Dün sanatla dolu bir gün geçirdim ve gündemi dert etmeden dilediğimizce yaşadığımız eski günlerin ne kadar büyük bir lüks olduğunu anladım. En sevdiğin şeyleri yaparken bile içinde bir huzursuzluk hep varsa yeterince mutlu olamıyorsun, yine de hayata karışmak, rutinlerimizden vazgeçmemek zorundayız. Birkaç gün önce John Berger'in son kitabı "Hoşbeş"i okudum. Rosa Luxemburg için yazdığı sayfalarda Rosa'nın bir mektubundan alıntı vardı, paylaşmak istiyorum:
"O halde insan kalmaya bak. Temel mesele insan olmak. Bu ise kararlı, dürüst ve neşeli olmak demek, evet, herkese ve her şeye rağmen neşeli olmak, çünkü sızlanmak zayıfların işidir. İnsan olmak demek, gerektiğinde tüm hayatını seve seve "kaderin büyük terazisi"ne koymak, fakat aynı anda her aydınlık güne ve her güzel buluta sevinmek demektir."
Her güzel buluta sevinmeye devam o zaman.
Dün biri gündüz gözüyle, biri akşam vakti iki rüya gördüm, hem de uyanıkken. Biri Devlet Tiyatrosu sahnesinde "İbişin Rüyası", diğeri ise Opera Sahnesi'nde "Kış Rüyası" idi. "İbiş'in Rüyası" malum, oldukça bilinen yerli oyunlarımızdan biri, zamanında TV'de dizi olarak yayınlanmışlığı bile vardır. Tiyatronun ilk yıllarını, Nuran Tiyatrosu'nu, onun başındaki Nahit Bey'i anlatan, yer yer Darülbedayi'ye ve Muhsin Ertuğrul'a dokunduran, gerçek hayatla kurmacayı karıştıran (Nahit-Naşit, Nuran Tiyatrosu-Turan Tiyatrosu) hem eğlenceli, hem hüzünlü bir oyundu. Allah için oyuncular oyunun hakkını vermişti, biz de bu eski ama yıpranmamış oyunu keyifle izledik. Akşamki konser ise gerçek anlamda bir kış rüyası idi. Opera orkestrasının 8 çello sanatçısına eşlik eden kontrbas, klarinet, arp, ud, kanun ve perküsyon eşliğinde üç opera sanatçısından şahane yorumlar dinledik. Yer yer de bu yorumlara bale gösterileri eşlik etti. Şahsen ben hafiften esrimiş bir şekilden ayrıldım salondan, devamını diliyoruz. Sanat en güzel sağaltıcı çünkü.
Çelınca gelecek olursak, 6. günün 6. sorusu şöyle:
-Hatırladığın en eski anını anlatır mısın?
Benim gibi gerekli gereksiz her ayrıntıyı hafızasına itinayla tıkmış ve gerektiğinde kolayca bulup çıkaran bir insan evladı için çelincın en kolay sorusu olabilir. Zaman zaman yorsa da bana bahşedildiği için mutlu olduğum ve ölene kadar benimle kalmasını istediğim bir özelliğim bu. Şu fotoğrafı koyayım öncelikle, sonra anlatayım:
Kendimi bildim bileli bu fotoğrafa ne zaman baksam yemyeşil otlar ve annemin bana doğru uzanan eli geldi gözümün önüne. Bir yaşından daha küçük olduğum ve o yaşta bir şey hatırlamamın ne kadar zor hatta imkansız olduğu düşünülürse bunun kendimce uydurduğum bir hayal olduğu konusunda açık kapı bırakmak isterim. Ama o el, annemin bilezikleri şıngırdayan ve muhtemelen düşmemi engellemek için bana doğru uzanmış eli bu fotoğrafın ayrılmaz parçası haline dönüştüğüne göre küçük de olsa bir gerçeklik payı vardır diye düşünmekteyim.
Haydi yukarıdakini anıdan saymayalım madem, bu anlatacağım teyit edilmiştir. 2,5-3 yaş civarındayım. Konya'nın Karapınar ilçesinde yaşıyoruz babamın işi gereği. İki katlı bir evin (o evin üst katında oturduğumuzu öğreniyorum sonradan) önündeki taşlık bir yerde bir grup çocuk oynuyoruz. Taş dediysem çakıl taşı değil, bayağı inşaatlarda kullanılan koca koca taşlar. Civcivler kaçmış o taşların arasına ve onları arıyoruz. Derken benim ayak kayıyor ve düşüp alnımı, tam kaşımın üstünde bir yeri, o taşlardan birinin sivri yerine çarpıyorum. Gerisi meçhul ama kaşımın üstündeki yara izi o güne vurulmuş bir mühür gibi hala benimle.
Çelınç düzenleyenleriniz çok, Pazar gününüz güzel olsun...
Bu çelincı kim düzenlemişse iyi etmiş vallahi. Bloglara şenlik havası geldi. Her biriciğinize teker teker uğrayıp hem okuyorum hem de yorum yazıyorum. Son günlerin blog yazma hızından memnunum. Sanki yitirilmekte olan bir şeye sahip çıkıyormuşuz hissi doğuyor içimde. Madem her şeye sahip çıkamıyoruz. Bari buna çıkalım diyorum.
YanıtlaSilve sen o yara izinden öpüyorum Leylağım.
ne güzel ve duygulu anılar
YanıtlaSilöpüyorum seni güzel kadın
Ve buluta sevinen kadını döüp öldürdüler bu dünyada..
YanıtlaSilBenim iki kaşımın arasında var öyle bir yara izi.. ayni mekanizma ile.. bahçede taş üzerine düserek edinilmiş..hahayt ondan da kardeş çıktık... ikimiz birden sevinebiliriz.. göge bakalım....
Atalet