4-5 gündür adeta bahar geldi buralara, üstelik henüz Cemre sıkı sıkı oturuyor yerinde, düşme eylemine geçmedi. Bu bir reklam oyunu mudur, yoğusam bahar yola çıkmış mıdır bekleyip göreceğiz 😃Aldığım kararla günaşırı kısa ya da uzun yürüyüş yapmayı planlıyorum bundan böyle, yağmur çamur olmadığı sürece.
Pazar günü ben bilgisayar başında siftinirken baktım Kocam Bey giyinmiş kuşanmış, çıktı geldi. "Hayrola?" dedim, şöyle bir dolaşacakmış. "Yok öyle, ben de geliyorum" deyip acilinden hazırlandım. "Hadi" dedim, "belki üç yıldır gitmiyorum, bir Kaleiçi yapalım". Dedim demesine de epey yol var, hâlâ toplu taşıma kullanmıyoruz, olsun yürürüz. O kadar sıfır model diz yaptırdık. Yürüdük yürümesine de bir noktaya geldik ki polisler bariyerleri dizmiş, trafik kapalı, bir kaldırımdan diğerine geçiş yok. Haydaa, Kaleiçi'ne kestirme sapak karşı kaldırımda. Neden kapatıldığını da anlamadık önce, ana caddeye çıkınca gördük ki Bisiklet Turu var. Henüz start bile yapılmamış, o yüzden beklesek de açılmayacak, çaresiz ara sokaklardan dolanarak yolu uzattık ama o Kaleiçi'ne illa ki gidilecek. Gittik de netekim, oh be özlemişim 😊
Her biri birbirinden güzel labirentimsi dar sokaklardan geçerek dolaştık biraz, sonra gelmişken Mermerli'de oturmadan, Yat Limanı'na tepeden bakmadan olmaz diyerek mola verdik. Yat Limanı her mevsimde olduğu gibi kışın da farklı bir güzellikteydi.
Vay canına, Milattan Önce imiş gibi Hıdrellez'de, sabahın köründe Yat Limanı'na gelmelerimiz, tekneyle açılıp Deliktaş'tan dilek kağıtlarımızı denize atmalarımız, Tarihi Simitçi'de çay-simit yemelerimiz, gelmişken Oyuncak Müzesi'ni de bir kez daha gezmelerimiz 😕 Ah pandemi, hayatımızı geri ver artık bize.
Dizlerim tekrar yürüyüşe hazırım diyene kadar oturduk Mermerli'de, sadece Yat Limanı'na değil, arada gökyüzüne de baktık:
Yeterince oturduğumuza karar verince bu defa başka sokaklardan yürüyerek ayrıldık Kaleiçi'nden, her biri ayrı renkli, her biri ayrı masalsı:
Tophane'ye gelince bir de diğer taraftan baktık Kaleiçi'ne, binaların çatıları üstünden görünen manzarayı hep çok sevmişimdir, Antalya'da kiremitli çatıyı da ancak burada görebiliriz zaten, şehrin içindeki apartmanların üstü güneş enerjisi varilleri ve panelleriyle dolu damlardan ibarettir.
Kale Kapısı, Saat Kulesi, Yivli Minare ve Tekeli Mehmet Paşa Camii sıraya girip poz verdiler 😊
Biz Kaleiçi'nde oyalanırken Bisiklet Turu bitmiş, kazananlara ödülleri dağıtılıyordu. Meydan pek kalabalık, pek renkli idi, kimseye yanaşmadan kıyın kıyın uzaklaştık.
Eve dönüşümüzü geldiğimiz yoldan farklı bir rotadan gerçekleştirdik. Önümüzde koltuk değneğine yaslanmış, zorlanarak yürüyen orta yaşlı bir adam gidiyordu. Aniden önüne bir sokak köpeği çıktı ve koltuk değneğine saldırıp çok yüksek sesle havladı. Adamcağız boş bulundu, irkildi ve kendini geriye attı, dengesini kaybedip boylu boyunca yere yuvarlandı. Toparlanıp kalkamayınca yardım edip kaldırdık, köpek istifini bozmadan uzaklaştı, bereket bir yerlerini incitip kırmadan atlattı düşmeyi. Muhtemel ki köpeği daha önce birileri koltuk değneğiyle ya da benzeri bir şeyle dövmüşler, korkutmuşlar.
Maceralı yürüyüşümüzü evde sonlandırdık, yorulduk biraz ama değdi doğrusu. Kendi şehrime uzun süre yabancı kalınca kavuştuğum her mekan mutlu ediyor.
