Sabah alelusül yaptığım bir kahvaltıdan sonra Tahsin Yücel ile birlikte balkona attım kendimi. Günlerden beri ilk kez dağların silüeti net olarak görünüyordu, bu Antalya dilinde nem olmadığı anlamına gelir ve ferahlatıcı bir durumdur. Akvaryumda balığa dönmüştük geçen hafta, nefes almakta zorlanır olmuştuk. Mayıs başında böyleyse yaz günlerini düşünmek bile istemiyorum, bu durumda tek yol: Ankara.
Hafif hafif esen rüzgârdan mutlu kitabımı elime aldım ama gözüm kaldırımda boy veren çınar ağacımıza takıldı. Apartmanımızla yaşıttır kendisi, inşaatın bitiminden 1-2 ay sonra minicik bir fidan olarak dikilmiş ve geçen yıl 3.kattaki balkonumuza değmeye başlamıştı yaprakları. Ankara'dan dönerken iyice uzadığını ve kahvaltı yaparken kıpırdaşıp duran yapraklarını seyredeceğimi hayal ederek gelmiştim ki beni bir sürpriz karşıladı. Yokluğumuzda bir güzel budamışlar ağacımızı, niyet kötü değil tabii ki, gelişsin diye yapılmış ama ben yine de mahzun oldum, küçülmüş kalmış koca ağaç. Şimdi yamalı asfaltın çirkinliğini örten tazecik, yeşil yapraklarına bakarak avunuyorum yukarıdan.
Çınara bakarken gördüm karşı apartmanın balkonunda asılı çamaşırları; fıstık yeşili lastikli bir çarşaf ve süslü mü süslü bir pike. Beyaz pikenin etrafı bir karış eninde mor bir kumaşla çevrelenmiş ve ek yerlerine kalın bir güpür dantel dikilmiş. Aynı dantel pikenin başucuna geçirilmiş, kaneviçeyle mor çiçekler işlenmiş enli başlıkta da var. Öylesine karmaşık bir süsleme yani. Eğer o fıstık yeşili çarşafla kullanıyorlarsa çok uyumsuz olduğunu düşünürken yan balkona çıkan adama ilişti gözüm. Uzun yıllardır o dairede oturan bu adamı en son gördüğümde saçları vardı, göbeği yoktu. Şimdi göbeği var, saçları yok. Demek ki uzun süredir rastlaşmamışız.
Tekrar kitaba dönmüştüm ki aşağıdan geçen kadını takibe aldım bu defa da. Ufak-tefek, kavruk, saçlarını arkadan düğümlediği kırmızı bir yazma ile bağlamış, yorgun, bezgin yürüyen bir kadındı bu. Elindeki içinde iki ekmek, bir demet maydanoz ve bir paket margarin olan poşeti sallayarak geçip gitti. Omlet yapacağını düşündüm kahvaltıya sonra baktım bizim apartmanın yan tarafındaki asmadan yaprak koparıyor, anlaşıldı ki öğlen ya da akşam yemeğine sarma var. Gidip ortak olsam mı ki, ne de olsa yapraklar bizim asmadan. Ya da o kadar uzağa gerek yok, zemin kattaki dükkanın sahibi emlakçi, eşi ve misafirleriyle çınarın dibine attıkları taburelere oturmuş sabah kahvelerini yudumlamaktalar. İnsem bir kahve de bana yaparlar herhalde.
Sarma, kahve hayalleri kurarken bir sayfa bile okuyamadığımı farketmişsinizdir. Halbuki 120. sayfayı buldum dün günboyu okuyarak. Mirasyedi Selami Bey ve hayatını vakfettiği kitabı "Serencam" iyi gidiyor. Hatta kitap yazıldı bitti, basacak yayınevi arayışları başladı. Kolay değil 28 dosyalık bir kitabı tek ciltte toplatmak istiyor Selami Bey, bakalım ne yapacak.
Şimdi toparlanma vaktidir, çıkıp Antalya güneşine dayanamadığı için yıkamak üzere attığım makineden lime lime çıkan güneşliklerimin yenilerini sipariş etmem gerek. Şimdilik kalın sağlıcakla, haftanız güzel geçsin.
Hafif hafif esen rüzgârdan mutlu kitabımı elime aldım ama gözüm kaldırımda boy veren çınar ağacımıza takıldı. Apartmanımızla yaşıttır kendisi, inşaatın bitiminden 1-2 ay sonra minicik bir fidan olarak dikilmiş ve geçen yıl 3.kattaki balkonumuza değmeye başlamıştı yaprakları. Ankara'dan dönerken iyice uzadığını ve kahvaltı yaparken kıpırdaşıp duran yapraklarını seyredeceğimi hayal ederek gelmiştim ki beni bir sürpriz karşıladı. Yokluğumuzda bir güzel budamışlar ağacımızı, niyet kötü değil tabii ki, gelişsin diye yapılmış ama ben yine de mahzun oldum, küçülmüş kalmış koca ağaç. Şimdi yamalı asfaltın çirkinliğini örten tazecik, yeşil yapraklarına bakarak avunuyorum yukarıdan.
