Bir ayı daha geride bıraktık, Ekim nasıl geçti anlayamadım bile, film festivali bu aya tüm ağırlığını koydu ve bu nedenle kitap okuma hızım da biraz düştü, yine de 7 kitapla çok geride kalmış sayılmam. Gelelim neler okuduğuma:
-Ayın ilk kitabı biraz talihsiz bir kitaptı, Care Santos'tan "Barselona Kadınları". Ankara'da son Dost Kitabevi ziyaretimde almış ve orada okumaya başlamıştım. Henüz Eylül ortalarıydı. Lakin mantolama telaşesi, Antalya'ya dönüş hazırlıkları, bayram, seyran, çocuklarla vakit geçirme derken süründü durdu elimde. Eylül biterken henüz 100 sayfaya ulaşamamıştım bile. O kadar çok elime alıp alıp bırakmıştım ki yeniden okumaya başladığımda öncekileri unutmuş oluyor, al baştan yapıyordum. Açıkcası kitap bana, ben kitaba karşılıklı eziyet ettik. Ekim ayının ilk haftasında nihayet bitirdiğimde derin bir "Oh" çektim desem yalan olmaz. Çok da sevemedim açıkcası, belki de bu ara verme hallerinden kaynaklıdır. Barselona'lı ünlü bir ressam ve ailesinden hareketle yazılmış bir kitap, arada resimlerle ilgili teknik bilgiler, gazete haberleri falan ekleniyor konu aralarına, bu da insanı uzaklaştırıyor romanın akışından. Kısacası "Tavsiye eder misiniz?" diye sorarsanız, "Yorulmayın" derim.
-Agota Kristof'un "Büyük Defter", "Kanıt" ve "Üçüncü Yalan" üçlemesini çok aramış ancak kitapçılarda bulamamıştım, sağolsun bir arkadaş pdf olarak yolladı, bilgisayardan okudum. Etkileyici bir üçleme idi. Yazarın diğer kitabı "Dün"ü bu yaz Ankara'da YKY Kitabevinde bulup almıştım. Okumak Ekim başına kısmet oldu. Köyünde annesiyle yaşayıp yoksul bir hayat süren Tobias bir gün oradan kaçıp başka bir ülkeye sığınır, adını, geçmişini saklar, değiştirir ve yeni bir hayata atılır, yazar olma hayalleri kurar ve günün birinde çocukluk aşkına rastlar. Küçük ama dolu bir kitap "Dün". Üçleme kadar olmasa da etkileyici...
-Bu aralar blog ve instagram aleminde en çok sözü edilen kitap "Körburun". Bugüne kadar Hikmet Hükümenoğlu'ndan hiç kitap okumamıştım, madem bu kadar ünlendi, "Körburun" ile başlayayım dedim. Oldukça kalın ve küçük puntolu bir kitap, tam da festival zamanına denk gelince az kalsın akibeti "Barselona Kadınları"na dönecekti. Aynı onun gibi bu da yılın elimde en çok oyalanan kitapları arasına girdi. Konu Prens adalarının en küçüğünde geçiyor. Böyle bir ada gerçekten var mı, bilmiyorum, sonuçta İstanbullu değilim, kurgu da olabilir, gerçek de. Hemen hemen tamamı adada geçen öyküde çok kahraman, çok olay var. Öyle ki bazen birbirine karışıyor. Kitabın girişinde sözü edilen öğretmen, çocuk, abla bir daha ancak finalde iki üç satırla karşımıza çıktı. Yaklaşık 40 yıllık bir süreci kapsıyor olaylar zinciri. Kahramanlardan hiçbirini sevmedim. Belki biraz "deli" olarak kabul edilen ama bence kitaptaki en akıllı kişi olan Neriman ablaya yakınlık duymuş olabilirim. Onca olay kitaba sığdırılmaya çalışılınca bunaldım, sıkıldım, kafam karıştı. Hasılı çoğunluğun aksine kitaba bayılmadım, hatta sevemedim bile. Evet kötü değildi ama ne bileyim beni etkilemedi. Yolu açık olsun...
-Şükrü Erbaş en sevdiğim şairlerden biridir. Her bir şiirini sevip okşamak isterim, o derece. Son kitabı "Yaşıyoruz Sessizce" karısının ölümü üzerine yazdığı şiirlerin toplandığı bir kitap, acı kokan bir buket, bir yas senfonisi. Hemen her şiirde gözyaşlarımı zor tuttum, çoğunda tutamadım bile. Hatice hanım huzurla uyusun dilerim, keşke her insan bu kadar güzel hatırlansa.
