Kasım ayını neredeyse bitirdik bitireceğiz, yeni yıl yaklaşıyor. Her seferinde umutla karşılıyor, meyus bir şekilde yolcu ediyoruz, "aman tez git, yenisi iyi gelsin" diyerek ama yıl bu elinden ne gelir ki, kendine ne kodlandıysa onu gerçekleştiriyor. "Umudu dürt/Umutsuzluğu yatıştır" demiş ya Edip Cansever, vardır ustanın bir bildiği, izinden gidelim, güne biraz renk, biraz umut katalım.
Bilenler bilir, birkaç yıldır Fransa'da yaşayan sevgili blogger arkadaşımız Beste ile kendi yarattığımız bir geleneği sürdürüyoruz. Yeni yıl öncesi Beste'nin tarifi ile "Kahveli portakal likörü" yapıyor ve yeni yıla girmeden, hepimiz aynı günde belirlediğimiz temaya uygun dileğimize kadeh kaldırıyoruz. (Bestenin tarif verdiği sayfasına buradan ulaşabilirsiniz) Bu yılki dileğimizi henüz tesbit etmedik ama ülkemizde barış ve huzur temalı olması yüksek olasılık. Ben bugün kolları sıvadım ve likörümü yaptım, yeni yıl öncesi açılmak üzere uykuya bıraktım. Eski takipçilerimin çoğu biliyordur nasıl yapıldığını ama bilmeyenler ve yeniler için tarif ve ilk yaptığımızda uydurduğum öykü aşağıda, haydi yapacaklara kolay gelsin:
Malzemeler basit; 2 adet portakala ihtiyacımız var, mumsuz olmasına özen gösterin, bahçeden koparma imkanınız varsa en güzeli. Aslında portakal sayısı kavanozunuza göre değişir, 1 de olabilir, 3 de ama genelde en uygun sayı 2 oluyor. Diğer ana malzememiz bir miktar kavrulmuş çekirdek kahve. Sakın gidip de yarım kilo falan almayın. Ben 5 yıl önce aldığım 250 gramı hala kullanıyorum, önümüzdeki yıla da yeter büyük olasılıkla. Üçüncü malzememiz votka. Genellikle 2 portakalın sığacağı kavanoza 70'lik votka tam denk geliyor ama daha küçük kavanoz ve tek portakal kullanacaksanız 35'lik şişe de yetebilir, önemli olan votkanın portakalın üstünü tamamen örtmesi. Son olarak beyaz ve esmer şeker, ben çok tatlı sevmediğim için her birinden 2 şer kaşık hesabıyla 4 kaşık şeker kullanıyorum bu malzemeye. Tabii bir de ağzından portakalın sığacağı ve kapağı sıkıca kapanan bir kavanoza ihtiyacınız olacak.
Şimdi gelelim likörün yapımına: 2 adet portakalı kabuklarını fazla hırpalamadan iyice yıkayıp kuruluyoruz. Ben bu işi hiç kullanılmamış plastik bulaşık teliyle yapıyorum. Sonra her bir portakalın üstüne ucu sivri bir bıçakla 40 adet delik açıyoruz. Neden 40 demeyin, tarif böyle ama ben aykırıyım diyorsanız 41,5 delik açın, hem nazar değmez 😀 Sonra her bir deliğe birer kahve tanesi yerleştiriyoruz. Fotoğraf işlemi tarif ediyor zaten. Ardından kavanozumuzun dibine 2 yemek kaşığı beyaz şeker döşüyoruz, üstüne de 2 yemek kaşığı esmer şeker ilave ediyoruz. Sırayı şaşırmayalım zira esmer beyazdan daha çabuk eridiği için üstte olması gerekiyor. Sonra da portakallarımızı yerleştiriyoruz. Portakalların üstünü kapatacak kadar votka ekliyoruz, 2 yemek kaşığı kahve tanesini daha kavanoza aktarıp ağzını sıkıca kapatıyoruz.
