Bitmeyen bayram yapmışlar, bugün son muydu?
Bu kez tam "Bayram gelmiş neyime?" modundaydım. Zira sıcak, Kocam Bey'in son göz kontrolleri ve yolculuk öncesi toparlanma telaşı birbirine karıştı, bayram aklıma bile gelmedi. Şunca senedir Antalya'da yaşarım, sıcağını iyi bilirim ve nefret ederim ama ilk kez Haziran ayında bu kadar beter bir sıcağa maruz kaldım, kaldık daha doğrusu. Normal şartlarda elimde yelpaze, vantilatör açık (klima alerjim var açmıyorum) kanepeye serilir, off, poff diyerek kitap okumaya çalışırdım ama ne yazık ki iş çoktu, öyle serilme, tembellik falan yapamadım.
En sıcak günlerde hastane yollarına düştük, bir gün kontrol, ertesi gün ameliyathane koşullarında dikiş alınması derken kuruyup gazel olduk. Hele birinde evde bir şey kalmamış, pazara uğrayalım dedik, demez olaydık. Sokaktan üç-beş derece düşük ama en azından gölge evimize vardığımızda benim siyah tişörtüm griye dönüşmüş, Kocam Bey de atlet-tişört altından berbat pişik olmuştu. Boğaz aşkına mefta olacakmışız neredeyse 😂 Ertesi gün ameliyathanede işimiz bitip servisin kapısına çıktığımızda ise tam anlamıyla şok geçirdik. Öyle bir yağmuru kışın görmemiştik, ağaçların dalları yaprakları kırılıp yerlere düştü, ortalıkta ne varsa devrildi, gökten yağmur değil şelaleler döküldü. Yarım saat sonra her şey bitti, güneş çıktı ve sıcaklık TV'nin dediğine göre 16 derece düştü ama öyle bir nem oldu ki düşmese de olurmuş.
Güneşin bizimle resmen alay ettiği bu süreçte ben bir yandan evi ve kendimi seyahat moduna sokmaya çalışıyordum. Eşyaların üstünü ört, valizleri çıkar, eline geçeni içine at, mutfakta ne kadar erzak varsa paketle, zira dönüşte hepsini böceklenmiş bulacaksın. İnanmazsınız geçen yıl sadece baharatları bırakmıştım, döndüğümde hepsi kullanılamaz haldeydi, bu defa onları da ekledim götürüleceklere. Hasılı son derece yorucu bu toparlanmalı haftaya yine bir doktor kontrolü, gözlükçü ziyareti, iki-üç film ve kitap sığdırmayı başardım. Bayramın birinci gününü valizlerim ve poşetlerimle bayramlaşarak geçirdikten sonra ikinci gün sabaha karşı 4'te sıfır uykuyla yollara düştük. Sanırım bugüne kadar yaptığım en berbat yolculuklardan biriydi. Uykusuzluktan gözlerim yanarak, yorgunluktan bel ağrısı çekerek, stresten huzursuz bacak sendromuyla didişerek tükettim onca yolu. Bizim istikamet tenhaydı ama yan şeritte "Akın var Akdeniz'e akın, Akdeniz'de pişmemiz yakın" durumları vardı, acıdım vallahi kendilerine. Hoş onlar klimalı otellerden sıcak kumlara, oradan çorba denizlere dalacaktı ama yine de kıyamadım 😂
İkbal'de mola verdik çay içip kahvaltı edelim diye, orası da insan kaynıyordu. Şortlu terlikli amcalar, çakma sarışın, şişme dudaklı ablalar çoğunluktaydı. Çiğ sucuklu tost sırası sekiz çizdiği için apartman boyutunda birer su böreği alıp köpüre köpüre yedik, üstüne de iki duble çay gönderince gözümüz biraz açıldı, devam dedik. Ben biraz uyukladım sonrasında Bayat-Sivrihisar arasındaki bitmeyen yolda. Gözümü açtığımda Nasreddin Hoca "Naber kız?" dedi, sonra ekledi: "Burası dünyanın merkezi". Yaşına hürmeten "Hadi ordan!" diyemedim ama içimden güldüm:
Sivrihisar'ın çıban çıkarmış yüzlere benzeyen testere dişli dağlarını görünce biraz rahatlıyorum. Ne de olsa sonrası kısa sürüyor. Ankara istikametine dönünce İkbal'de bulamadığımız patatesli ekmeği Muhteşem Tesisleri'nde aramaya karar verip saptık tesise. Amanın o ne? Burası İkbal'den de kalabalıktı. Bütün masalar dolmuş, boş olanlar toplanmamış, kirli tabaklar yığılı. Bir kısım insan girişteki çimlere yayılmış piknik yapıyor. Baktık ekmek burada da yok, atladık arabamıza devam dedik. Ankara'ya aşağıdaki şanlı kapıdan giriş yaptığımızda saat öğlen 12.00'yi gösteriyordu:
Başkentimizin eklektik mimarisinin Ayhan Sicimoğlu hesabı "Hastasıyım". Göğü delmeye çalışan cam gökdelenlerimizin yanındaki soğan kubbeli giriş kapımız gözlere şenlik.
