Sabah yatakları toplarken katladığım battaniyeye bir süre uzun uzun baktım. Üzerinden geçen zamanın, yıllardır üstünü örttüğü kişilerin, üşümesini engellediği dizlerin, serilip uzandığı yatakların varlığından habersiz hâlâ canlı renkleriyle hizmet vermeye devam ediyordu. Benimdi o battaniye bir zamanlar, çok severdim. Portakal rengine olan düşkünlüğümün had safhaya vardığı dönemlerde yine portakal rengi ağırlıklı döşenmiş, 17 yaşımdan sonra sahip olabildiğim odamı neşelendirirdi turuncu çiçekleriyle. Portakal rengi tüllerimle, ayçiçeği desenli kalın perdelerimle birlikte kışları her daim gri olan Ankara'da, odama güneş doğardı adeta. Babam bir Ulukışla seyahatinde getirmişti battaniyeyi, içim açılmıştı görünce, hemen el koymuştum.
Babamın kökeni Niğde, Ulukışla idi. Bir demiryolu lojmanında doğmuş, o nedenle midir bilinmez hayatı boyunca trenlere ve istasyonlara sonsuz bir sevgi duymuş, bu sevgisini de genetik bir faktör gibi biz kızlarına ve hatta torununa geçirmişti. O ilkokuldan sonra bir türlü gelişmeyen bu küçük ilçeden ayrılsa da, yaz tatillerimizin bir kısmını dede-babaanne ziyareti nedeniyle Ulukışla'da geçirirdik. Çalışma hayatı istasyonlarda geçen dedem emekliliğini de istasyona bakan bir tepenin yamacındaki, kendi elleriyle yaptığı iki katlı evinde geçirmekte, yazları da ilçenin biraz dışındaki kocaman bahçesine göçmekte idi. Babam kökenlerini kurcalamayı çok severdi, ikide bir soy ağacı yapmaya niyet eder, akrabalarını soru yağmuruna tutar, kim kimin nesi notlar alır, sonra da bize aktarırdı. Sülalenin bir kısmı hemen ilçenin yakınındaki bir köyde yaşıyordu. Babamın anlattığına göre Harput'tan göç etmişler ve millet Amerika'ya yerleşirken bizimkiler ne hikmetse iğdeden başka ağaç yetişmeyen-ki onu da hiç önemsemedikleri için çit olarak kullanır, çalı derlerdi-bu Orta Anadolu bozkırına sermişlerdi postu. Göz alabildiğine boz toprak. Lakin ironik bir şekilde bu bozkırı bir bıçak gibi kesen E5 Karayolu'nun öte tarafı yemyeşil bir Cennet'ti. Köydekilerin çoğunun burada dönümlerce bahçesi vardı, sınırları "çalı" dedikleri iğdeden çitlerle çevrilmişti, Bahar gelince kimi kışa kadar burada kalıp bahçeyle uğraşır, kimi gidip gelirdi. Dedem kalanlardandı. Oraya gittiğimizde gündüzleri iyi kötü bahçede, meyve ağaçlarının altında, asmalardan koruk toplayıp terleterek, damda kurumaya bırakılmış yarı yaş kayısıları lüpleterek geçerdi ama gecelerden ödüm kopardı. Bir dağ başı ıssızlığında ve karanlığında-elektrik yoktu bahçelerde, gölgeleri büyütüp insanı korkutucu hayallere salan gaz lambasının titrek ışığı eşlik ederdi gecelere-uzaktan gelen köpek havlamalarını ve E5'den geçen araçların seslerini dinleyerek annemin koynuna sokulurdum.
