Bu sabahın egzersiz öyküsü Sibel Eraslan'ın yazıp Gülen Karaman'ın seslendirdiği "Sümbül ile İsmail" idi, öyle güzeldi ki. Bence bu öyküleri dinlemediyseniz zararın neresinden dönerseniz kârdır.
Egzersizi bitirip çayı koydum, balkona çıktım. Kaldırımın yanına panel van tipi beyaz bir araba park etmişti. Orta kapısı açıktı ve oradan üst yanı görünmeyen bir çift kot pantolonlu bacak sallanıyordu. Öyle komik bir görüntüydü ki, izlemekten kendimi alamadım. Lakin neredeyse 5 dakika beklediğim halde belden yukarısını ve kafasını görmem mümkün olmadı şahsın. İçeride ne için eşiniyordu, bu kadar uzun süre ne aradı bilemedim. Bereket pantolon sıkı sıkı beline çekilmişti de şu meşhur karikatürlerdeki tamirci durumu ortaya çıkmadı 😀 Bacakları kendi haline bırakıp girdim içeri kahvaltı hazırlığına başladım.
Yağmakla yağmamak arasında kararsız bir yağmur, ıslak, gri, pis bir hava var dışarda. İki parti sanal market siparişi ve bir parti kargo kabul ettim. İkinci parti market elemanı çok suratsızdı, ağır taşıdığını fena halde belli eden bir yüz ifadesiyle getirdi poşetleri ve adeta attı kapıdan içeri. Kendisini her zaman verdiğim bahşişin iki misliyle ödüllendirdim salladığı surata teşekkür olarak 😀 Ne yapayım kardeşim bu dizlerle benim taşıyacak halim yok ki, mecburen yardım alıyoruz, bu eleman yeni gelmiş galiba, normalde güler yüzlü tombik bir genç getirirdi siparişleri. Neyse işte üstü kapalı azarımı da alıp cebe koydum ve yerleştirme işlemine giriştim. Artık sabunla, dezenfekte et olaylarını geride bıraktık bereket ama hala biraz bekletiyorum dolaba koymadan, henüz o zinciri kıramadım.
Eskiden uzun uzun kitap tanıtımı yapıyordum ama ameliyattan bu yana bıraktım, kısaca genel bir tanıtımla yetiniyorum bu aralar. Kolumdaki ve omzumdaki sıkıntı hala devam, hayat bu yıl beni kemiklerim ve kaslarımla sınıyor bakalım hayırlısı. Neyse dr çok vahim bir durum görmedi, tedaviyle toparlıyorum hafiften.
Kitaplara gelince, 9 kitapla kapatmışım Kasım ayını, çok sıkmadım kendimi, zira her yıl kendime koyduğum kotayı çoktan geçmiştim.
Genel olarak "Neden okuyorum ki bunu?" deyip yarısında fırlattığım bir kitap olmadı, "Aman da bayıldım şahaneymiş" dediğim de ama iyi kitaplar çoğunluktaydı. Baştan başlayayım: Leylak Kızlar'ı sırf adında leylak var ve kapağı ve iç sayfasındaki leylak desenleri çok güzel diye aldım itiraf edeyim. Ama kitap ummadığım kadar güzel çıktı. Biri Polonyalı, biri Alman, biri ABD'li üç kadının ağzından yazılmıştı kitap. İkinci Dünya Savaşı sırasında geçiyor. Polonyalı olan toplama kampında buluyor kendisini annesi ve ablasıyla birlikte ve pek çok işkenceye maruz bırakılıyor. Alman olansa aynı kampta doktor, bu işkencelere başta gönülsüz olsa da sonraları pekala dahil oluyor. ABD'li olansa önceleri bilmeden, sonra bilerek onlara yardımcı olmaya çalışıyor. Esasen sevdim ben kitabı, biraz kalın ama okuması çok rahat.
Beni biraz tanıyorsanız yemek kültürüne olan düşkünlüğümü bilirsiniz. Takuhi Tovmasyan'ın bu kitabını okudum sanıyordum ama atlamışım, çok tatlı bir anlatımla hem evlerindeki yemek kültürünü anlatıyor, hem de tarifler (yapılması zor maalesef) veriyor. Beni gibi bu kültüre meraklıysanız seversiniz.
"Defterler" Kutlukhan Perker'in yıllar içinde defterlerine çizdiği illustrasyonların bir toplamı. Şahane çizimler, ben sevdim.
İlk kez okuduğum bir yazarın kitabıydı "Haydarpaşa'nın Son Memuru", gerçekten severek okudum, tavsiye edebilirim. Sonra aynı yazarın "Kefe" isimli hukuki bir polisiye olan podcastini de aynı keyifle dinledim.
"Behçet Hoca" şair Behçet Necatigil'i anlatan, Hilmi Yavuz'un kaleme aldığı bir biyografi. Sona doğru biraz akademik olmaya başlıyor, Behçet Hoca'yı tanımak için kızı Ayşe Sarısayın'ın kitabını tercih edin bence.
