Saimekadın günleri anneannemin "Seylap" adı verilen sitedeki dairesinin bitmesiyle sona eriyor. Siteye "Seylap" adı veriliyor ki, 1957'de yaşanan ve yüzü aşkın kişinin ölümüne yol açan sel baskını unutulmasın. Gel gör ki Ankara'da bile bu büyük taşkını hatırlayan çok az kişi var, "Seylap Sitesi" de yıkılalı epey oluyor.
Anneannemin çektiği kurada çıkan daire tam gönlüne göre, en üst katta, sevdiği gibi esintili ve manzaralı bir balkonun üstünde. Dedem yakın zamanda öldüğü için yalnız bırakmamak adına bir süre birlikte oturuyoruz. Hayatıma yeni bir akraba giriyor, büyük dayım. O yıllarda Hava Harp Okulu İzmir'de ve dayım orada eğitim görüyor, ara sıra gelmiştir mutlaka ama ben hatırlamıyorum. Onu ilk kez bir sabah uyandığımda salona açılan kapının önünde görüyorum. Üstünde teğmen üniforması, "Merhaba" diyor bana gülerek. Sonra kapının pervazını gösterip, "Bak burada ne var?" diye dikkatimi çekmeye çalışıyor. Akrabalara karşı bile çekingen bir çocuğum, bir süre uzak duruyorum, yanaşmak istesem de utanıyorum. "Gel bak" diyor tekrar, kafamı kaldırıyorum, pervazın üstünde kırmızı bir şey var. Uzanıp alıyor ve bana uzatıyor. Kırmızı kumaşla kaplı, üzeri sırma ve boncuk işli, bir çift minyatür takunya. Küçücük avucuma sığacak kadar küçük. Muhtemelen İzmir Kemeraltı'ndan alınmış bir çift takunya aracılığı ile üniformalı genç adam dayım oluyor. Takunyalar bana uzun süre eşlik ediyor. Kimi zaman bebeklerimin ayağına giydirmeye çalışıyorum, kimi zaman büfeye süs olarak yerleştiriyorum, kimi zaman kayık yapıp balkondaki su birikintisinde yüzdürüyorum. Yıllar içinde zamanın kara deliğinde kayboluyor, tıpkı dayımın hafızasının zamanın kara deliğinde kaybolması gibi.
Yeni evimizde çok komşu, çok arkadaş var. İlk arkadaşım Serpil oluyor, Gülcan tarihe karışıyor. Aynı balkon üstünde evlerimiz, günün büyük bölümü birlikte geçiyor.
Anneannemin bitişiğindeki dairede Hasan Emmi ve ailesi oturuyor. Hasan Emmi oldukça yaşlı, Azerbaycanlı, konuşması bir tuhaf, Serpil'le çok gülüyoruz Hasan Emmi'ye. Kapımızın önünden geçerken soruyoruz: "Hasan Emmi nereye?" "Çaydan yırtıldı, çaydan almaya gidiyorum" diyor, gülmekten yerlere yatıyoruz, "Çaydan yırtılmış, hahaha". Hasan Emmi bir gün kapının önünde annemle konuşuyor, Serpil'le muzırlık peşindeyiz, Hasan Emmi'nin ceketine asılıyor ve "Hasan Emmiiiii, Hasan Emmiiiii" diye bağırıp zıplıyoruz. Yaşlı adamın dengesi bozuluyor ve düşüyor. İki çelimsiz ufaklık resmen adamı yere yuvarlıyoruz, ödümüz kopuyor. Korku bir süre sonra geçiyor ama pişmanlık ve vicdan azabı uzun sürüyor.
Serpil benden birkaç ay büyük, ilkokula kayıt olmak istese de yaşı tutmuyor, onu Yalvaç'a, memlekete yolluyorlar, orada ilkokula başlıyor. Ben yalnız kalıyorum ve diğer köşedeki daireye, Elizabet'e dönüyorum yönümü.
Elizabet haftaya...
Yukardaki fotoğrafı taşındığımız yıl dayım çekmiş. Binanın arka cephesi. Kırmızı noktalı balkonda annem ve ben varız, ben annemin yanında minicik bir nokta gibi görünüyorum. Çamaşır günü olsa gerek, ipte anneannemin dikoltaları (kombinezon gibi kullanılan pazenden dikilmiş kolsuz elbiseye anneannem "dikolta" derdi, dekolteden bozma bir söylem olsa gerek) asılı. Alt katın da çamaşır günüymüş, onlar yan dairenin balkonuna uzanan makaralı çamaşır ipi yapmışlar. Çamaşır ipi ortaklığından birkaç yıl sonra çamaşır asılı balkonun kızı ile makaralı balkonun oğlu evlenecek 😊
Oo arkası yarın tadında ilerliyoruz :)
YanıtlaSilYaşasın yeni bölüm gelmiş! <3
YanıtlaSilokurken hep benim de kendimle ilgili anılarım canlanıyor. Kırmızı takunya satırları nasıl etkileyici, acaba ne çıkacak diye heyecanla okudum satırları. o fotoğraf , tam belgesellik, mubiye koy fotoğrafı arkasından da sesli anlatım. sen demesen o minicik figürleri nasıl görebilirdim ki . apartman arkadaşlıkları neleri anımsattı bende . Ben de bir yazımda bahsedeceğim.
YanıtlaSilBizim burada da seylap evleri denilen bir mahalle kısmı var, onlara da eski yerleşim yerinde sel baskınına uğrayanlar için ev verilmiş.
YanıtlaSilKırmızı takunyalar, çocukken Eyüp ziyaretleri sırasında bana alınan kırmızı boyalı oyuncak testiyi hatırlattı.. Su doldurup üflediğimde bülbül sesi çıkarırdı. Çok severdim bu kırmızı testimi fakat yere düşmüş ve topraktan yapıldığı için kırılmıştı..O zaman tabletler, cep telefonları olmadığı için (!!) annemin diktiği ve içine pamuk doldurduğu bebek, tavşan gibi oyuncaklar ile oynardık. Bir kaç hafta önce kadim semt Eyüp'e gittim ve oyuncak satanlara baktım hepsi plastik zevksiz şeylerdi. Galiba yaş alınca çocukluk anıları kıymetli oluyor.Sevgiler.
YanıtlaSilGerçekten kaleminize sağlık! Yine ilgiyle okudum, okuyacağım.
YanıtlaSilbu seri çok güzel oldu öğretmenim ya, iyi ki yazıyorsunuz :)
YanıtlaSilSeylap kelimesini ilk kez görüyorum. Sel suyu, taşkın anlamına geliyormuş. Öğrenmenin yaşı yok, teşekkürler öğretmenim :)
YanıtlaSil:) Ne güzel gidiyor bu seri böyle.
YanıtlaSil