Ankara'dan döndüğümüzden beri bizim ev bir ustalar cennetine dönüştü. Herbiri birbirinden yetenekli(!), kibar ve sözünün eri tamircilerin biri gidip biri geliyor. İlk gelen Kemal Sunal'a benziyordu, çok suratsızdı, durmadan çalan telefonu Hekimoğlu ezgisiyle zırlıyordu. Karadenizli değil Antalyalı olduğunu kendisine sorarak test edip onayladık. Fazla uzatmadan işi yaptı, lakin değiştirdiği rezervuar 15 gün sürekli su kaçırınca bir kez daha geldi ve kabahati malzemeye yükleyip gitti. Yeni bir tane bulduk. Bu defaki İlyas Salman'a benziyordu, daha az suratsız ve daha becerikliydi. 15 dakikada sorunu çözdü, kabahatin malzemede değil telefonu Hekimoğlu çalan çakma Kemal Sunal'da olduğu anlaşıldı. Banyoyu düzene soktuk diye düşünürken dün anlaşıldı ki pencere camlarının macunlarının yenilenmesi gerekli. Bu sabah erkenden gelenler iki kişiydiler, Blues Brothers kıvamındaydılar, elleri çabuk fakat pis çalışmaktaydılar. Onlar çerçevelerin dışına çıkıp eski macunları kazıdıkça ben korkudan içeri odalara kaçtım. En ürktüğüm şeydir, temizlikçi kadınların ya da bu tür ustaların pencereyle uğraşırken bir kazaya uğramaları olasılığı. Neyse kazasız, sorunsuz çalışma bitti, ustalar gitti. Sonra vah bana vahlar bana. Sil, süpür, kazı, toz al, yıka, pakla. Zaten keyifsiz olan bünye karşılıklı açık kapıların arasında iyice cereyanda kalıp farenjiti azdırdı. İşi bitirdim lakin benim işim de bitti. Boğazım zımpara kağıdıyla törpülenmekte. Çare olarak "kaynar" da denilen lohusa şerbetinden yapıp içtim. Görünüşü de, tadı da pek güzel. Tek kusuru şekerinin biraz fazla oluşu, eh o kadarı kadı kızında da olur. O kırmızılığı yanda görülen kızamık şekeri sağlıyor, içine bir parça cumburlop:) Küçükken şekerci dükkanlarının vitrininde görür, tadını ve ne işe yaradığını pek merak ederdim. Kızamığı çok küçükken geçirip hiç hatırlamadığım için kızamık şekerinden de nasiplenmemişim belli ki, tadına bakmak ruhumdaki çocuğa bu yaşta kısmetmiş.
Şimdi bu yorucu günün ardından temizlenip paklanmış evimde elime kitabımı alıp ayaklarımı uzatmak istiyorum müsaadenizle. Bu defa çay eşlik edecek okuma hallerime, şu Doğadan'ın portakal çiçeği kokulu beyaz çayı, pek şükela birşey kendisi. Bu uyduruk şükela lafını da kullandım ya pek iyi ettim, haydi eyvallah:)
Öncelikle çok geçmiş olsun. Kızamık şekerini görünce, benim ufacıkken bir Ankara gezimizde kızamık olduğum aklıma geldi. Babamın teyzesindeydik ve babamın kuzenleri sekiz-on tane vardı. Sonra dayısının çocukları falan:))) Popoma yediğim iğneler hariç, pek bir havalıydı kızamığım. Üzerinden yıllar geçse de iğneci karşısında sergilediğim edepsiz halleri hala anlatır dururlar...
YanıtlaSilSenin şeker bana Ankara havasıyla geldi yani:)
İşlerin bitimi ve duyulan o doyumsuz ferahlık hissi ne güzeldir. Keyfin bol olsun.
YanıtlaSilAy canım benim. Pek severim bu sözünün eri(!) takımıyla hırlaşmayı, keşke ben olaydım karşılarında.
YanıtlaSilUmarım şimdi, faranjit zıkkımı ile aranız daha iyidir benim pek fena. Göçebe hayatına razı gelmiştim ama yok artık arsızlar yerleşik hale geçti.
Huzur ve sağlık dolu bir gece diliyorum size Örtmenim.
Ben hayal meyal hatırlıyorum, kızamık olduğumu ... Tek aklımda kalan elime tutuşturulan kızamık şekeri...Bir de annemin bana eğilmiş hali...
YanıtlaSilBeyaz çayı bizde sevdik , gerçekten de pek şükela...
öPTÜM GİTTİM
Cok gecmis olsun...
YanıtlaSilgecmis olsun ablacim. kizamik sekeri cocukluguma goturdu beni birden, sekeri goruverince iylesesim gelmemisti, ne guzel hastalikmis bu diye gecirmistim kafamdan, cocukluk iste :))
YanıtlaSilGeçmiş olsun ben kızamık şekerini ve beyaz çayı hiç denemedim aklımda bulunsun denemek isterim
YanıtlaSilhem tamirat işleri hem de faranjitin iin geçmiş olsun. kızamık şekeri diye bir şeyi ilk kez duyuyorum. neler öğrneceğim daha şu hayatta.
YanıtlaSilçok geçmiş olsun canım, ustalara da geçirmişler olsun:)
YanıtlaSilkızamık şekerini ne gördüm ne duydum, ne güzel oldu senden öğrendim.