.

.
.

16 Ağustos 2025 Cumartesi

HAFTA BİTERKEN

Dün iki saatimi kesim ve boya için kuaför salonunda geçirdim, çok sıkıldım, üstelik normalde pek konuşmayan, biraz da peltek olan kuaförüm tatilden yeni dönmüştü ve anılarını anlatmak için epey hevesliydi. Yarısından çoğunu anlamadığım konuşmanın başında önce kesim yapılmasına karar verildi. Müdavimi olduğu bara girip "Her zamankinden" diyerek içki isteyen bir müşteri gibi "Nasıl keselim?" sorusuna ben de "Her zamankinden" dedim. Ne hikmetse bu seferki pek her zamankinden olmadı, üstelik ödediğim ücret de her zamankinden daha yüksekti. Cümle esnaf ülkenin gidişatına ayak uydurdu anlaşılan. Bir yıkayalım bakalım, makas izleri gidince belki her zamankine biraz benzer, benzemezse de kökü bende nasılsa, üstelik çayır gibi çabuk uzayan bir cins.

Kesim bitip boya işlemine geçildi ve son fırça darbesiyle tatil anılarından kendimi kurtarıp salondaki koltuklardan birine yerleşerek kitabımı çıkardım. Sessizlik sen ne güzel bir şeysin. Her yeni kitabını okuduktan sonra bir daha almayacağım kesin kararını verip son çıkan kitabı görünce "Ay hadi bunu da alayım" diyen iradesizlerden olduğum için kitabımın ismi "Öpsem Öldürürler Öpmesem Öldüm"dü ve kitabın yazarı kimdi bilin bakalım? Evvet, doğru bildiniz ve kitaptan bir sayfa okuma hakkı kazandınız: Selçuk Altun. Düşündüğünüz gibi konu diğerlerinin farklı şahıslarla tekrarı gibiydi. Fedakar ve şefkatli bir dede mevcuttu her kitaptaki gibi, kahramanımız İstanbul sokaklarında turluyor ve okuru detaylarla özendiriyordu (itiraf edeyim yaşadığım şehrin sokaklarında onun kitaplarını okuduktan sonra daha başka gözle geziyorum). Pek çok diğer kitabındaki gibi kahramanımıza ummadığı yüklü bir miras kalıyordu, estetler ve tek dizeyle bile olsa Oktay Rifat her daim mevcuttu. Soru ekleri olması gereken yerden farklı kullanılıyordu, Serendip ya da Serendipity kelimesi mutlaka bir şekilde kitaba giriyordu, yazarın deyimiyle bir "Nobelist" (az bilinen olması şart) sayfalardan birinde boy göstermezse olmuyordu. Kitaplar mı, onlar zaten hep vardı ve Selçuk Altun'un yazdıklarına bizi çeken de buydu, kitapseverleri almayacağım sözünden çark ettiren asıl sebep. Son 30 sayfayı saçımın yıkama zamanı gelinceye kadar okuyup kitapla vedalaştım, kahramanımız sağ bacağı diz altından kesik Lâl'e proteze alışma çalışmalarında yardımcı olurken ben de saçlarımı kuaförün ellerine teslim ettim. 

Çıkışta yepisyeni saçlarımla birkaç alışveriş için mahallede kısa bir tur attım. İlk karşıma çıkan şey iki bina ötedeki medikalcinin önünde oturan, protezini sandalyesine dayamış, sol bacağı diz altından kesik adam oldu. Selçuk Altun kitaplarında çok rastlanan böyle tevafukların kitabın bitiminden hemen sonra karşıma çıkması da manidardı doğrusu. Cadde boyu apartman altı dükkanlar sıralı ve hepsi de küçük esnaf. Medikalcinin yanında çuvalcı var mesela, enteresan esnaflar koleksiyonu gibiydi kaldırım. Hemen bitişiğinde kapı önündeki askıya sıralanmış çirkin ötesi elbiselerle eski usül terzi dükkanı, içeride makinesinin başında harıl harıl dikiş diken ufacık-tefecik bir kadın. Ve en ilginci mi desem, komiği mi desem, bir apartmanın altını tamamen işgal eden köfteci. Tabelasında "Vay canına, Aciiyip, İnanılmaz" yazan, bahçesi elden düşme, birbirine benzemeyen kirloz koltuklarla, yamuk masalarla döşenmiş cafe mi, lokanta mı olduğu belli olmayan bir mekan. Kapısı kapalı, uzun zamandır uğrayan olmadığı da ortamdaki tozdan belli. 

Selçuk Altun gözüyle yaptığım turumu markette sonlandırdım ve alacaklarımı alıp kesilen saçlarımdan dolayı 50 gram azalmış olarak döndüm eve 😂

Hafta için bir gün yine Umut'a tahsis edilmişti. Bu kez hedefte "Cin Ali Müzesi" vardı. Müze "Cin Ali" kitaplarının yaratıcısı Rasim Kaygusuz'un kızları tarafından hizmete açılmış. Detaylı bilgi burada . Belirli bir kuşak okuma-yazmayı Cin Ali kitapları ile öğrendi. Ben o kuşağa dahil değilim, kızkardeş Cin Ali'ci 😀 Bizler ünite dergileri ve fiş çocuklarıyız. Sayfalarca "Türkân, Müjgân, Agâh" yazmışlığım vardır, titiz öğretmenim inceltme işaretlerine çok önem verirdi, sayesinde kaldırıldığı halde hâlâ kullanmaya çalışırım. İnceltme işaretinin harfe zarafet kattığına inanırım. Neyse onunla büyümesem de Cin Ali'yi tanımamak, kitaplarını bilmemek mümkün değildi haliyle, Umut da öğrensin istedik, müzeyi gezdi, kitaplardan uyarlanmış animasyonları izledi, stantları inceledi, babaannesiyle teyzesine önlük giydirip sıralardan birine oturttu ve fotoğraflarını çekti, kendisi bunu yapmayı kesinlikle reddetti, son olarak da satış mağazasından annesiyle babasına Cin Ali magneti ve anahtarlığı aldı hediye olarak. Sayesinde biz de çocukluğumuza dönmüş olduk. Umut'la Ankara gezilerimiz devam edecek 😉




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder