Haziran ayının ilk yarısından hatırladığın ne derseniz tek kelimem var: Sıcak. Cehennem gibiydi Antalya, gel gör ki o sıcakta bir yandan Kocam Bey'in göz kontrolleri için üst üste hastaneye koşturmak, bir yandan evi ve kendimizi Ankara yolculuğu için hazırlamak gerekti. Araya birkaç arkadaş buluşması, birkaç film ve kitap sığdırmayı da başardım. Bayramın ikinci günü de sabah erkenden Ankara'ya doğru yola çıktık. Sonrası malumunuz.
-"Taşların Anlattığı" incecik ama dopdolu ve hüzünlü bir kitap. Fransa'nın küçük bir kasabasında yaşayan bir ailenin hayatı üçüncü çocuklarının engelli doğmasıyla birdenbire değişir. Bu olayın aile bireyleri üzerinde yarattığı etkiyi evin avlusundaki taşların ağzından dinliyoruz. Ben çok severek okudum, sanırım siz de seversiniz. ****
-Bulgar yazar Yorganka Beleva'nın öykülerinin toplandığı "Keder" Bulgar öykücülüğünü anlamak açısından iyi bir okuma oldu. Öykü okumayı sevenler için iyi bir sebep. ***
-"Kötü Kızlar" bu ay okuduğum en ilginç ve etkileyici kitaplardan biriydi. Arjantinli yazarın hayatından izler taşıyan sert bir roman. Sarmiento Parkı'nı mesken tutan travestilerin insanın içini hüzünle dolduran öyküsü. Aralara kaynaştırılan büyülü gerçeklik dokunuşları bile okunanları yumuşatamıyor. Sade dilli ama cesur bir anlatı... ****
-İkinci Dünya Savaşı'ndaki Paris'ten başlayıp Filistin'e, oradan günümüz İngiltere'sine uzanan, Flora ve Hannah'ın kesişen hayatlarını konu alan, süslü anlatımlara kaçmadan sade bir dille yaşananları anlatan çok güzel bir kitap "Eğer Beni Ararsan". Okuyun derim. ****
-Türkiye doğumlu Yunan vatandaşı Petros Markaris'in polisiyelerine bayılıyorum. Komiser Haritas bu kez askeri diktatörlük zamanından kalmış intikam cinayetlerinin izini sürüyor. Cinayetler sırayla "Ekmek", "Eğitim", "Özgürlük" mesajı veriyor ve çözmesi her zamanki gibi komiserimizin işlek zekasına kalıyor. En iyi kitabı değil ama polisiye seviyorsanız komşudaki yazarımızın "Ekmek, Eğitim, Özgürlük"ünü de seveceksiniz. ***
-Zülfü Livaneli ile Erdal Öz arasındaki mektuplaşmaları toparlayan (esasen daha ziyade Livaneli'nin mektupları" "Sazın Teli Koptu" beni biraz hayal kırıklığına uğrattı. Daha detaylı bir şeyler bekliyordum, bir de daktilo ile yazılmış mektupları okumak gözlerimi biraz zorladı açıkcası. Yine de dönemine kaynaklık etmesi açısından yayınlanması iyi olmuş. ***
-"Çizgiyi Aşmak" uzun zamandır kitaplıkta bekleyenlerden biriydi, sonunda okuma sırası geldi. Öğrencisine aşık evli ve çocuklu bir müzisyenin onunla yaptığı bir tatil kaçamağını ve kötü biten sonunu Viktorya dönemi romanlarının özelliklerinden biri olan bol doğa tasvirleri eşliğinde bitirdiğimde sevsem mi sevmesem mi tam karar veremedim. O dönemi seviyorsanız okuyun derim. ***
-Sıra geldi müthiş bir keyifle okuduğum kitaba: "Amida'nın Ruhu, Diyarbakır'dan İstanbul'a Likörlü Hayat". Diyarbakır kültüründe likörün yalnızca bir içki değil güzel zamanlara renk katan bir olmazsa olmaz olduğunu da öğrendim. Kimi zaman keyiflendim, kimi zaman gözlerim doldu. Yalnızca likör tarifi değil Diyarbakır yaşam ve yemek kültüründen de izler taşıyan bu güzelim kitabı okuyun, pişman olmazsınız. Silva Özyerli'nin yazın dili en az likörleri ve yemekleri kadar lezzetli. *****
-Ve son olarak resme eklemeyi unuttuğum Avusturya'lı yazar Margit Schreiner'in kitabı "Ev, Kadınlar, Seks". Baştan sona eril bir dille yazılmış bir monolog. Boşanmak isteyen karısına suçlama üstüne suçlama getiren, ağzına ıslak banyo terliği ile vurma isteği uyandıran Franz'ın ağzından dökülenleri öyle güzel yazmış ki yazarı erkek sanabilirsiniz. Sayfalar süren ve insanı sinirlendiren monologu sıkıntısızca okutmak da yazarın bir diğer başarısı olsa gerek. 3,5 dan ****
Vee sıra filmlerde:
Gelelim beğendiklerime: "Tall, Dark and Handsome" bir kısa film ve çok keyifli. "Lingui" Çad'lı kadınların ataerki ile boğuşmasını ele alıyor, çok tanıdık. "Green Border" bir mülteci filmi, gerçekliği insanı yoruyor ve üzüyor. "Şheyda" bu yıl sinemada izlediğim ilk film oldu. Başka Sinema kapsamında izledim, yine bir kadın filmi ve yine boşanmak istemeyen koca zorbalığı. Sinir bozucu bir Franz daha...
