Bugün size bol fotoğraflı bir Ankara yazısı hazırladım, umarım ilginizi çeker.
Dün üzerimizde Pazar sıkıntısı evde siftinip dururken kız kardeşin önerisiyle saat 16.00'ya doğru Kale civarını teftişe niyet ettik. En son gittiğimde pandemi henüz başlamamıştı. Yürüyerek gitmeye karar verdik, Hacettepe yokuşunu tırmanıp Denizciler Caddesi'ne geldiğimizde baktık Bitpazarı kurulmuş, hemen yönümüzü oraya çevirdik.
Kalabalık, gürültülü, pasaklı ve bunaltıcı idi, biz soluklanırken kız kardeş biraz daha içerilere yönelip inceleme yaptı. Alçacık ahşap minareli Eskicioğlu Camii'nin gölgesinde, bir duvar oyuğuna konmuş avuç içi kadar ve süslü bir Enam gördüm. Camiye mi aitti, biri mi koydu, bilemedim.
Beklediğimiz gölgeliğin karşısında tarihi bir çeşme, tabii ki susuz, şimdilerde Bitpazarı tezgahı olarak kullanılmakta.
Hazır girişine kadar geldik bari Yahudi Mahallesi üzerinden gidelim dedik. Şimdilerde adı İstiklal Mahallesi olarak geçse de halk dilinde hala Yahudi Mahallesi. Her geldiğimde evleri biraz daha kağşamış, biraz daha harap buluyor ve çok üzülüyorum. Öyle güzel konaklar var ki oysa...
Yahudi Mahallesi'nde tarihi tam olarak bilinmeyen ama 700 yıllık olduğu söylenen bir de sinagog var. Yakın tarihte restoreden geçen sinagog cemaatine hizmet veriyor ama yüksek duvarlarla çevrili, dıştan görmek ya da içine girmek mümkün değil, özel izinle belki.
Mahallenin fazla içlerine girmeden Anafartalar Caddesi'ne yöneldik ve bizi caddeye ulaştıracak merdivenlerin başındaki tarihi Şengül Hamamı'nın önüne geldik. Meraklı bakışlarımızı gören görevli içeriye girmemize izin verdi. Kız kardeşle girdiğimiz hamamın soğukluğu inanılmaz güzellikteydi. Kubbeli tavana, tavandan sarkan avizeye, oymalı ahşap yıkanma odalarına hayran olduk.
Sonra merdivenleri tırmandık ve Anafartalar Caddesi'ne çıktık. Çocukluğumun tüm alışverişleri buradan yapılırdı. Caddenin iki yanındaki dizi dizi tek katlı dükkanlardan ne ayakkabılar, ne paltolar, etekler, bluzlar, elbiseler alındı bana. Kızılay o yıllarda lüks kabul edilir ve pahalı olduğu varsayılırdı, o yüzden ihtiyaç oldu mu istikamet Ulus olurdu. Annem alışveriş tamamlanınca cadde üstündeki şimdi adını unuttuğum bir pastaneden mutlaka kendine "Frigo", bana da dondurma alırdı,
Caddenin iki yanı tarihi ama çoğu bakımsız, mimarileri çok güzel binalarla dolu. Çocukluğumda Gazi ve Latife İlkokulları olarak adlandırılan okullar isim ve tür değiştirmiş olarak caddeyi süslemeye devam ediyor. Karşı sırada ise bazıları kullanılan, bazıları metruk yine erken Cumhuriyet dönemi binaları sıralı.
"Sebilürreşad" Mehmet Akif Ersoy'un desteğiyle çıkarılan İslamcı bir dergi imiş, İstiklal Marşı ilk olarak bu dergide yayınlanmış. İlk kez gördüğüm bu tabela sanırım 40'lı yıllarda soldaki köşede açılan, Ankara'nın ilk sahafı denebilecek kitap sergisine atfen konmuş.
Yürümeye devam ediyoruz ve karşımıza güzelim mimarisiyle şimdi "Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu" olarak kullanılan "ÇEK" binası çıkıyor.
Yine çocukluğumda girişteki avluda "Dünya İkizleri" adıyla yayınlanan kitaplar sergilenirdi. Babam bana zaman zaman değişik ülkelerin ikiz kardeşlerini anlatan bu hikaye kitaplarından getirirdi.
Anafartalar'ın kimi bakımlı, kimi ölümü bekleyen güzel binalarını ardımızda bırakıp Kale tarafına yöneliyoruz. Ara sokaklarda da çok güzel, kimi hala kullanılan, kimi metruk binalar var.
Şu mesela, Erzurumlu Nafiz Bey Apartmanı. 1922 yılında Türk havacılık tarihinin önemli isimlerinden Erzurumlu Nafiz Kotan tarafından yaptırılmış. Ankara'nın ilk kaloriferli ve asansörlü apartmanı imiş, heybeti ve güzelliğini ise siz takdir edin. Ne yazık ki işleri bozulan Nafiz Bey de fazla kullanamadan memleketine dönmüş. Bina atıl durumda, çürümeyi bekliyor. Keşke bir el atılsa da yeniden hayata dönse.