İşte böyle arkadaşlar, eşyaları eve çıkarıp bir temiz uyku çektik ondan sonra. Dün bütün gün de buradaki evi temizledim. Nedir benim günahım?
Bitmek üzere olan bayramınızı kutluyorum, Ankara günlerinde görüşmek dileğiyle sevgiler yolluyorum. Sepet sepet yumurta, yorum yapmayı unutma 😂
Not: Günlerdir o kadar yoğun, o kadar koşturma hallerindeydim ki gelen yorumları bile onaylamamışım fark edip. Affedin, ancak bugün onay verip cevap verebildim...
Çok iyi zamanda gittiniz Ankara'ya, gerçi yaz tatili de başladı ama bugünden sonra epeyce dönen olur büyük şehirlere. :)
YanıtlaSilGüle güle oturun, sağlıkla geçsin yazınız. :)
Zaten daha önce gidemezdik, kontroller vardı, o nedenle gecikmeli oldu ama biraz daha kalmamız gerekse herhalde sıcaktan havale geçirecektik. Bir de diyorlardı ki Ankara da sıcak, peh böyle sıcağa can kurban, kolumu kaldırsam foşurdayan ben 4 gündür gram ter dökmedim. Nem yok abilerim ablalarım, şükredin halinize :))) Güzel dileklerin için sağol Ekmekçim, o sağlıklı yaza sizi de dahil edersek mutlu olacağız...
SilSiz aksaklıklar ve zorluklar yazıyorsunuz fakat biz mizahın kontrolsüz gücüyle güle güle ölüyoruz Öğretmenim. Çok teşekkürler şu karanlık ülkede yüzümüzü güldürdüğünüz için:)
YanıtlaSilBen teşekkür ederim asıl yüzünüzü güldürdüğüm için. İşe mizah yönüyle bakmasak bu ülkede yaşamak çok zor. Çok sevgiler...
SilHoş geldiniz Ankara evinize :)
YanıtlaSilHoş bulduk Cerenimom :))
SilDün ablamda yemekteyken bazı bölümleri sesli okudum. Güldük cümleten. Çorba denizler de, hastalıklar da ırak olsun. :)
YanıtlaSilOh cümleten gülmenize sevindim, hep gülsün yüzünüz. Tüm tatsızlıklar ırak olsun hepimizden...
SilYaz tatili için Antalya'ya gidecektik ama sosyal medyadaki insan akınını görünce vazgeçtik. Siz de her yaz olduğu gibi tam zamanında kaçmışsınız öğretmenim :)
YanıtlaSilAslında iyi etmişsiniz, kalabalık bir yana bu yıl hiç olmadığı kadar sıcak ve nem vardı, Cehennem azabı gibiydi. En güzel zamanı Ekim aslında ama okullar açık ne yazık ki o zamanda...
SilAnkara da sıcak gerçi ama bir antalya değil tabii :) yoruldunuz ama artık dinlenirsiniz dilerim öğretmenim :)
YanıtlaSilbu ankara kapıları çok korkunç değil mi yahu? her görüşümde içimden ettiğim küfürleri bir duysanız...