Bütün gece rüyamda çaldırdığım çantamın peşinde kan ter içinde koşturduktan sonra uyanıp da göz hizamda durduğunu görünce Nasreddin Hoca misali sevindirik oldum. O sevinçle de uzun bir sabah yürüyüşüne çıktım. Daha apartmandan dışarıya adımımı atarken beni yan binadaki emlak ofisinin kapısından süzülen "Dönülmez akşamın ufkundayız" şarkısının nağmeleri ve emlakçı komşunun şarkıya eşlik ederken söyleyeni bastırdığı sesi karşıladı. Ben de "Bu son fasıldır ey ömrüm, nasıl geçersen geç" diye mırıldanarak yola koyuldum. Kendime güzergah olarak eski okul yolumu seçtim. Polisevi'nde önemli bir toplantı vardı sanırım, bir sürü resmi plakalı aracın arasından zor sıyrıldım. Palmiyeli caddeye gelince anılarım üşüşüp geldiler, kişeledim ama gitmediler. Bu okula ilk tayinim çıktığında ortalıkta in cin top oynardı, yegane bina bir resmi daireye ait lojmandı. Dersler bittiğinde ortalık karanlık olur, ıssız yolda korka korka yürürdük eve dönmek için. Sonraları bir inşaat faaliyeti heryer dolup taştı, palmiyeler de yeni açılmış yolun kaldırım kenarlarına belediye tarafından dikildi. Mübarek o kadar yavaş büyüyen bir ağaç ki boyumuza ulaştığında iki yıl boyunca o kaldırımdan yürüyememiştik yüzümüz gözümüz çizildiği için. Bugün baktım da ne kadar büyümüşler, çaktırmadım kendime ama galiba biz de epey büyümüşüz:)
Hava enfesti bugün, güneş kış için oldukça sıcak sayılacak ışınlarını cömertçe yollarken gökyüzü de bulutsuz mavisiyle ona eşlik ediyordu. Dağlarsa bembeyaz kar örtüsüyle mevsimin kış olduğunu hatırlatmaktan geri durmuyorlardı. Antalya işte, iki gün önce ısıtamadığım ayaklarım için sıcak su torbasından yardım alırken bugün neredeyse üstümdeki ceketi çıkaracak duruma geldim. Zaten hastanenin önünden geçerken gördüğüm turist çift benim yapamadığımı fazlasıyla yapmıştı. Kadın olanı ip askılı penye buluzunun altına kısacık pamuklu bir şort ve hayli yüksek sabo terlikler giymiş, eşi ise keten bermudasının üstüne kısa kollu bir Polo gömlek geçirmişti. Muhtemelen Kuzey Kutbu'ndan falan geliyor olmaları gerekirdi bu kadar açılıp saçılmaları için ve belli ki plaja idi yolculukları. Onları geride bırakıp gümrah benjamin ağaçlarının gölgelediği bir yola saptım, kaldırıma komşu sitenin parmaklığına dolanan gecikmiş yaseminlerden birkaç dal koparıp koklayarak yürümeye devam ettim, etraftakilerden utanmasam sekerek gidip "önümüze gelene bir tekme" tekerlemesi söyleyecektim, kendimi zor tuttum.
Karabiber ağaçlarının kurumuş meyveleriyle taze açmış çiçeklerinin aynı daldan sarktığı bir sokaktan geçerken yukarıdakini gördüm; terkedilmiş bir triportör. Alıp eve götürmek geldi içimden. Küçükken Konya Ereğli'de doktorluk yapan halamı ziyarete giderdik yaz tatillerinde. Bir dönem şehir içi ulaşımı bu triportörlerle yapılırdı. Arkadaki kasaya iki sıra konur, oturduğunuz zaman dizleriniz karşınızdaki kişinin dizlerine değer, gözleriniz de ister istemez gözlerine bakardı. O yüzden bunların adı halk arasında "Dizdize Gözgöze" idi. Yani o yılların Ereğli'sinde "Dizdize Gözgöze'ye binmek " diye bir tabir vardı. Ben anılara dalmış yürürken iki tane ilkokullu velet elektrik direğindeki taksi çağırma ziline basıp tabanları yağlayıverdiler. Gelen taksideki cüsse olarak onlardan az hallice genç şoför okkalı bir küfür savurup tekerleklerini gıcırdatarak geri dönüyorken ben pastane-fırına giden yola sapmıştım. Ekmeğimi alırken ustaların aralarında tartışmalarına kulak misafiri oldum, bir tanesi "Pastanın üzerine -seni anan bizim için doğurmuş, hamurunu bizim için yoğurmuş- yazılacakmış, sığar mı?" diye soruyordu. Diğeri "Sığmazsa -iyi ki doğurmuş- yazarsın" diye çözüm önerirken çıktım pastaneden. Site bahçelerindeki ağaç haline gelmiş Atatürk çiçeklerine bakarak Darla'yı andım, turunçlara bakıp iç geçirdim, toplasam ne güzel kaynatırdım diyerek. Alışkanlık yaptı bu turunç işi bende. Sağa sola bakınırken eve gelivermişim, bir heves posta kutusunu yokladım ama kader utansın, benim postacı 4 gün demişti ama bugün 8.gün hala uğramadı. Kartlarımın geri kalanına kavuşmam için daha ne kadar bekleyeceğim bakalım...
