasak bize. Yine de senin yazın çocukluğumun kitapçılarına götürdü beni. Seninkiler kadar çok kitapçı girmemiş hayatıma, bunu fark ettim. Bir de o detayları nasıl tuttun aklında. Kimisi floresan ışıklı, minimalist kitapçılar, kimisi kokusunu hala burnunda taşıdığın köhne dükkanlar.... Bir de şu ideolojik yönünü besleyen kitaplar vardı ya, işte oraya bayıldım. Ben o kitapları bitirmeyi hiç beceremezdim, senden böyle bir itiraf gelince çok rahatladım.
    Yazın şifa oldu bana bilesin. Niyeyse okurken gözlerim doldu. Ben de bir tuhafım.
    Seni çok ama çooook öpüyorum.

    YanıtlaSil
  11. Ankara'ya geldiğinde, Panora'nın karşı çaprazına açılan One Tower AVM de Arkadaş kitapevi var, oraya uğramanı öneririm. Benim yeni mekanım orası. İçinde cafe de var, oturup bir şeyler içerken kitapları inceleyebilirsin. Dost kadar zevk verir mi bilmem ama ben çok sevdim.

    YanıtlaSil