Öncelikle en güzide memurların şehri Ankara'mızdan selam eder, tüm takipçilerimize blogum ve ben saygılarımızı sunarız 😂
8 aydır uğramadığım başşehrimizden ilk izlenimlerimi yazmak istedim. Şöyle bir sıralama yapacak olursam:
-Bugüne değil karasal iklimde yer aldığını sandığım şehrimiz meğerse tropikal iklim kuşağına dikey iniş yapmış. Geldiğimden beri yağan-normalde Nisan ayında beklediğimiz-"Memur Islatan Yağmurları" saat 17.00'yi bile beklemeden günün ilk saatlerinde başlayıp gecenin son saatlerine kadar kimi zaman ahmak ıslatan, kimi zaman sağanak, kimi zaman gök gürültülü, yıldırımlı, kimi zaman da dolu olarak tepemize bol bol düşmekte, seller halinde akmakta. Bizi Antalya'dan kaçırtan yoğun nem "Aaa kimler kimler gelmiş?" diyerek burada da karşılama komitesi oluşturmakta.
-Ev özelinde ele alacak olursak alt kata sızıntı yapan su borularımız artık metal yorgunluğunu da aşıp ölü metal durumuna geldiği için yakın zamanda değişmek arzularını evin muhtelif ıslak zeminlerinde çıkmak bilmeyen pas lekeleri bırakarak ilan etmişler. Henüz usta arayışındayız, çok yakın zamanda insanı çileden çıkaracak bir tadilat işi bizi beklemektedir.
-Zemin katımızda konuşlanan tavuk dönercimiz iştah kapatan kokularını savurmaya, en ucuz gıda maddesi olduğu için tercih edildiğinden motorlu kuryelerin patpatları kulaklarımızı uğuldatmaya, caddenin karşısındaki çiçekçimiz en sıcak havalarda bile takım elbisesini giyip kravatını takmaya devam etmektedir.
-Şehrin merkezindeki bir zamanlar en nezih ana caddelerden birinde bugün yaptığım yürüyüşte mebzul miktarda telefoncu, pazar malı giysici, aksesuarcı ve tokacı, içinde tek müşteri görmediğim pek çok şubesi olan kuruyemişçi, ne hikmetse Antalya'da da bol bulunan eklerci, yeni açılmış bir takım kahveci gözlemledim. Merdivenle inilen İnegöl Köftecisi'ni, vitrinindeki mobilyalara ağzımın suyunun aktığı Domsan'ı, çok tarz giysilerin satıldığı Maison Bel'ami'yi, bulvara birleşen köşedeki Bravo-Dolfin ve Atalar'ı, naylon çorap çeken makinesi olan, değişik düğmeler ve dikiş malzemeleri satan küçük tuhafiyeciyi ve en komiği içine bir kez bile girmediğim, hatta önünden geçmek istemediğim İntim Pavyon'u bile özlemle andım. O zamanlar caddenin bir karizması vardı, şimdi çıfıt çarşısına dönmüş.
-Başkent olduğundan beri memur şehri kabul edilen ve insanların belirli kurallara cidden riayet ettikleri Ankara, İstanbul kadar olmasa da bir kargaşa ve kaos havasına bürünmüş. Kimse kimseye yol vermiyor, çarpıp geçse bir "Pardon"u esirgiyor, yerlere tükürüp çöp atıyor. Duvar ve ağaç dipleri idrar kokuyor. Yayalar karşıdan karşıya geçerken yol babalarının malıymış gibi aheste aheste yürürken şoförler yeşil ışıkta bir saniye gecikseniz araçları üstünüze sürüyorlar.
-Neyse her şeye rağmen çok sevdiğim şehri bu kadar da harcamayayım. Güzellikleri de yok değil. Ana arterleri ardınızda bırakıp hâlâ eski havasını koruyan semtlerde dolaşırsanız evlerin ve bahçelerin güzelliği gözünüzü alıyor. Ankara için gül vakti; bahçeler, kapı kemerleri, refüjler rengarenk güllerle donanmış. Ağaçlar apartman boylarını aşmış. Deli gibi yağan yağmur yeşilleri canlandırmış.
İzlenimlerimiz devam edecek efendim...
Ankara'yı özlediğimi fark ettim, oysa tabiri caizse su yoluydu. En son Doğu Ekspresi Kars yolculuğu için gitmiştim hatırladığım ki zihnim pandemi yıllarını yok hükmünde saydığından fazla da geç değilmiş diye düşündüm birden:)
YanıtlaSilKızılay çok bozulsa da Ankara'nın bazı semtleri hala çok huzurlu ve güzel. Bugün kardeşimle konuştuk, Kızılay Ulus'a, Tunalı da Kızılay'a döndü diye. Eski belediye başkanımız sağolsun, koca bir kasabaya döndürdü başkenti. Siz bence bir ziyaret yapın, tam da gül mevsimine denk getirip, olmadı sonbahar çok güzeldir bilirsiniz Ankara'da...
SilGüller? Peki ya güller? ;)
YanıtlaSilGüller şahaneydi ama en yoğunlarını çekmeyi unutmuşum, bilahare çekerim...
SilSadece Ankara değil, her yerde bir keşmekeş hakim öğretmenim. İstanbul bin beter, malum. Tek tük kalan o güzelim ara sokakları, kocaman ağaçları ile 1960-70'lerin evlerini pamuklara sarıp sarmalayasım var...
YanıtlaSilİstanbul'u zaten kategori dışı bırakıyorum, orası şehir değil ülke zaten :) Ama her şeye rağmen bazı yerleri güzellikte direniyor ya meftunum...
SilHaklısın Leylakcığım, yağmur bu kadar bol yağınca rutubet de oluyor. Ancak o vakit de o yeşiller coşuyor, aşıyor, mutluluk veriyor. :)
YanıtlaSilAnkara günlerinin tamirat faslı çabucak bitsin, yolunda gitsin ki Eskişehir gezimizi yapalım. Değil mi? ;)
Ne rutubet, ne rutubet, çimlendik Ekmekçim, bir sonraki yazımda da yazdım 17 gündür kurumadı serdiğim naneler. Bugün başladı tamirat bakalım ne zaman biter...
SilDün gece tv haberlerde gördüm Ankara'da sel olmuş. Şaşırıp kaldık, 4 yıl boyunca
YanıtlaSilokurken bu derece şiddetli yağış olmazdı. Şimdi mevsimler değişmiş,
çok yağış olunca her yerde beton olunca facia oluyor.
Kaçıncı sel Buketcim, biz evin önündeki caddeden sel akmasın alışkınız yıllardır ama bu seneki kadar çok ve şiddetli yağışı hele de Haziran ayında hiç görmemiştim. İklim değişiyor işte maalesef...
SilBu yağmurlar bize geç geldi ama tam geldi bu sene. :D
YanıtlaSilSanırım her yer aynı, gecikmeli ve şiddetli yağış...
SilAnkara'da bari kabalaşmasaydı insanlar:( Üzüldüm bunları okuyunca.
YanıtlaSilİyi haftalar diliyorum Nurşen Hocam, sevgiler...
Ne yazık ki eski Ankara bitti Sezercim, koca bir kasaba oldu. Ben de iyi haftalar diliyorum, sevgiyle...
Sil