Uyku perileri beni terk ettiler bu ara, yerine uykusuzluk zebanileri geldi. Üç gündür dön baba dönelim şeklinde uykunun gelmesini bekliyorum, gecenin bir yarısı lütfedip teşrif etse de çok sürmüyor geri gidiyor. Sersem sepelek kalkıyorum sabahları. Her şeyi deniyorum, önce kitap okuyorum, olmuyor. Storytel'i açıyorum, ııh! Yüzlerce, binlerce şeker patlatıyorum, bana mısın demiyor. Kalkıp dolanıyor, pencereden bakıyor, tekrar yatıyorum yok. Derken sabah ezanı duyuluyor. Yalnız müezzin opera sanatçısı olmak isteyip de kazara bu işe girmişçesine opera tarzı okuyor, oysa makamını en sevdiğim ezandır sabah ezanı, saba makamında okunur. Ezan bitiminde kısa bir uyku uyuyabiliyorum ama ilaç saatime şartlandığım için en geç saat 7.30'da açılıyor gözlerim, bakalım ne kadar sürecek. Ankara'da son günler, belki de odur bu uykusuzluğun sebebi.
Bir süredir 2. Dünya Savaşı'yla hemhalim, hem okuduğum kitap-Auschwitz Kütüphanecisi-hem Storytel'de dinlediğim "Londra'nın Son Kitapçısı" savaş yıllarında geçiyor. İlki malum toplama kamplarını (gerçek olaylardan kurgulanmış, kişilerin gerçek olduğu kitabın sonunda belirtiliyor), ikincisi ise Alman hava kuvvetlerinin Londra bombardımanlarını konu alıyor. İçin şişti inanın. İnsanın insana yaptığı bu zulüm akıl alacak bir şey değil. Toplama kamplarındaki kadın SS görevlilerinden biri barış zamanında kadın kuaförü imiş ve çevresinde pek sevilen biriymiş, ne tuhaf. Nazilerden bunca zulüm görmüş Yahudilerin şimdi Filistin'e yaptıkları ise başka bir akıl ermeyecek hâl. İnsanlık giderek çıldırıyor.
Kitap ve Storytel'deki dinleme senkronize bitti, bir oh çektim, adeta savaştan çıktım. Kitap, tablet, film üçlemesinden fırsat bulduğum anlarda toparlanıyorum. Beş aydır babamın evi gibi-ki zaten babamın evi😀-yayılmışım, toparla toparla bitmiyor. Toparlanmaktan fırsat bulduğum anlarda da veda turları yapıyorum. Bugün önce sinema, sonra cafe olayına girdik kız kardeş ve Sevdacığımla. Niyetimiz son günlerin pek rağbet gören, Altın Koza'dan 8 ödülle dönen, Pelin Esmer'in son filmi "O Da Bir Şey Mi?"yi izlemekti. Biletleri internetten aldım, dersime çalışmadan gitmeyeyim diye Pelin Esmer'in N.ilay Ö.rnek'le olan podcastini dinledim. "Şaaane" sözcükleri ve kahkahalar arasında film hakkında ön bilgileri edindim ve işin açıkçası büyük bir beklenti ile gittim. Pelin Esmer'i koleksiyoner amcasından ilhamla çektiği "11'e 10 Kala" ile tanımıştım, sonra "Gözetleme Kulesi"ni çok beğenerek izledim ama filmlerinin şahikası olduğunu düşündüğüm "İşe Yarar Bir Şey"e çarpılmıştım, bence o film değil bir şiirdi zaten. O yüzden ödüllü son filmini sinemada izlemek istedim. Öncesinde kız kardeşle ufak bir işimiz vardı, onu hallettik, sonra telefonumu evde unuttuğumu fark ettim, neyse ki sinema eve yakın, koştur koştur gidip telefonumu aldım, sinema önünde Sevda ile buluştuk. Fuayede seansın başlamasını beklerken Erendiz Atasü'ye rastladık. Kendisini de, kitaplarını da çok severim, hatırını sormadan geçemedim. Derken film başladı, salon neredeyse tamamen doluydu, herkeste bir merak.

Hiç yorum yok:
Yorum Gönder