Likörümüz pijamalarını giydi, uykuya yatmaya hazır. Loş bir yere (karanlık daha da iyi olur) koyuyor ve arada şekerin erimesi için sallıyoruz. Genelde sallamaya gerek kalmadan bir hafta içinde falan eriyor ama bazı şekerler inatçı çıkabiliyor. Üç hafta ile bir ay arasında içilebilecek duruma geliyor. Ben genelde 1 ay bekletiyorum. Sonra süzüyor, istediğiniz bir şişeye aktarıyor ve ikrama geçmeden önce bizimle birlikte belirlediğimiz temaya kadeh kaldırıyorsunuz. Şimdidenr afiyet olsun.
Bir konuya açıklık getireyim. Ben likörde çok şekerli tad sevmiyorum, normal tariften daha az şeker kullanıyorum. Şekerli seviyorsanız miktarı arttırabilir ya da arada tadına bakıp şeker ilavesi yapabilirsiniz.
Likörü ilk yaptığım zaman portakallara ve kahvelere eğlenceli bir öykü uydurmuştum, okumayanlar ve tekrar okumak isteyenler için aşağıda:
"Sabah mutfaktan gelen seslerle
uyandım, apar topar daldım içeri "ne oluyor?" diye. Baktım kahve
taneleri neredeyse pankart açıp yürüyüş başlatmak üzereler. "Derdiniz ne
sizin yahu?" dedim, "daha kargalar kahvaltısını etmeden çıngar
çıkarmışsınız". İçlerinden en toraman olanı attı kendini ortaya,
"Mutsuzuz" dedi, "doğduğumuz, büyüdüğümüz topraklardan koparılıp
getirildik bu gurbet ellere, büyük büyük dedelerimizden beri size hizmet
edip dururuz. Biraz daha düzgün hayat şartlarını hakediyoruz. Daracık,
havasız, ışıksız bir hücreye kapattınız bizi, sıkış-tepiş geçiyor
ömrümüz". Düşündüm, haksız sayılmazlar, ayrıca ben iyi bir işverenim,
bana hizmet edenleri gözetirim. "Nedir arzunuz?" diye sordum, portakal
bahçeleri içindeki bir toplu konutta birlikte yaşamak istediklerini
belirttiler. İşi gücü bıraktım, 40 daireli bir apartmana yerleştirdim
aynen söyledikleri gibi portakal kokan. "Oh, bu sorunu da çözdük" diye
kahvaltımı etmeye gidiyordum ki yine çığrışmaya başladılar. "Şimdi ne
oldu?" dedim, "Efkarlıyız apla" dediler, "vatan hasreti çekiyoruz,
nerede o Kolombiya'nın mor sümbüllü bağları, kekik kokulu dağları",
ardından da hep birlikte ağlamaya başladılar. Yüreğim elvermedi o
vaziyette bırakmaya, "Yürüyün la" dedim "düşün ardıma".
Götürdüm bir meyhaneye salıverdim cümlesini. Alkolün içinde boğulsunlar, içip içip dağıtsınlar keratalar. Bir ay sonra gider, toplar getiririm hepiciğini..."
Yahu sen benim yakınlarımda otursan ne olur? İçer, içer güleriz. Olmaz mı?
YanıtlaSilHikâye çok tatlı, sen de öyle, eline sağlık. ;)
YanıtlaSilRenklere bayıldım, kahveleri ne güzel yerleştirmişsin. Tadını merak ettim ama yapmaya üşendim iyi mi :P
YanıtlaSilNu yol kesinlikle yapıcam. ☺☺
YanıtlaSilBu 3. Yıl. Yapmasam da 3 yıldır şahit oluyorum... dileklerinin gerçekleşmesi dileğiyle nurşen ablacım....iyi dileklere ihtiyacımız var...
YanıtlaSilHikâyelerinize bayılıyorum. Badi badi yürüyen küçük kahverengi kahve taneleri sıra geçidine girdiler gözümün önünde. Tam alkole gark etmişken, canım portakallı kahve likörü çekti. İlk yıl yapmıştım ben de sizin tarifinizle. Noelde yapılan kurabiyeler gibi yılbaşı gelenekseli likörden yapasım geldi. Sevgilerimle...
YanıtlaSil