Ankara soğudu, pis bir yağmur var dışarıda, oysa dün hafiften ayaz olsa da insanı dirilten güneşli bir güne uyanmıştık. Kız kardeşle bunu fırsat bilip Antalya'ya giderayak Kale'ye doğru yola düştük. Niyetimiz duyduğumuz fakat görmediğimiz Türk-Rus Dostluk Müzesi'ni ziyaret etmekti. Pazartesi günleri müzelerin kapalı olduğunu bildiğimizden Google'a bakmış, açık olduğunu onaylatmıştık. Lakin kapıda koca bir zincir ve asma kilit vardı, Google Ağa bizimle eyleniiymiş meğerse. Kös kös döndük, vuslat yaz günlerine dedik ve gelmişken Kale sokaklarını dolaşmaya başladık.
Sözkonusu mekan, az ilerde bir merkezi daha var, orası da kapalıydı
Müzeye gelmek için Koyunpazarı yokuşunu tırmanmaktansa Atpazarı tarafından yürümüştük. Arslanhane Camii'ne girelim diye düşündük, gelgelelim onun da kapısında koca bir zincir vardı. Camiyi ziyaret edemesek de o sokağın renkli ve sanat dolu dükkanlarını seyretmeyi her zaman sevmişimdir.
Bir atölyede gördüğüm hayat ağacı motifli şu kapıya bayıldım mesela
Sokaklarda yaz günlerinin canlı kalabalığı yoktu, çoğu dükkan kapalıydı, açık olanlarda ise esnaflar "İşimdeyim-gücümdeyim" havasındaydı.
Önünden her geçenin fotoğrafladığı çayevi yine rengarenkti. Cemil elinde bira bardağı Yoldan geçenleri Sevim'e bildirmeye devam ediyordu.
Kale kapısında öfkesi kulaklarından alevler halinde çıkan iri yapılı, gençten bir kız karşısında ezilip büzülen, öğrenci olduklarını düşündüğüm 3-4 kıza çılgınlar gibi bağırıp azarlıyor, ötekiler de sus-pus olmuş dinliyordu. Ne olup bittiğin anlamadık, araya birileri karışmıştı zaten yatıştırmak için, girdik Kale kapısından içeri ve ilk hayal kırıklığını yaşadık. Müze kapalıydı yukarıda yazdığım gibi. Yorulmuştuk kahve içecek bir yer aradık ama anladık ki Kale'de hayat pazartesi günleri duruyor. Sadece Müze değil neredeyse tüm cafeler ve dükkanlar da kapalıydı. And Cafe'de soluklanırız diye düşünmüştük meğer o karşısındaki esnafın deyimiyle ezelden beri pazartesi günleri kapalıymış. Kaderimize küsüp ikinci hayal kırıklığımızla vurduk kendimizi Kale'nin dar sokaklarına. Yazın bir-iki kez gelmiş ama çok içerilere girmemiştik. Bu kadar değiştiğinden haberimiz yoktu. Restorasyon denilen bir örnek illet buraya da yayılmıştı. Cetvelle çizilmiş gibi duran hatları kahverengi ahşapla belirlenen bembeyaz evler. Fotoğrafı bilmeden baksanız Hamamönü, Ulucanlar, Hacı Bayram ya da Kale ayırt edemezsiniz. Hepsi birbirinin aynı, tamam temizlenip düzenlenmiş ama ruhu kaçmış.
Bakımlı olmaları sayesinde özgünlüğünü koruyan Kınacı Konağı, And Cafe gibi birkaç yapı ile henüz restorasyon sırası gelmemiş, sahipleri bulunamamış ya da yıkılmayı bekleyen birkaç bina o beyazlığın arasında ayrık otu gibi duruyorlardı.
Çocukluğumda anneannemin bir akrabası Kaleiçi'ndeki ahşap evlerden birinde otururdu. Sık sık ziyarete gelirdik, benimle yaşıt çocukları olduğundan severdim bu gelişleri, hem de yaşadığım yerden farklı olduğu için ilginç gelirdi. Girişteki bir odaya doldurulmuş yüzlerce kanaryanın şakımaları arasında (ev sahibinin özel ilgi alanıydı kanaryalar) gıcırdayan merdivenlerden çıkar, bizi neşeyle karşılayan ev ahalisinin gösterdiği yerlere yerleşirdik. Her gelişimde o evi bulmaya çalışırım ama ya yıkıldı ya da restore edilip görünümü değiştiği için başaramadım, hele şimdilerde tanımanın imkanı yok.
Biz sokaklarda dolaşırken Sultan Alaaddin Camii'nin temizliğini belediyeden gelen ekipler yapıyordu, önce duvarındaki lülesi çoktan yok olmuş ama uzun yıllara dayanmış maşrapasının hala zincirle bağlı olduğu halkadan sarktığı çeşmeyi gördük:
Sonra da içeri girdik, avlu kedi kaynıyordu ve Bizans ve Roma döneminden kalma sütun başlıkları her yerdeydi.
Zaten iç kalenin duvarları eklektik bir görüntü veriyor, nereden taş, mermer, sütun başlığı, heykel, kitabe ne buldularsa örmüşler duvarları. Galatlar'dan başlayıp Romalılar'dan Bizans'a, oradan Selçuklular'a kadar el değiştiren ve sürekli yıkılıp tamir gören Kale'de böyle bir yapı şaşırtıcı olmasa gerek.
Orta sıradaki yan yatmış dört mermer heykel dikkatinizi çekmiştir sanırım.
Bir fincan kahve bile içemeden çıktık sayım günü ıssızlığı yaşayan Kale sokaklarından ve Ulus'a yürüdük. Aç karnımızı PTT Pul Müzesi'nin kafeteryasında doyurduk. Herkes yemek yiyebiliyor burada ve kamu personeli iseniz indirimli ödeme yapıyorsunuz. Yemekleri gayet güzel, fiyatları da hesaplı, denemediyseniz tavsiye ederim.
Yorulduk ama değdi, Ankara'dan ayrılmadan Kale ile vedalaşmasam içime sinmeyecekti. Yazın görüşmek dileğiyle ulaştık eve, artık Antalya yolu göründü, toparlanma vaktidir...
bu sefer görüşemedik ankara'da ama seneye mutlaka!
YanıtlaSilkale tarafını ben de çok seviyorum. ne iyi yapmışsınız gitmekle. kızkardeş özleyecek bu gezileri siz gittiğinizde. ona da allah kavuştursun diyorum :)
Evet ya, üstelik 8 aydır bir türlü denk getiremedik, ne burada, ne İstanbul'da. Seneye sağlıkla mutlaka diyelim o zaman. Kız kardeşi fena özleyeceğim, çok alıştık birbirimize zira, ne diyelim sağlık olsun da yine buluşuruz.
SilKaleye yıllar oldu çıkmayalı... En son bir bakır güğümüm vardı, onu işletmek için gitmiştim bakırcılara. O zaman çıkmıştım.
YanıtlaSilBak şimdi aklıma geldi, köşedeki dükkandan da divitin almıştım :)) Ben ne yaptım ki o kumaşları :))
Keyifli nice gezmeleriniz olsun ♥
Not: Hayat ağaçlı kapıya tekrar baktım ve evet kararlıyım. Sen daha bir güzellik katmışsın ona :))
Kale civarı çok değişti, inşallah bir yaz gelirsin, birlikte gezeriz. O divitinci hala mevcut, bu sefer basma alırsın belki :)) Sen beni şımartmaya devam et, iyi geliyor Şebocum. Oscar yaklaşıyor, senkronize izlemeleriz başlasın yakında. Sevgiler...
SilKale sokaklarında gezmek ne güzeldi. Evlerin tamamı restore edildiğinde görünüm daha güzel olacaktır mutlaka. Kedili fotoğraflara bayıldım. Son fotodaki yan yatmış o dört mermer heykel, dikkat çekilmeyecek gibi değil!. Elden ele geçen ve sürekli yıkılıp tamir gören ve kimlik sancısı çeken taşlar da can çekişiyor!. Hangi yana baksak tutarsızlık ;) Bu arada PTT Pul Müzesi'ni ve kafeteryasını not aldım. Yolunuz açık olsun Nurşen Hanımcığım:) Kavurucu sıcaklardan önce 'Antalya'nın mevsimidir' şimdi. Günleriniz, sağlıkla, esenlikle, keyifle geçsin. Sevgiler....🪻
YanıtlaSilKale'yi çok severim, her gidişimde ayrı keyif alırım. Bakalım nasıl olacak restorasyon bitince. Kalenin altında 2. Dünya Savaşı sırasında Almanların yaptığı devasa bir sığınak varmış meğer ve yakında müze olarak halka açılacakmış. Yazın görürüz inşallah. Pul Müzesi'ni gezmediyseniz gezmenizi de tavsiye ederim, çok çok detaylı ve güzel bir müzedir, sonra da yemek yer, kahve içersiniz.
SilÇok teşekkürler Esin Hanımcım, evimi çok özledim gerçekten. Benden de sevgiler...
Eh artık bahar fotoğraflarıyla süslenmiş Antalya yazılarını okuyacağız demektir yakında :)
YanıtlaSilUmuyorum Buketcim, zira çok bunaldım, evimi özledim...
SilAmannn, nedir bu bahtsız bedevi durumu? O güzelim güneşli havadan daha çok faydalanmanız için talihin cilvesi belki de. :)
YanıtlaSilSon fotoğraftaki duvar müthiş! Tam bir arkeoloji duvarı. :)
Gerçekten ya, nereye elimizi attıysak kurudu, Kale ahalisi Pazartesiyi tatil ilan etmiş anlaşılan :) Duvar çok ilginç, diğer duvarlar da öyle, her milletten hatıra var, yamalı bohça gibi. Yazın gelirsin inşallah birlikte gezeriz...
SilYarın Anıtkabir'e gelmem durumumuz vardı ama ben olayı biraz yanlış anlamışım sanırım o treni kaçırdım ya üzüldüm şimdi.
YanıtlaSilMerhabalar.
YanıtlaSilAnkara kalesini ben de çok gezdim ve iki sefer fotoğraflamıştım. İlk gezdiğim de henüz kale içindeki tüm yapılar gecekondu şeklindeydi ve restore edilmemişlerdi. Kalenin içi de tıpkı bir çöplük gibiydi ve ne kadar üzülmüştüm o zaman. Daha sonra ki gezdiğim de ise, gecekondu tarzı evlerin bir kısmının restore edildiği, kale çarşısı içindeki yapıların da bir kısmının restore edildiğini görünce memnun olmuştum.
Kalenin içindeki gecekondular ve dükkanlar özel tapulu mülk de olsalar, devletin bu dükkan ve gecekonduları istimlak ederek kamulaştırıp yapıları restore edip kaleye kazandırması gerekirdi. Her yere el atan devlet kale konusunda neden bu kadar geç kaldı anlamış değilim.
Bu güzel kale gezisi ve izlenimleriniz için çok teşekkür ederim. Kaleminize, emeğinize, gönlünüze hele de dizlerinize sağlıklar dilerim.
Selam ve saygılarımla.