Seyrek de olsa, E5'in karşısında, yürüyerek bile gidilebilen köye gidilirdi. Babamın çok sevdiği amca oğlu yaşardı orada. Çoğunu bugün bile bilmediğim onlarca hala, onlarca amca, onlarca yenge, onlarca kuzen kuşatırdı etrafımı. Şapırtılı öpücükler, hararetli sarılmalar, saç okşamalar benim gibi içine kapanık, kendi varlığıyla hoşnut evin tek çocuğuna fazla gelirdi. Hele bu ziyaretlerden birinde henüz iki gün önce alınmış, üzerindeki üniforma gibi kıyafet nedeniyle babamın "Mektepten Gelmiş Mehmet" adını taktığı bebeğim de gözaltında kaybolunca 😃 iyice sıtkım sıyrılmıştı köy ziyaretlerinden. Sonraları babamın soy ağacı merakı nedeniyle öğrendiklerim köyün mizahi bir yönünü çıkaracaktı ortaya. Babamın anlattığına göre köyün kurucusu Kör Osman dedemizmiş. Neden bozkırın ortasına yerleştiğinin mantıklı açıklaması ancak körlüğüyle yapılabilir sanırım 😃 Babam şevkle devamını getirirdi: "Sonra onun oğlu Mor Mustafa, Kambur Bilal..." derken, devamının kulakları ağır işiten dedemle geleceğini sezer, babamın sözünü kesip "Adeta bir Defolular Köyü imiş" diye kahkahayı basardım. En çok Mustafa'nın morluğu merakımı celbederdi, neden mordu acaba? Rengi mi, giysisi mi? Meçhul, artık öğrenmenin bir yolu da yok.
Battaniyeden soy ağacına gelişimi klavyemin gevezeliğine verin. İşte bu battaniyeyi Ulukışla ile Konya Ereğli arasında "Yol Çatı" denilen bir sapaktaki benzin istasyonunda çalışan babamın amca oğlu, bir Almancı aileden satın almış, sonra da babamla bize hediye olarak yollamıştı. Almanya doğumlu battaniye yıllardır hizmet veriyor bize nice anıları tüylerinin arasında taşıyarak. Sizlere de anlatacak bir şeyleri varmış okuduğunuz gibi. Bayramınız kutlu, gülümseten anılarınız çok olsun...
Merhabalar.
YanıtlaSilTuruncu çiçekli bir battaniye insana bu kadar güzel şeyler hatırlatmakla birlikte, iç dünyanızın dışa yansımalarını dile getiren o güzel kalemi ve yüreği kutlarım. Battaniyenin Almanya doğumlu olması ve bir benzin istasyonunda el değiştirmesi de çok ilginçtir. Yaşanmış hayat hikayelerinde böyle güzel ne anılar vardır daha kim bilir? Paylaştığınız için teşekkürler.
Neden daha güzel bir yer değil de ,Orta Anadolu'nun çorak topraklarına yerleşildiği konusunda bizler de şikayetçiyiz. Çünkü, aynı kaderi paylaşıyoruz.
Sağlıcakla ve esen kalın. İyi bayramlar dilerim.
Merhabalar Recep Bey, öncelikle teşekkür ederim. Aynı kaderi paylaşmamız hoş olmuş, eminim pek çok kişi böyle düşünüyordur, ne diyelim karnımızın doyduğu yerde mutlu ve sağlıklı olalım. Selamlar, iyi günler...
Silben de çok severim soy ağaçlarını. bizim baba tarafının soyağacını rahmetli büyük amcam çıkarmıştı kitapçık olarak. ben sonra güncellemek istedim ama o kadar dallı budaklı bir iş ki, yapamadım.
YanıtlaSilbattaniyeye de çağrıştırdıklarına da bayıldım :)
iyi bayramlar öğretmenim
Babadan kalma bir merak sanırım ben de severim ama her seferinde niyet edip çoktandır görmediğim akrabaların yeni doğan torunlarını falan bilemeyince yarım bırakırım :)) Nice sağlıkla bayramlara diyeyim...
SilBir turuncu çiçekten nerelere alıp götürüyor hafıza ve senin gittiğin o yerden ne tatlı anılar duygular akıyor! <3
YanıtlaSilMutlu bayram günleri diliyorum Leylakcığım, sevgiler gönderiyorum. :)
Gerçekten hafızayı en ufak bir şey bile tetikliyor bazen, hele de benimki gibi gayya kuyusuysa :)) Benden de çok sevgiler Ekmekçim...