Bunlar da civar sokaklardaki ölümü bekleyen güzeller. Defalarca gördüğümüz halde yine hayranlıkla seyredip harabiyetlerine ah-vah ederek sonunda Kale'ye geldik. "Kale'nin bedenleri, koy verin gidenleri" türküsünü söyleyerek upuzun merdivenleri tırmanmadan önce aşağıyı, Hacı Bayram, Bent Deresi ve Altındağ civarını kuşbakışı seyran eyledik.
Restorasyondan geçmiş bu mahalle Hacı Bayram Mahallesi. Sol arkadaki minare Hacı Bayram Camii'ne ait, önünde ise Augustus Tapınağı var. İki farklı dönemin iki ayrı ibadet yeri yan yana. Önde gördüğünüz minibüslerin toplanma yeri Bent Deresi olarak adlandırılıyordu, eskiden genelevlerin yoğun olarak bulunduğu bir mahalle idi, restorasyon kapsamında hepsi yıkıldı. Hemen yakında bir Roma amfi tiyatro kalıntısı bulundu, restore çalışmaları devam ediyor.
Restore edilmiş evlerden birinde bir ahbabımız yaşardı çocukluğumda, sık sık ziyarete gelirdik. Sol yanda mahalleye inen hafif bir yokuş vardı ve seyyar satıcılar yer alırdı yolun yanında. Hayalimde hep rengarenk, fasulye şeklinde şekerler var, muhtemel ki her gelişimizde o şekerlerden alınırdı bana.
Karşıdaki tepe Altındağ. Eskiden silme gecekondu idi orası. Yakınlarda yıkıldı gördüğünüz gibi hepsi. Ön tarafta Roma devri tiyatrosu için kazı ve restorasyon çalışmaları devam ediyor. Ankara Kalesi'nin altında Almanlar tarafından yapılmış sığınaklar ortaya çıkarılmış ve müze olması için çalışmalar devam etmekte imiş.
Yorulduk, terledik ve susadık. Kale'ye bakınca "Hisar Kasrı" isimli mekan dikkatimizi çekiyor, dinlenmek ve serinlemek için merdivenlere yöneliyoruz.
Mekan burası efendim. Hayli büyük, hayli renkli ve hayli kitsch. Ama manzara güzel, sodalar, sular, çaylar içiyor, dinleniyor ve yine yaya olarak eve dönmek için harekete geçiyoruz. Son olarak kız kardeşin çektiği bir panoramik fotoğraf bırakayım. Buraya kadar sabrettiyseniz teşekkür eder, yeni bir Ankara turunda görüşmek dileklerimizi iletiriz 😊
*Oteller, Hanlar, Hamamlar İçin Sürekli Şiir/Cemal Süreya
Sabır mı ettiysek?!?! Yahu keyf'ettik biz.....!
YanıtlaSilBirkaç noktada takıldım. İlki Ankara kalesinin altında Almanların ne işi varmış, neyin sığınağı bu? İkincisi ne kadar güzel kelimeler kullanmışsınız; Enam o küçük Kuran'lara verilen ad mıdır? Kağşamak yıpranmak sanırım, sadece binalar için mi kullanılır acaba? Oturup araştırayım şimdi ben :)
Eski insanlar bizden daha fazla mimarî zevk sahibiymiş, bu kesin.
Severek okumana sevindim C'ciğim :) Sığınak 2. Dünya Savaşı için yapılmış, bizim ordu için Almanlar tarafından ama işin başka boyutları varsa bilemeyeceğim. 60'lı yılların başında da bize devredilmiş. Bakalım müze olunca klastrofobimi yenebilirsem gidip gezer daha çok bilgi veririm, bu bildi Gugıl'dan.
SilEnam Kuran'dan bazı ayetlerin yer aldığı küçük kutsal kitapçıklara deniyor. Eskiden her evde bulunurdu, hatta küçük çocukların bir yerlerine iliştirilenlerini de görmüştüm üstüne tığla bir muhafaza yapılarak ama bu ilginç geldi, kalpli, çiçekli. Çözemedim amacını.
Kağşamak evet daha ziyade yapılar için kullanılıyor, eskimek, yıkılmak, dağılmak gibi amaçlarla. Bazı eşyalar için de kullanıldığını duydum.
Eski insanların daha zevkli olduğuna kesinlikle katılıyor, seni de kucaklıyorum...
Valla Almanlar yaptıysa bir hinlik vardır altında :P Bergama'daki altarı Berlin'e kaçırmak için demiryolu döşemeleri gibi.. Hoş bazen de iyi ki kaçırmışlar diye düşünceler gelip gitmiyor değil..
