"Oldu en sonunda oldu, bim bam bom
Rüyalarım gerçek oldu, bim bam bom
Duyduk duymadık demesin hiç kimse
İşte ilan ediyorum herkese"
Kuşakdaşlarım bilir, asr-ı saadette Yasemin Kumral denilen bir ablamız vardı, çılgın şarkılar söylerdi. Kıbrıs Çıkartması sonrası "Girne'den Yol Bağlamışsa da Anadolu'ya" en meşhur şarkısı yukarıdaki idi: "Bim Bam Bom".
Her ne kadar Yasemin Kumral sonunda bir sevgili bulduğunu ilan ediyorduysa da benim sevincim o değil, bahar geldi dostlar, bahar geldi. Sonunda. Dışarıda hava miss! Güneş pırıldak, gökyüzü mavi, yeni dikilen kazulet apartmanlar yüzünden kıyısından köşesinden görebildiğim Bey Dağları'nda hala bir miktar kar olsa da beis yok, türküsü bile var karlı dağların, istenen bir şey bu:
"Şu dağlarda kar olsaydım olsaydım
Bir asi rüzgar olsaydım olsaydım"
Bundan sonra yağmur da yağsa, poyraz da esse, hatta kar da serpse yemezler, hepsi geçer ve gider. Gelen bahardır...
3 gün önce bizim Moklukuyruk gelip balkon korkuluğuna kondu, aman Allahım, aklım çıktı. Hayvanı yine biri öyle bir didiklemiş ki elektrik akımına uğramış gibi görünüyor. Tüm tüyler havada, daha önce yolunup yeniden çıkan tüyler yine hırpalanmış, kanat ve karın altı tüyleri ise hallaç elinden çıkmış gibi didik didik. Kuyruk dersen tek telek kalmış. "Yavrum ne yaptılar sana?" dedim, uçtu gitti. Mahallede onlarca kumru var, hep bunu didikliyorlar. Diyorum ya kuş aleminin Charlie Brown'ı bu, tam bir loser. Elimden gelen üç öğün beslemek ama o hale getireni bir yakalasam var ya! Kesin kedinin biri musallat oldu buncağıza, aldım karşıma kahvaltı ederken, dedim ki: "Yavrum sen kuşsun, kimselerde olmayan bir kabiliyetin var, uçabiliyorsun, niye çırpıp kanatları kaçmıyorsun da salak gibi dayak yiyorsun. Kurtul elinden, havalan, yukarı çıkınca da kafasını nişanla, salla gübreyi". Kuş beyni işte, ne desem boş.
Hafta sonu çocuklarım geliyor, keyifliyim. Havaların güzelleşmesine sevincim biraz da ondan. Hayatımıza biraz renk gelsin yahu, bunaldık, bıktık.
Başka Sinema "Evde Festival" adıyla 10 filmlik bir online program yapmış. Toplu ya da tek tek bilet alıp evde izleyebiliyorsunuz. Esasen önümüzdeki hafta yoğun olacağım ama dayanamayıp 10 filmlik toplu bilet aldım, 89 lira toplu alırsanız. Şuraya linkini bırakayım. belki ilgilenen olur:
Ve hemen üç tanesini izledim. İlk sırada olduğu için "Çarkıfelek" ile başladım, bir Japon filmi. Yine minimum aksiyon, yine maksimum diyalog ve bilmeyene kafasına takunyayla vuruluyormuş gibi gelen Japonca. Adamlar konuşuyor mu, kavga mı ediyor belirsiz. Kimsenin anadiline laf etmek haddim değil ama bu da kulak yani. Üç farklı olay anlatılıyor filmde, farklı başlayıp umulmadık şekilde biten. İkinci olayda eski bir öğrencisi hem profesör, hem yazar olan kişiye kitabından bir bölüm okuyor. Yahu adam sanki robot. Ne bir mimik suratında, ne gözlerinde bir ifade, ne bir hareket. Bir an kör olduğundan şüphelendim, kadın karşısında okuyor, adam niyeyse kadına değil kadının kafasının üstündeki bir noktaya bakıyor. Ruhum daraldı yemin ederim. Yine son bölüm nisbeten daha izlenesiydi.
Bu sabah çok erken uyanmışım, haydi dedim bir film daha izleyeyim, dünkü takırtıdan sonra biraz eğlenceli bir şey seçeyim dedim, afişine aldanıp "Silent Night" isimli bir film seçtim. Meğer çemçük Keira varmış başrolünde. Her şey iyi başladı, eski lise arkadaşları geleneksel olarak her Noel'i birinin evinde toplanarak geçiriyorlarmış, katılanları eşleri ve çocukları ile yolda görüyoruz Keira'nın evine giderken. Sarılıp sarmaşıyorlar, arada birbirlerine laf sokuyorlar falan sonra Noel sofrasına oturuluyor. Derken anlaşılıyor ki Ruslar'ın attığı bir gaz bombası dünyayı yok edecek, acılar içinde ölmemek için de son anda bir hap içilmesi gerekiyor. Hay bin kunduz, zamanlama muhteşem, buyur buradan yak. Onca şık tuvalet, güzelim yemekler, süslü hediye paketleri telef oldu. Ruh durumumu ise hiç sormayın, savaş karşıtlığı, iklim krizi vs güzel de, şu süreç hiç uygun değildi yahu.
Neyse sonunda kafamı dağıtacak bir tane buldum da rahatladım, var mı Fransız filmleri ve Marion Cotillard gibisi zaten. Her ne kadar "Cesaretin Var mı Aşka?" gibi Yeşilçamvari bir isim taksalar da film eğlenceliydi, Marion'un varlığı yeter zaten:
Sabah sabah bünyeye iki doz film indirince haliyle kafa biraz dumanlandı, ben en iyisi çıkıp bir yürüyüş yapayım şu güzel havada. Giderayak şu bahar dalını da buraya bırakayım:
Keyif müthiş, artsın eksilmesin ki okuyana da bulaştı. Ben de az önce, bu hafta Başka Sinema'dan ne var bizim salonlarda diye bakınmış, hiç görünce de üzülmüştüm. Sizin linkle uçtum; her ne kadar sinema dışında seyredememe virüsü ile uğraşıyor olsam da. Bu kez de paket tarihlerindeki aralığa tosladım, cayır cayır yakarım ben o paketleri, izleyemem:) Düşünmeye devam durumdayım:) Bahar bugün burada da kendini gösterdi, yarın caymazsa tamamdır diyeceğim ben de:)
YanıtlaSilEvde Festival duyurusunu görünce çok mutlu olmuştum bu sıralar evden pek çıkamadığım için ama filmler benim hiç ilgimi çekmedi. 2-3 tanesini not ettim kenara o kadar, onları da sonra izlesem de olur dedim. Bu yazıdan gördüğüm kadarıyla doğru yapmışım :)
YanıtlaSilBen karlı havaları çok severim, herkes söylenirken ben içten içe o havalar hiç bitmesin istedim ama şimdi burayı okurken pencereden giren güneş ışığı, masmavi gökyüzü nasıl da mutlu ediyor beni. Bahar iyi ki gelmiş sahiden :))
:) Baharın gelmesine sevindim bizim buralarda da eli kulağında gibi..
YanıtlaSilÇemçük Keira'ya ne güldüm yahu, gerçi afişiyle alakasız çıkmuş ama... Cesaretin Var Mı Aşka filmini üniversitede izlemiştim, ayılıp bayıldım diyemem ama fena da değildi.