Yine çok güzeldi okurken üniv.de okurken kaçarak Antalyaya tatile gittiğimiz zamanlar gldi aklıma: )
YanıtlaSilAhh o palmiyelerin dili olsa da anlatsa...
En çok da pastacılara güldüm: )
ben yürüyormuşum gibi zevkle okudum. elinize sağlık; çok, çok keyifli bir yazı.
YanıtlaSilbizim kasabada da vardı bir tane bu araçtan. nasıl gürültüyle geçerdi o küçücük araç. biz çocuklar ona niyeyse patos derdik. şimdi sizden öğreniyorum ki, meğer ne kadar şıkmış adı:)
palimye ağacı pek sevdiğim bir ağaç değil. yine adana'da çok vardı. ben istanbul'a taşınırken evimin önüne yapılan lüks site, bahçesine ve ırmağa inen yoluna palmiyeler dikmişti iklime uygun olarak. adana kız lisesinin bahçesinde de vardı. yağmurlu havalarda dalı elektrik tellerine düşer ve bir anda tüm okul zifiri karanlığa gömülürdü. o zaman yataktaysak kızlar her zamanki gibi tiyatro salonumuzun bordo, kadife perdesi arkasındaki derin karanlığa ilişkin korkunç hikayeler anlatırlardı.
nerden nereye...
sevgiler, diyip kaçayım ben.
Peri,
YanıtlaSilSağolasın güzel sözlerin için.
Palmiyeyi ben de pek sevmem, sopa gibi upuzun, estetikten yoksun bir ağaç ama işte tropik bitki olarak birçoğuna cazip geliyor. Hele kaldırımlara dikilmesine karşıyım. Kaldırıma gölge yapan ağaçlar dikmeli ki bu sıcak memlekette güneşten bizi korusun. Palmiyeyi daha işlevsiz mekanlar dikmek gerek.
Ne tesadüf yazıda bahsettiğim halam da Adana Kız Lisesinden mezundur. Görüştüğümüzde bordo kadife perdeleri ona sorayım bakalım, gerçi o hayli eski ama...
Ufacık birşey bazen insanı nerelere götürüveriyor değil mi?
Sevgiler yolluyorum...
Anne Mahsustan,
YanıtlaSilTeşekkürler, pastacılara ben de çok güldüm. uzun uzun tartıştılar sığar mı sığmaz mı diye:))
Palmiyeler herkese birşeyler anımsatmış anlaşılan, ben sadece yüzüme batan yapraklarını hatırlıyorum:))
Sevgiler...
Çok keyifli bir geziymiş. Kıskandım mı evet. Ah canım Antalya tadını çıkaramıyorum ya, ona yanıyorum....
YanıtlaSilTriportöre halk arasında tripitör ya da motoguzzi derlerdi İzmir'de. Bir de o dizdize gözgözelere benim de binmişliğim var. Sene 1973, Orta 1'in Şubat tatili. Teyzeme ziyarete gittiğimizde, Konya'da binmiştim. Ah, çocukluk
YanıtlaSilBugunku yuruyusunuz beni de cocukluguma goturdu. Konya'ya. O 3 tekerlekli araca Konya'da pırpır denirdi ve otobus ve dolmuş gibi standart bir toplu ulaşim araciydi. Kazasi ereglideki ismi daha hosmus gerci...
YanıtlaSilBugunku yuruyusunuz beni de cocukluguma goturdu. Konya'ya. O 3 tekerlekli araca Konya'da pırpır denirdi ve otobus ve dolmuş gibi standart bir toplu ulaşim araciydi. Kazasi ereglideki ismi daha hosmus gerci...
YanıtlaSilbizi de gezilerinize hep ortak edin sizin hem ironik hem neseli gozunuzden dunyaya bakmak iyi geliyor:) roman gibi nefesimi tutarak okuyorum!