Çınara bakarken gördüm karşı apartmanın balkonunda asılı çamaşırları; fıstık yeşili lastikli bir çarşaf ve süslü mü süslü bir pike. Beyaz pikenin etrafı bir karış eninde mor bir kumaşla çevrelenmiş ve ek yerlerine kalın bir güpür dantel dikilmiş. Aynı dantel pikenin başucuna geçirilmiş, kaneviçeyle mor çiçekler işlenmiş enli başlıkta da var. Öylesine karmaşık bir süsleme yani. Eğer o fıstık yeşili çarşafla kullanıyorlarsa çok uyumsuz olduğunu düşünürken yan balkona çıkan adama ilişti gözüm. Uzun yıllardır o dairede oturan bu adamı en son gördüğümde saçları vardı, göbeği yoktu. Şimdi göbeği var, saçları yok. Demek ki uzun süredir rastlaşmamışız.
Tekrar kitaba dönmüştüm ki aşağıdan geçen kadını takibe aldım bu defa da. Ufak-tefek, kavruk, saçlarını arkadan düğümlediği kırmızı bir yazma ile bağlamış, yorgun, bezgin yürüyen bir kadındı bu. Elindeki içinde iki ekmek, bir demet maydanoz ve bir paket margarin olan poşeti sallayarak geçip gitti. Omlet yapacağını düşündüm kahvaltıya sonra baktım bizim apartmanın yan tarafındaki asmadan yaprak koparıyor, anlaşıldı ki öğlen ya da akşam yemeğine sarma var. Gidip ortak olsam mı ki, ne de olsa yapraklar bizim asmadan. Ya da o kadar uzağa gerek yok, zemin kattaki dükkanın sahibi emlakçi, eşi ve misafirleriyle çınarın dibine attıkları taburelere oturmuş sabah kahvelerini yudumlamaktalar. İnsem bir kahve de bana yaparlar herhalde.
Sarma, kahve hayalleri kurarken bir sayfa bile okuyamadığımı farketmişsinizdir. Halbuki 120. sayfayı buldum dün günboyu okuyarak. Mirasyedi Selami Bey ve hayatını vakfettiği kitabı "Serencam" iyi gidiyor. Hatta kitap yazıldı bitti, basacak yayınevi arayışları başladı. Kolay değil 28 dosyalık bir kitabı tek ciltte toplatmak istiyor Selami Bey, bakalım ne yapacak.
Şimdi toparlanma vaktidir, çıkıp Antalya güneşine dayanamadığı için yıkamak üzere attığım makineden lime lime çıkan güneşliklerimin yenilerini sipariş etmem gerek. Şimdilik kalın sağlıcakla, haftanız güzel geçsin.
Yaa bak görüyor musun, Ankara'nın da iyi yönleri varmış:))
YanıtlaSilÖyle güzel anlatmışsın ki. Çınar ağacı benim balkonuma kadar uzanmıştı sanki ve budadılar diye çok kızdım. O nevresimle yatak örtüsünü birlikte kullanıyorlarsa diye düşündüm 'ıyy' dedim kendi kendime. Asma yaprağının kokusu geldi burnuma ekşimtrak...
İyi haftalar canım
Bugün bizim memleket de parlak ve ışıltılı. Bizde lodos var, esiyor, hem de nasıl! Akşama yağmur getiriyormuş ne var ki. Ee, lodosun gözü yaşlıdır derler.
YanıtlaSil:)
dinlendim yazınızı okurken :)
YanıtlaSilÇınar ağaçlarına ben de bayılırım. Hışır hışır yaprakları ile ne hoş bir serinlik duygusu verirler. Şehrimizin ağaç dokusu gün geçtikçe azalıyor ve içim sızlıyor. Umarım mevcutlar korunur, yenilerinin yetişmesi için yer yok çünkü.
YanıtlaSilKitabınızı da merak ettim doğrusu. Kalabalık bir okunacaklar listem var ama onu da dahil edeceğim listeye. Sevgiler, selamlar Begonvilli Ev'den.
Siz sıcaklardan bunaldınız biz soğuklardan bir ısınmadı ki balkon keyfi yapayım,iyi gözlemcisiniz :) sevgiler.
YanıtlaSilSevgili Butterfly,
YanıtlaSilGeçen hafta gerçekten berbattı, bunaldık bittik. Bu hafta nisbeten azaldı ısı. Darısı size, bir an önce ısınıp güzel çiçeklerinizle balkon sefası yapın inşallah.
Sevgiler...
Sevgili Begonvilli Ev,
YanıtlaSilHaklısınız, Atatürk Parkı'nda otopark uğruna kesilen ağaçları düşününce.
Kitabım Tahsin Yücel'in son kitabı, ismi "Sonuncu". Tahsin Yücel iyi bir yazardır. "Peygamberin Son 5 Günü" veya "Mutfak Çıkmazı"nı da okuyabilirsiniz.
Sevgiyle...
Aynur,
YanıtlaSilÇok teşekkürler güzel sözleriniz için.
Sevgiler yolluyorum...
Ekmekçim,
YanıtlaSilKeşke o yağmur buraya yağsa biraz serinletip nemi alırdı. Neyse ki bugün itibarıyla nem de , sıcak da biraz azaldı. Yoksa halimiz haraptı:))
Çınarcım,
YanıtlaSilEh Ankara'ya yazın diyecek lafım yok doğrusu:)
Valla çınarımızı bodurlaştırmışlar ama belki gürleşir dalı yaprağı budanınca.
Yol yorgunluğun geçmiştir umarım. Sevgiler yolluyorum.
leylak Dalıcım, küsmüştür sana Tahsin Yücel... eli işte gözü oynaşta demiştir heheheheh.
YanıtlaSilÖptüm çoookkkk