Saç boyatmak için hiç uygun bir gün seçmediğimi apartman kapısından çıkar çıkmaz yüzüme çarpan rüzgarla fark ettim. Antalya'nın poyrazı pek yamandır, kısa süre saltanat sürer ama tadını da çıkarır. Kuzeye bakan evler o nedenle pek tercih sebebi değildir buralarda, kışın dondurur, yazın kavurur. Randevuyu almıştım bir kere, ortam kalabalıklaşmadan halledeyim işimi diye kuaförün yolunu tuttum. Kuaförümü meslek lisesi kuaförlük bölümünde staj yaptığı zamanlardan tanırım, liseyi bitirince evin yakınında dükkan açtı, o zamandan beri müşterisiyim. Artık liseye giden çocuğu var, o kadar eski yani. Neşeli, güler yüzlü, sıcak kanlıdır, iyi anlaşırız. Doğum günlerimde sürpriz pastalar üflettiği de vakidir. O yüzden boş salonda boya işlemi ve bekleme süresince sohbet ettik, hatta bir zamanlar birlikte çalıştığı ikizini de canlı bağlantıyla arayıp sohbete dahil ettik. İnsan başka bir şehirde uzun süre kalınca en çok ahbap olduğu, tanıyıp bildiği esnafları arıyor.
Kuaförde işim bitince ben Ankara'da iken şubeye bırakılan kartımı almak için bankaya yollandım, yeni yıkanmış ve hala hafiften nemli saçlarla çok akıllıca bir iş değildi ama niyetim banka sonrası denizle ve Bey Dağları ile özlem gidermekti. Geldim geleli bir baş sağlığı ziyareti dışında evden çıkmamıştım zira. Antalya'da olmadığım yaklaşık 8 aylık süreçte şehir biraz daha betona kesmiş. En yükseği beş kat olan apartmanlar birer birer yıkılıp yerlerine çatı katı ile birlikte dokuz katlı binalar dikiliyor, her biri birbirinden sevimsiz. Daracık sokaklarımızın iki yanında çakma Manhattan. Öyle de havalılar ki rezidans, konak, site olarak payelendirilip yabancı isimlerle köpürtülüyorlar. 2 metreyi bulmayan beton dökülü bahçeleri koca duvarlarla çevrilip kemerli devasa bir kapıyla bir metrelik kaldırıma açılıyor. Hepsi de aynı elden çıkmışcasına bir örnek, gri ve sevimsiz. Bir gün bizim binaya da sıra gelirse diye ödüm kopuyor.
Ben görmeyeli iyice betona kesip bahçeleri ve ağaçları yok edilmiş sokakta söylenerek yürürken eski apartmanlardan birirnin bahçesinde şunları görüp sevindim:
Portakallar, limonlar ve incirin dalına ip gibi sıralanmış kumrular, yakından görelim:
İtiraf edeyim kendim değilse de başım üşüdü, bankanın sıcak havasına dalıp ısındım biraz. Gayet kibar genç bir görevli işlem yaptı ama heyhat kartım 45 günlük teslimat süresini aştığım için imha edilmişti. Kös kös çıktım bankadan, karşıya geçip Akdeniz'e kavuşunca keyfim yerine geldi:
Ayyyy ben de özlemiştim dağları :) İçim açıldı! Saçlarını da güle güle kullan <3
YanıtlaSilSağol kuzum, valla soğuğa rağmen benim de içim açıldı
Silsaçlarınızı güle güle kullanın öğretmenim. bu manzaraları da özlemiştik vallahi, hoşgitmişsiniz, bir kez daha :)
YanıtlaSilSağol Şulecim, hoşgeldim :)) Manzaraları ben de özledim ama ancak görebildi, iş-güç, bel ağrısı vs derken
SilCaaanım Bey Dağları... <3
YanıtlaSilSaçını sağlıkla kullan şekerim. :)
Biz de bugün sokakta donduk, pek sert esiyordu.
Hem nasıl caanım. Teşekkürler şekerim, keşke bu kadar çabuk uzamasa. her yer soğuk demek ki...
SilBey Dağları nasıl da sıralanmışlar Haşmetli ve gösterişliler. Gören gözleri, güzelliklerini başkalarına da sunan paylaşımcıları sabırla bekliyorlar.
YanıtlaSilCapcanlı çiçekleri görünce ev de: "Beklediğime değdi." demiştir.
Sevgiyle.
Bey Dağları her mevsim ayrı güzel. Kavuştuğum için mutluyum. Evi bilmem ama ben diyorum aynını :))) Çok sevgiler...
SilAntalya'da karlı dağ hayal gibi geliyor hep sıcağı ile hatırlar ,biliriz. Ama tabii gezi programlarında seyrettim o dağın karlı hallerini, her mevsim var ne güzel.
YanıtlaSilBu sene pek yoğun olmadı dağlarda kar ama biliiyorsunuz kayak merkezi var Antalya'da, Saklıkent'te. Her iklim mevcut kısacası ama yazın kaçmak lazım gerçekten
SilBu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil