Sabah dilimde şu şarkıyla uyandım:
"Karac'oğlan der ki kendim öleyim
Coşkun sular gibi bendim döveyim
Güzel sevme derler nasıl sevmeyim
Sevsem öldürürler, sevmesem öldüm"
Bizim gençliğimizde yoğun bir Anadolu pop furyası vardı, türküler modernize edilip edilip uzun saçlı şarkıcılar tarafından elektro gitar eşliğinde söylenirdi. Bunu Cem Karaca mı söylerdi bilemedim şimdi ama güzeldi yav. Şarkıyı kendi kendime söylerken bir haftadır blogla ilgilenmediğim geldi aklıma, yazsam dedim, yazmasam dedim, yazsam öldürürler, yazmasan öldüm dedim, ardından ağzını hayra aç dedim, üşenme yaz dedim, yaz yaz derken yaz geçti dedim, dedim de dedim. Baktım giderek saçmalıyorum, bari yazayım dedim.
Geçen haftaya damgasını bir hayalet fare vurdu, vurdu ki ne vurdu. Hafta ortasıydı sanırım, uzandığım kanepede elimde kitap, TV'den gelen sesleri ninni farzederek uyuyup kalmışım, "bari gidip yerime yatayım" dedim ve uykulu gözlerle banyoya yöneldim, içeri dalar dalmaz o uykulu gözler faltaşı gibi açıldı. Zira duşakabinin hemen yanındaki fayansın üzerinde zeytin çekirdeği boyutunda, siyah renkli bir "tanımlanamayan duran nesne" vardı. Hemen bilirkişi olarak koca çağrıldı, yapılan incelemeler sonucunda kendisinin fare-hem de bayağı iri kıyım bir fare-pisliği olduğuna karar verildi. Ben sinirden tir tir titrerken daha derin incelemeye geçildi, mevcut nesnenin yanındaki rafta devrilmiş birtakım şişeler saptandı. Peki ama nereden gelmişti ve neredeydi arkadaş? O sırada gözüme havalandırma boşluğuna açılan küçük pencere ilişti, sinek teliyle kaplandığı için sürekli açık durur. Kanadı iyice açtığımızda gördüğümüz on santimlik delik istenmeyen misafirin hangi kanaldan banyoya zuhur ettiğini apaçık ortaya koydu, sinek telini kemirmiş ve dalmış içeriye. Uyku falan hakgetire tabii ki bundan sonra. Elimizde fener bilumum dip köşe arandıysa da herhangi bir ipcuna rastlanamadı. Çaresiz alınacak tüm tedbirleri ertesi güne bırakıp yattık ama gel de rahat uyu, sabaha kadar malum yaratıktan gelebilecek olası çıtırtılara kulak kabarttım. Ertesi gün ilk iş kocaman bir peynir dilimiyle süslediğimiz kapanı kurduk, bütün odalarda fare pisliği araması yaptık ama yoktu. Sonra banyo ve tuvaletteki havalandırma pencerelerine panjur taktırmak için bir pimapenciye uğradık Adam güldü, onu da kemiriyorlar, zahmet etmeyin, en garantilisi kümes teli dedi. Aldık kümes telini, ellerimizi dele dele kestik ve saatler süren bir çabayla her iki pencereye de çaktık. Mubarek ağaç değil beton sanırsın, çivi falan işlemiyor, hem benim hem kocanın ellerinde hala geçmeyen delikler var :) Pencereler mühürlendi, her gün birkaç kez pislik kontrolü yapılıyor, bulunamıyor. Kapandaki peynir hala duruyor, tıkırtı yok. Anladık ki pek fazla kalmamış bizim davetsiz misafir, banyomuzu beslenme bakımından yetersiz görmüş olacak ki geldiği yoldan gerisin geri dönmüş. Nisbeten rahatladım artık, her ne kadar hala banyoya dalmadan önce kafamı sokup mıntıka kontrolü yapıyorsam da evde olmadığından emin olmaya başladım. Gerçi kapan duruyor, birkaç gün daha duracak tedbiren ama minnacık bir farenin verdiği huzursuzluk anlatılır gibi değil.
Farenin defolup gittiğinden emin olunca moral düzeltmeye çıktım, Antalya'nın güzelim Beydağlarına baka baka yudumladım kahvemi. Gitsin fareler, gelsin kahveler :)
"Fa" ve "re"nin sadece notalarda olması dileğiyle...
Son yorum süpermiş.
YanıtlaSilSon kare de öyle. Kartpostal gibi.
https://www.youtube.com/watch?v=elLhs2j95mM keyifle dinleyin:)))
YanıtlaSilÇenebaz
Bir zamanlar bizim eve duvarını delip gelmişlerdi kendileri. Hemde minicik bir şeydi. Ev 7nci kattı. Dışarı ile hiçbir bağlantısı olmayan bir odanın, üstelikte benim yatak odamın duvarından. Ne gıcık bir durumdur o bilirim. Her gece;acaba gitti mi, acaba bir daha gelir mi diye uykuyu kaçırmıştım.
YanıtlaSilgeçmiş olsun, geçen hafta ben de bir fare korkusu atlattım: buzdolabının oradan ciyk ciyk ciyk diye sesler geliyordu, ahan da fare girdi, tam da gece, aynı benim de gözlerden uyku akıyor, bir anda doğruldum, sonra yok ya, o buzdolabı çalışırken gıcırdama sesidir diye yattım. Geçen akşam tam yatıcam, salondan bir hışırtı, gene panik, ay yoksa geçen günkü gerçek fare miydi diye, hışırtılar devam etti, ödüm patladı, bende bilirkişi filan da yok, ne mücadele verirsem tek başıma, hışır hışır, ay naylonun içinden bir şey buldu yiyor diye, en sonunda patırt diye sandalyeden ampullerin kartonunun durduğu naylon düştü. Fare mare değilmiş. Naylon ağır ağır düşmüş...Peh.
YanıtlaSilHahaha :) Başka Fa ve re tanımam diyorsun. Ben duysam da onları da tanımam:)
YanıtlaSil