Dün dizlere bir günlük istirahat hakkı tanıdım, bugünse çok işim varmış gibi sabahın 5'inde şak diye açıldı gözlerim, bir daha da uyuyamadım. Kalktım, kahvaltı yapıp Yargı dizisinin son bölümünü izledim netten. Sonra da artık balkona ve bize iyice alışan tüyleri yolunmuş kumrumuza kahvaltısını verdim. Tüyleri yeniden çıktı, keyfi yerinde. Balkonda oluşuma aldırmadan pıtır pıtır yedi koyduğum ıslak ekmeği, sonra da sokak lambasının tepesine güneşlenmeye uçtu.
Ben de halledilecek birkaç iş için dışarı çıktım; eczaneye, fotoğrafçıya, simitçiye ve pastaneye uğradım, yürüyüşümü yapıp, güneşimi alıp döndüm eve. Bugün Mehmet Eroğlu'nun kitabını bitirmek niyetindeyim, film izlemeyi yarına bırakıyorum. Kapakta adı yazmasa bile tarzından Mehmet Eroğlu kitabı olduğunu anlayacağım bir roman kurgulamış yine yazar. Üstelik çoğu kısmı Ankara'da geçiyor, bir bölümü de Karaburun'da, bakalım devamı nasıl gelecek.
Birinci cemre düşene kadar hoşça kalın...
Antalya'yı özlediğimi kafama kaktınız sanırım :) 2016'dan beri gitmişliğim yok..
YanıtlaSilİnan Zihin kardeş ben de sizin kadar özlemiştim şehri, pandemiden bu yana evin yakınındaki 2 parktan başka bir yer görmemiştim, ha bir de fizik tedaviye gittiğim klinik :))Şimdilerde ilk kez görüyormuş gibi mutlu oluyorum.
SilKaraburun mu? Benim köyüm ora :,) Okuma listesine atılmıştır..
YanıtlaSilYine son paragraf sürprizi oldu halbuki niyetim kaleiçi'ne inen o güzel yollarda kaybolmayı ne çok isterdim yazmaktı...
İnan Cerencim aklımdan geçtin okurken, şimdi sona yaklaştım ve tekrar Karaburun'a gitti kahramanımız. Keşke yurtdışına gönderen bir site olsa da ben yollasam kitabı sana ama annenlere yollayabilirim bak adres verirsen, çok samimiyim. İnşallah Antalya'ya gelince kaybedeceğim seni o yollarda...
SilAh canım benim, ben kendime alırım bulurum senin için de kendime önsöz yazarım :))
SilŞehri yeniden keşfediyorum adeta Dikkatsiz arkadaşım, pandemide öyle uzak kaldım ki, kendi şehrimi özledim. Kaleiçi şahane bir yer, hoş her şehrin eski mahalleleri ayrı bir güzel. Pandemiden önce kardeşimle Niğde'ye gitmiştik en son, aslında ana-baba memleketimiz ama hiç oturmadık, sadece tatillerde bir hafta on gün aile büyüklerine ziyaret. Meğer görmediğimiz nereler varmış, 3 günde altını üstüne getirdik şehrin, Kale arkası mahallelerini hadi kardeşim küçüktü de ben niye hiç bilmemişim. Yorulana kadar gezdik ve ne yazık ki yakınlarda yıkıldığını öğrendik o güzelim taş Rum evlerinin, kıymet bilmiyoruz hiç :(
YanıtlaSilAh ne hoş ne güzel oldu bu yazı; şu kapalı günlere enfes bir soluk. İlk fotoğrafı görür görmez havamı attım, ben burayı biliyorum diyerek.:) Kaleiçi biz taşralılar için başka bir diyar. Bu his istemsizce şu cümlelerle vurmuştu kendini dışa: "Sokakları tavaf ederek ağır adımlarla yürüyoruz otele doğru. Kaleiçi'nde olmak bir başka ülkede yaşamak gibi. O bir başka ülke olunca Antalya da bir başka ülke oluyor doğal olarak. O bize benziyor ama. Kaleiçi sanki surlarla kendini ayrıştırmış, saklı, güvenli, daha demokratik ve kadim bir yer hissi yaratıyor insanda. Oralı olmaya daha yakın buluyoruz kendimizi."
YanıtlaSilDilerim tez zamanda tekrar gelir o sevdiğiniz yerleri ve daha fazlasını tekrar gezersiniz. Yaz sıcaklarını tercih etmeyin ama sıcak bir şekilde çekiliyor da nem mi aman aman :)
SilAntalya merkeze ilk ve tek olarak üniversitede okurken bir arkadaşla gelip
YanıtlaSilşehir merkezinde pansiyonda kalmıştık. ilk gün Konyaaltı plajına gitmiş ve bembeyaz tenli
insan olarak akdeniz güneşinde birinci derece yanık olmuştu. Antalya hatıram bu kadar. sonra ki yıllar hep tatil beldelerine gitmiştik. Beldibi, çamyuva, kemer vb.
gelip gezmek artık ne zaman kısmet olur bilmiyorum.