Ne yazık ki bu ay tek bir dizi, Benedict Cumburlop'dan "Eric". Sevdim mi? Kararsızım.
-A.yşe K.ulin okumayı uzun yıllar önce bırakmıştım ama Ankara'ya gelip temizlik faaliyetine girişince dikkatimi vermeden dinleyeceğim hafif bir şey aradım ve "Dönüş"ü dinledim. Seslendirme korkunçtu, yazar kendisi seslendirmiş, vurgular, "e" harflerinin yanlış kullanımı ve ses tonu zaten çok sevemediğim kitabı daha da sevilmeyecek duruma getirdi.
-Bu ay dinlediğim en iyi kitap Kemal Tahir'in öykülerinin-ki bazıları yarım kalmıştı-toplandığı "Zehra'nın Defteri" oldu. Deniz Yüce Başarır her zamanki gibi şahane seslendirmiş, öyküler de yazara yakışır güzellikte idi.
-"Hamamname" Murathan Mungan'ın okumadığım kitaplarından biriydi. Kubilay Tunçer'in seslendirmesini çok sevmesem de İstanbul'un hamamları, çeşmeleri, suları hakkında edindiğim güncel ve tarihi, aynı zamanda da oldukça cesur bilgiler hoşuma gitti.
-Emre Melemez en dinlenilmeyecek kitapları bile öyle bir seslendiriyor ki adeta yaşıyor insan. "Durmadan Leyla"yı çok sevmesem de yer yer eğlenerek sona erdirdim.
Ve son olarak kahvelerimizi içelim ki hatırımız 40 yıl yürüsün:
Sadece Eric’te buluşabildik :) Ben sevdim çünkü adamcağızı seviyorum ne yapsa ağzım açık izliyorum, bence nevrotik tipleri (Hamlet başta olmak üzere) çok güzel canlandırıyor.
YanıtlaSilBir buzlu kahve de benim için iç, zira ben bıraktım….
Ben de aksine bu adamcağızı sevemedim gitti, çok soğuk geliyor bana niyeyse.
Silİçerim C'cim, buzlusunu da içerim, sıcağını da, yeter ki sen iste, umarım birlikte de içebiliriz bir gün, sen kahve içmezsin başka bir şey içersin :)
yine bereketli bir ay olmuş örtmenim, şahanesiniz :)
YanıtlaSilemre melemez'in seslendirmesini ben de çok seviyorum. kitabı aldım listeye.
Evet Şulecim, bu ay onca koşturmaya rağmen daha bereketli oldu. Emre Melemez, Murat Eken, Erdem Akakçe ve Deniz Yüce Başarır seslendirmede favorilerim...
SilSon zamanlarda okuduğum kitaplar bende sası tatlar bıraktı genelde, demek yalnız değilim bu konuda. :)
YanıtlaSilBazen ardarda geliyor o sasılık ve insanı okumaktan soğutuyor, neyse ki bu ay iyi parçalara denk geldim.
SilMerhabalar.
YanıtlaSilOkuduğunuz kitaplar ve seyrettiğiniz filmler konusunda yüzeysel de olsa bir bilgi sahibi oluyorum. Bu da bana yetiyor. Çünkü, yaz günü uyku uyumaya vakit bulamadığım için, kitap, sinema ve dizilere ayıracak hiç zamanım olmuyor.
Selam ve saygılarımla.
Canınız sağ olsun Recep Bey, herkesi uğraşı başka başka. Bizden de çok selam ve saygılar...
SilSiz bu zamanlara kalmazdınız Antalya'da. Umarım tatlı tatlı Ankara'ya geçmişsinizdir.
YanıtlaSilPetros Markaris'te buluşmuşuz. Ben Eskiden Çok Eskiden'i okudum ve pek sevdim, güldüm, hüzünlendim.
Durmadan Leyla'yla ilgili yazışmıştık, benzer hissiyatımız olmuş. Ki ben dinlememiş okumuştum. Sıkı kahkaha attığımı ama bir sinirlenip sıkıldığımı (sürekli çemkiren ve bana eril gelen dilden yıldığımı) hatırlıyorum. Yine de iyi bir deneme demiştim.
Eric'e ise yeni başladık. Her Benedict karşıma çıktığında sizin Cumburlop tabiriniz aklıma geliyor ve gülüyorum. :)))
En serininden tatlı esintiler yolluyor, kucaklıyorum.
Geldik canım, 15 gün oldu, kurtulduk o Cehennem sıcağından.
SilMarkaris'in en güzel kitabı bence "Eskiden Çok Eskiden", İstanbul'da geçiyor oluşu da etken sanırım sevmemize. "Durmadan Leyla"yı aynı duygularla dinledim ve o eril dile ben de illet oldum, aynı duyguyu bir de "Ev, Kadınlar ve Seks"i okurken yaşadım.
Ben de en kocamanından sevgiler yolluyorum...