SilBu Enam o zaman muskadan farklı? Büyük ihtimal adaktır, bu tip şeyler adayabiliyor insanlar ibadethane içlerine koyuyorlar sonra. Budizmde de yemek bırakılır ya tapınaklara ama kimsenin alıp yemesine izin verilmez çürüdükçe yenisi bırakılır çok anlamsız bir durum :P Ama işte insanların inançlarından sual olunmuyor..
Evet eski insanlar hem daha zevkli hem de daha özenli yaklaşmışlar hayata değil mi.... Bazen diyorum bizim çağımızdan ne kalacak geriye..
oh ne iyi yapmışsınız öğretmenim, Anafartalar caddesini o çok yağmurlu, haziran gününde gezmiştik, sizinle tekrar gezmiş gibi oldum. Gazi ve latife hanım ilkokullarına ve ÇEK binasına bayılmıştım ben. ne zarifler değil mi?
YanıtlaSilUlus'taki binaların hepsi çok güzel, çok zarif, bir o kadar da bakımsız. Keşke bir elden geçirilse ne kadar iyi olur. Belki sen geldiğinde kardeşim yine bir hafıza gezisi yapar, biz de peşine takılırız...
Silay ne şahane olur
SilNurşen Ablacım, Ankara'yı sayende tanıyorum. O kadar yabancıyım ki. O metruk binalar istenilse , old town'a dönüştürülür de neden yapmıyorlar bilmiyorum. O kadar güzel ki hele bir tanesi göbekli ev gibi geldi bana. Turistik bir mekan olur. Ankara'nın bir yahudi mahallesi varmış yani. İsrail'den bile görmeye gelirler.
YanıtlaSilKardeşim Ankara konusunda çok yetkin biridir, kitapları falan var, hafıza gezileri düzenliyor. Hep konuşuruz onunla, ne güzel bir açık hava müzesi olur Ulus'taki binalardan. Erken Cumhuriyet dönemi yapılarının her birinin ayrı bir öyküsü ve güzelliği var ama yeterince ilgi gösterilmiyor ne yazık.
SilMerhabalar.
YanıtlaSilAnkara'yı özlemiştim. Ben de buraları çok gezerim. Bit pazarının ta içlerine kadar gider, pazarı enine boyuna gezer incelerim. Aslında almaya değer hiçbir şey bulamazsınız. Ancak, oraların müdavimleri var, onların ürün incelemelerini, satıcıyla olan diyaloglarını, pazarlıklarını seyrederim.
Çok güzel bir Ankara gezisi ve izlenimlerini okudum diyebilirim. Kaleminize, emeğinize ve yüreğinize sağlıklar dilerim.
Çok teşekkür ederim Recep Bey, fırsat buldukça geziyoruz, özellikle de kenarda köşede kalmış yerleri. Zira bunlar zaman içinde ya istimlak edilecek ya da kendiliğinden yıkılacak, fotoğrafları kalmış olur hiç olmazsa diye kayıt altına alıyoruz. Selamlar yolluyorum Ankara'dan...
SilÇok güzel bir gezi olmuş ve iyi ki anlatmışsın. Ankara'da sinagog olduğunu bilmemek benim ayıbım olsun.
YanıtlaSilHazır böyle yetkin rehberlerimiz varken, bir de Ankara gezisi mi düzenlesek acaba? :)
Ankaralıların bile çoğu bilmez, hatta Yahudi Mahallesi'ni bilen bile çok azdır, senin bilmemen gayet normal. Valla Funda hafıza gezileri ve Mor Rota adı altında zaman zaman yapıyor bu tür geziler. Bu yıl tekrarı olur mu bilmem ama belki denk gelir, bir Ankara yaparsınız, ardından da bir Ankara turu. O olmazsa bile biz varız şekerim gezdiririz elbet :)
SilBen de takılırım peşinize ama :))
SilBayıldım gezinize :) İnsanlar içinde yaşadıkları şehrin çoğu yerini bilmiyor. Hayat, iş güç, sorumluluklar derken böyle günlük geziler yapılmıyor. Sayenizde gitmeden gezmiş kadar oldum. Teşekkürler :)
YanıtlaSilSanki ben çıktım gezmeye... Ne keyif. :)
YanıtlaSilSene 1977 de Işıklar Caddesinde doğmuşum.Annem çalıştığından Anneannem bakmış bana.Erzurumlu Nafiz Kotan apt.nın olduğu sokak bizim evin olduğu sokak.Onun hemen altındakiSağında kırmızı solunda üstü sarı altı beyaz boyalı evde oturan Hacer hanım teyze Anneannemin arkadaşıydı.Kırmızı binanın alt katında mahalle Bakkalı vardı.Hacer teyze giriş katta otururdu ve üst katında bir Avukat Beyin oturduğunu,bir yerde Balık tutmak için açıldığını ve bir daha da kendisinden haber alınamadığını anlatmıştı.Binanın içindeki merdivenin trabzanı mobilyadandı diye anımsıyorum...Keşke oranın hikayesini bilenler anlatsa .O dönem Ankara nın en iyi semtlerinden ve Tüccarların oturduğu bir muhitmiş.
YanıtlaSil