O kadar değişti ki Antalya, biraz betona kesti, biraz da daha güzelleşti. Şu bir gerçek ki o berbat yaz sıcakları dışında bu şehir gerçekten güzel. Tez zamanda kısmet olur inşallah...
SilKüçük ekrandan bu fotoğraflara bakmaya doyamayınca, açtım bilgisayarı dirseğimi masaya elimi çeneme attım, fotoğraflara uzun uzun bakıp hayallendim.
YanıtlaSilOh iyi yapmışsınız! Yaşasın sıfır km dizler! :))
O hayalleri gerçek yapacağız Ekmekçim,çok yakında...
SilValla yordu biraz ama dediğin gibi oh çok iyi yaptık. Buraya yazmadım ama biraları da yuvarladık :))
Homofisde otururken sizin yazılarınızla böyle çıkıp bir turlamayı o kadar seviyorum ki, bende sizle bir hava almış oldum bugünde. :)
YanıtlaSilAh ne güzel, çok sevindim, sık sık çıkamasam da her çıktığımda telefon elimden düşmüyor fotoğraf için, eskiden mutlaka makine taşırdım, şimdi telefon daha pratik geliyor...
SilÇok özlediğim güzel Antalya'yı fotoğraflarınızla gezmiş gibi oldum. Çok sağolun. Sağlıkla, huzurla, keyifle yaşayın canım Antalya'da...
YanıtlaSilÇok teşekkürler, umarım siz de kısa zamanda bir Antalya seyahati yaparsınız, o da sizi özlemiştir mutlaka...
Silmehmet eroğlu, özel sektörde iken işi bırakıp kendini yazmaya veren yazar, ankara evet, eski solcuları yazan ne güzel romanları var ya evet, son zamanlarda pek yazmıyor artık. ne güzel olmuş sizin yürüyüş, kaleiçi nefis tabii, ama temmuz ağustos dışında nefis :) o manzaraya karşı kalamar yemeli :)
YanıtlaSilMehmet Eroğlu çok da çalışkan bir yazar ayrıca ardarda çıkıyor kitapları. Son zamanlarda yazmıyor demişsiniz ama daha bir yıl geçmeden geldi bu kitap. Son üç kitabı bir çeşit polisiye idi, "İyi Adamın, Kötü Adamın 10 günü" gibi isimler taşıyan, bir yıl geçmeden de bu kitap geldi. İyi ki geldi, çok seviyorum Eroğlu okumayı, sevmediğim çok az kitabı var.
SilTemmuz Ağustos konusunda yerden göğe haklısınız, hatta Hazıranın ikinci ve Eylülün ilk yarısını da dahil edebiliriz o cehenneme. Ben yazın Ankara'a kaçıyorum o nedenle...
Kalamar yemedik ama bira patates yaptık desem :)))
eroğlu son kitaplarını görmemişim, tamam, okurum, tenk yu :)
SilRica ederim efendim :)
SilPandemi, dersler ve İstanbul'un kalabalığının verdiği bunaltı sebepleriyle uzun süredir evde tıkılmış biri olarak bu yazılarınızı okumak benim nasıl içimi ferahlatıyor anlatamam. Ben de orada geziyorum sanki :)
YanıtlaSilYa böyle geri dönüş almak beni çok mutlu ediyor, zira bazen çok mu fotoğraf koyup sıkıyorum gibi bir duyguya kapılmıyor değilim. O zaman sizi sanal da olsa gezdirmeye devam :)
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilSayenizde altı, yedi sene önce yaptığımız Antalya seyahatini, Kaleiçi'ni yeniden yaşadım. İlk fotoğraftaki binayı çok iyi hatırlıyorum. Ben de fotoğraflamıştım. Yivli Minare'yi çok beğenmiştim. Tekeli Mehmet Paşa Camii'ni ise karanlıkta çekmeye çalışmıştım. Ama grenli çıktığı için elimde doğru düzgün bir fotoğrafı olamamıştı. Tadı damağımda harika bir Kaleiçi gezisi oldu. Sağolun, varolun :)
YanıtlaSilYine bekleriz Peyman Hanımcığım ama baharlarda, sakın ha yaza niyet etmeyin, eziyet zira :)Kaleiçi bir derya, 40 yıldır bu sehirdeyim, hala her gidişimde farklı bir sokağını keşfederim ve çok severim. İnşallah bir gün birlikte de gezeriz. Sevgiler...
Sil