-"Kuşlar Yasına Gider" bugüne kadar okuduğum Hasan Ali Toptaş kitaplarından biraz farklı bir çizgide. Bu da "Yaşıyoruz Sessizce" gibi bir anma kitabı, babaya adanmış bir yazar ağıdı. Şiirli bir dille yazılmış hüzünlü bir kitap. Hasan Ali Toptaş'ın dili çamurlu bir taşı mücevhere çeviriyor bazen. Okunası...
-Tayfun Pirselimoğlu'nu ilk kitabı "Çöl Masalları" ile tanımıştım, tadı hala damağımdadır o kitabın. Sonra diğerlerini de okudum, yeni kitabı "Berber"i de hevesle aldım. Berberlik yapan bir kiralık katilin öyküsünde kara bir kitap yazmış Pirselimoğlu. Tehlikeli ve tuhaf kişiler, ne idüğü belirsiz ilişkiler, bitmeyen bir kış, beklenen bir kıyamet ve daha bir sürü tekinsiz olay var kitapta, adeta bir distopya. Bu türü sevmesem de Tayfun Pirselimoğlu yazarsa okurum ama siz ilk kez okuyacaksanız "Çöl Masalları" ile başlayın derim.
-Ve ucu ucuna Ekimin son günü bitirilmiş bir anı kitabı, Gülriz Sururi'den "Zefiros, Ebedi Gençlik Rüzgarı". Zefiros karayel demekmiş, ebedi gençliği simgelermiş. Gülriz Sururi için pek yanlış bir benzetme sayılmaz. Sanatçının yıllar önce ilk anı kitabı "Kıldan İnce Kılıçtan Keskince"yi bir dişçi ziyareti öncesinde aynı binadaki bir kitapçıdan almış, sıra bana gelene kadar 30 sayfasını okuyuvermiştim. "Gül hanım, gül hanım, gül dibine gel hanım" diye başlayan girişi hala aklımdadır. Anı türünü çok seven, tiyatroya tutkun biri olarak kitaba bayılmıştım, sanırım 2-3 kez okumuşluğum vardır. Yıllar sonra anıların devamı "Bir An Gelir" adıyla çıktı, onu da aynı ilgiyle okudum. 3. kitap "Zefiros" da sanatçının yakın dönem kültür ve sanat hayatını, tiyatroyu ve kendi kişisel ilişkilerini anlattğı bir kitap, diğerleri kadar olmasa da sevdim. Anı okumayı ve tiyatroyu seviyorsanız okuyun derim ama önce eğer okumadıysanız ilk iki kitaptan başlayarak.
Kasım kitaplarında görüşmek dileğiyle sağlıcakla kalın...
Her şeye rağmen fena bir ay sayılmaz. Onca koşuşturmanı da düşünürsek. Okunmayı bekleyen kitaplar evin her yanına yığılmış vaziyette. Ne aldığımı bile unutuyorum. Alırken pek bir hevesle aldığım canım kitaplarım araya uzun mesafeler girince bir kenarda kalıveriyor. Sonra da etrafta ben ne okusam şimdi diye gezinip duruyorum. Zelda'cığımın yazdığı tek romanı okuyorum şu aralar. Hayatıyla ilgili bir dolu şeyi başka kitapların satır aralarında daha önce okumamış olsam kitapta yazılanları anlamlandıramam herhalde. Çoğu yeri otobiyografik olduğundan ara boşlukları kendim dolduruyorum. Yine de Ekim ayının son günlerine keyifle eşlik etti kitap.
YanıtlaSilBizden haberler böyle Leylağım :)
Aylık okuma serüveninizi okumayı çok seviyorum. Sizden yeni yazarlar, yeni kitaplar öğreniyorum.
YanıtlaSilKeyifli ve verimli okumalarınız olsun.
Sevgilerimle.
Çöl Masalları kitabını merak ettim :)
YanıtlaSilBu seriler iyi oldu, Körburun'dan okumadan soğudum ben de :P
Aklım fena halde Gülriz Hanım'ın kitabında. Fuarı bekliyorum almak için. İlk otobiyografisini ben de bayıla bayıla okumuştum. İkincisini almadan önce ben de tekrar okumak istiyorum sizin gibi.
YanıtlaSilSevgiler Leylak Dalı...