YanıtlaSilPastacılar süpermiş, o yazıyı isteyen zihniyete ise ayrı koptum :D
YanıtlaSilResmi görünce acaba bu araba trafiktemi hala dile düşünürken anlaşıldı :)pastacılar ah zavallılar yani nasıl sığacak evet :)yazıyı isteyende ayrıca düşündürücü :)güneşli hava özledim valla ama hala yok...keyfin bol olsun Leylak'cım.
YanıtlaSilKarlı dağlar nasıl da güzel. Keşkem biz de oralarda otururkene tanışsaymışık yav! Beraber yürüyüşlere çıkardık.
YanıtlaSilBu arada karabiber'in ağacı olduğunu bilmiyordum. Açıkcası kararbiber üzerine en ufak bir düşünce kırıntısı bile geliştirmemişim. çok hayıflandım.
Kune,
YanıtlaSilNe güzel olurdu ya, güle söyleye yürürdük, taşınsanıza tekrar:))
Karabiber ağacı hem nasıl güzel bir ağaçtır, böyle dalları salkımsöğüt gibi yere sarkar, ince ince yaprakları vardır. Acı kokulu çiçekler ve pembe renkli karabiber meyveleri verir. Çok dekoratiftir. Bir gün fotoğraflarım senin için.
Güzel bir gün dileğiyle...
Asis,
YanıtlaSilGüneş bugün biraz bulutların arkasında seyretse de yine de güzel bir gün olacak gibi görünüyor. Birazdan pazara gidip bulursam nergis alacağım.
Pastacılar çok komikti, o pastayı isteyen daha da komikti. olsun böyle insanlar bize de eğlence çıkıyor:)
Sevgiyle...
Sis,
YanıtlaSilİnan olsun ben de koptum, o şarkıyı mı söyleyeni mi çok seviyorlar galiba:))
Beste,
YanıtlaSilSağolasın, duygularımız karşılıklı, biliyorsun değil mi? Senin gözünden Fransa'yı izlemek harika.
Sevgiler en kocamanından sana ve Leocuğa...
Kakarakikiri,
YanıtlaSilNe güzel anılarda bir gezinti yaptırmışım. Demek ki Konya'da da kullanılmış, ben sadece Ereğli'dekinden haberdardım, siz de hatırladığınıza göre epey uzun süre kullanılmış.
Güzel ve keyifli bir gün dileğiyle sevgiler...
Çenebaz,
YanıtlaSilEvet motoguzzi de derlerdi, çok severdim ben. Böyle gıcırından bir tane Ankara'da Koç müzesinde sergileniyor.
Demek sen de bindin ha, ay ne güzel anılar dile geliyor bir fotoğrafla.
Yazılarını özledik ama neden koptun blogdan?
Sevgiyle...
Dersaadet,
YanıtlaSilSenin yaşında ve çalışma tempondayken ben de çıkaramıyordum inan tat mat ya da sadece acı tarafı geliyordu ağzıma:) İnşallah emeklilikte, sağlıkla.
Sevgiler benden...
Ben senin yazdıklarını okumatyı çok seviyorum daha önce söylemiş miydim? Nerelere gittim geldim Antalya' da olmadığıma, Beydağlarını görmediğime bir de dizdize, gözgözeye hiç binmediğime yandım şimdi, ama bulursam burda ilk fırsatta bir şekilde binme kararı aldım haberin olsun:))
YanıtlaSilOyle guzel anlatiyorsunuz ki ne zaman yazilarinizi okusam bahsettiginiz sehre yerlesesim geliyor. Bir Ankara'liyim, bir Antalya'li - karar veremiyorum :)
YanıtlaSilGaliba Antalya daha sakin sessiz, dag manzaraniza da bayildim...
İçim a-çıl-dı!
YanıtlaSilİstanbul'un içinde evden çıkıp böyle trilay-lay yürüyebileceğim bir güzergahım olmadığına yanayım ben, daha sık gelip kolaçan edeyim burayı, zira siz bayağı bi bitki örtüsünü tanıtarak geziyorsunuz :)
dedmin vsrdı bunlardan hayal meyal hatırlıyorum
YanıtlaSilYeliz,
YanıtlaSilÇok komik ve sevimliydiler ama:)
Derbay,
YanıtlaSilHoşgeldiniz. Antalya böyledir ama ne yapacağı da belli olmaz, şu anda fırtına kasıp kavuruyor ortalığı değil yürüyüş balkona çıkacak hava yok:)
Sevgiyle...
Tuppence,
YanıtlaSilNe olursan ol gene gel... dermişim:)) Valla bekleriz kışları antalyaya yazları ankaraya sıkılınca da İstanbula. Güzel olur de mi:))
Sevda,
YanıtlaSilDizdize gözgözeyi nereden bulacaksın artık mümkün değil ama gidip Koç Müzesinde yakından inceleyebilirsin:))
Öpüyom seni...