SilEskilere götürdün yaşarken sıkıldımız ,şimdi ise özlem dolu günlere iyi bayramlar 🥰
YanıtlaSilAh Emine ablacım, hele ki sizin bahçe, bir an olsun çıkmıyor aklımdan, iyi bayramlar...
Silİnanılmaz keyifle okudum. Klavyenizin gevezeliğine sağlık. :)) Mutlu bayramlar diliyorum.
YanıtlaSilÇok teşekkürler, bilmukabele...
SilHarput ve göç hikâyelerini dinlemişliğim çoktur, bizimkiler de bu tarafa, biraz da demiryolcu dedem nedeniyle Karadenize doğru göç etmişler. Hımmm Yolçatı; hayatımdaki yeri önemlidir:) Farklı coğrafyalara giden trenlerin hat değiştirdikleri minik ama önemli bir istasyondur. Çocukluktan beri hayalimde Yolçatı'da her zamanki yöne sapmayacağımız, Kurtalan 'a giden, Barış Manço'nun grubuna da adını veren diğer tren var.:) Bir battaniye nelere kadirmiş:)
YanıtlaSilİyi bayramlar dilerim:)
Demiryolcu kardeşliği diyelim, trenlere doyamayanlar :)) Bizim Yolçatı karayolu sapağı idi E5 üzerinde. Yıllar var ki gitmedim. Battaniye gündeme getirdi, yakınlarda bir evrak işi için gitmemiz gerekecek Ulukışla'ya, bakalım yıllar sonra nasıl bulacağız. İyi bayramlar, sağlıkla nicelerine...
SilTuruncu battaniyenin hatırlattıklarını ne güzel anlatmışsınız, çok sağ olun. Benim de hiç görmediğim annemin babası demiryolcuymuş ve Eskişehir'de hareket memuru olarak çalışıyormuş. Anne memleketi Eskişehir'e kömürlü trenlerle giderdik, pencereden bakacağım diye gözlerime kurum kaçardı..Bir de gecenin bir yarısı, ıssız yerlerde ve soğukta rayların makas değiştirdiği noktalarda bir demiryolcu elinde titrek ışıklı fenerle trene yol verirdi. Karanlığın içinde nereden gelirlerdi hep merak ederdim. Demiryolcular tam anlamıyla emekçiydiler. Şimdi otomasyonlu sistemde nerdeyse insansız trenler hizmet veriyor. Siz hep yazın lütfen, merakla her gün bakıyorum Leylak Dalı ne yazmış diye...
YanıtlaSilÇocukluğumdan beri istasyonlara, trenlere, raylara bayılırım. Demiryolculuk bir ailesel gelenek sanırım, bir kere bulaşan iflah olmuyor. Güzel sözlerinize çok teşekkürler ve sevgiler...
SilBattaniye de battaniyeymiş ama! Ne güzel anlattırmış yine size :)
YanıtlaSilBenim babamın köydeki lakabı "Deli Mustafa" ki noktasına kadar hak ediyor kendisi.
Hahaha ilahi, takılan lakaplar bence bilgece, kişiyi tam tanımlıyor. Çok sevgiler, tekrar geçmiş olsun...
Silİyi bayramlar Leylakdalım, Battaniye gibi bir çok eşyamız ne çok anlam yüklü değil mi? Yaşla beraber eşyaların sayısı da artıyor, anlamı da. sonra da at atabilirsen. eşimin dedesi o hatlarda çalışan bir makinistmiş. kimbilir belki karşılaşmışlardır bir zamanlar ve biz bilmiyoruz. hayat çok gizemli çünkü..
YanıtlaSilSanırım az daha kurcalarsak akraba çıkacağız Buketcim, aynı okul binası derken şimdi de dedelerden yakınlık. Mutlaka tanışmışlardır. Dedem sağ olsa şak diye hatırlardı, onda da müthiş bir hafıza vardı çünkü. Hayat gerçekten gizemli...
SilHikayesi olan bir eşya daha. :)
YanıtlaSil