"Köken"e gelince, sevsem mi, sevmesem mi bilemedim. Aslında çok ilginç bir kitap, dağılan Yugoslavya'dan Almanya'ya göç eden bir ailenin oğlunun köken arayışı. Babaanne ile olan bölümleri çok sevdim, sona doğru ise biraz kafam karıştı açıkcası
"Ölüler Kıraathanesi" çok methini duyduğum, ödül almış, çokca paylaşılan bir kitaptı, haydi okuyayım dedim, aslında fazla methedilen ve ödül alan kitaplara uzak dursam da. Başlarda iyi gidiyordu ama sonlara doğru kendini tekrarladı adeta. Kötü diyemem ama bayıldığımı da söyleyemem.
"Bir Masalda İki Kral Olmaz" sansasyonel bir kitap. Ünlü gazinocular kralı Fahrettin Aslan'ın oğlu Sacit Aslan yazmış ve ne kadar pislik varsa dökmüş ortaya. Neler döndüğünü anlamak açısından ilginç, edebi bir değeri ise yok.
Ve son olarak Sibel Oral'ın kaleme aldığı, Nazım Hikmet'in oğlu Mehmet'i anlattığı "İşitiyor musun Memet?". Zaten biliyordum da, okudukça "Mum dibine ışık vermez" deyip durdum. Dünyayı kurtarmaya soyunan insanların yakınlarından nasıl uzaklaştığını pek çok kere okudum. Yılmaz Güney bunlardan biriydi mesela, kızının kitabını okuduğumda içim yanmıştı, başka örnekler de var şimdi aklıma gelmeyen. Mehmet hepsinden çok yalnız kalmış, annesinin ve dostlarının desteği onu yaşama bağlamış, çok ilginç bir karakter. Sevenleri, yakınları hep iyi bahsediyor ondan. Annesiyle birlikte Türkiye'den kaçırılıp Polonya'da bir otelde babasıyla uzun yıllar sonra karşılaştığında bir kucaklama bile alamıyor ondan, görüşme ise sık sık Vera'nın telefonlarıyla kesiliyor. Ve daha çocuk yaşta, daha babalığını bile anlamadan ölen babasının soğuk cesedini öpmek zorunda bırakılıyor. Dünyaca tanınmış insanlarla birliktelikte beklenti içine girmemek gerekli sanki ve de çocuk yapmamak. Zira en çok onlar mutsuz oluyor. Ben hüzünle okudum ve kapattım kitabı, o duygum hiç geçmedi. Merak ediyorsanız bu kendini yakın çevresi dışında neredeyse gizlemiş adamı okuyun derim.
Efendim Aralık ayını çocukluğuma ve ergenliğime ayırdım. Birkaç ay önce Koridor Yayınları'nın yayınladığı bez ciltli kitaplardan "Yeşilin Kızı Anne" serisini toplamıştım, hani şu dizisi de olan kızıl saçlı, çilli, geveze kız. 7 ciltlik diziyi bu ay okuyacağım ve çocukluğuma döneceğim bir anlamda. Hep yüksek edebiyat olmaz ya biraz da alçaklara kar yağdıralım değil mi/ Haydi kalın sağlıcakla...
Bizim havamız dün akşamdan beri yağmurlu. Güzel güzel yağıyor, delirmiyor bu defa. Arada mola alıp, tekrar başlıyor. :)
YanıtlaSilPandeminin başında oturup Pal Sokağının Çocukları'nı, Şeker Portakalı'nı, Çocuk kalbi'ni okumuştum tekrar, çok iyi gelmişti. Sana bu ayın okuma serisinde keyifli saatler diliyorum. :)
Hava pazar günüdür insanların içini karartmayım diye açtı bugün, güneş var dışarda ama sonrası için garanti veremem :)
SilAh ne iyi gelmiştir onları okumak. Pal Sokağı Çocukları'nı burada bir Tiyatro Festivali'nde bir salon dolusu ilkokul çocuğu ile en önde izlemiştim. O kadar çok gürültü ettiler ki, dönüp "Bu tiyatro benim, böyle devam ederseniz oyunu bitiririm" dedim. Bir grup saftirik inanıp 10 dakika kadar sustu, amma yer mi Anadolu çocuğu ardından devam. Nefis oynamışlardı yalnız Nemeçek olayında kendimi zor tuttum ağlamamak için.
Benim kitaplar çok iyi gidiyor, hevesle yeni ciltleri okumayı bekliyorum
bu kitap okuma hızınıza hayranım öğretmenim, nazar değmesin :)
YanıtlaSil"yeşilin kızı anne"in dizisine bayılmıştım ben doğrusu. kitabı daha da güzeldir dilerim :)
Sağol Şulecim, emeklilikten kaynaklanan vakit bolluğu, dizlerin eve bağlaması, alışkanlık ve zaman içinde hızlı okuma yetisi kazanmamın etkisi olsa gerek, bir de işte çok seviyorum :)
SilKitabın daha güzel olduğunu ilk ciltte söyleyebilirim :)
Beylerbeyi'nde, İnciraltı Meyhanesi'nde unutulmuş mezelerin keyfiyle bayram edince ilk işim Sofranız şen Olsun'u almak olmuştu. Tabii ki henüz hiçbirini yapma teşebüsünde bulunmadım ama okuması pek keyifli, haklısınız. İnciraltı bir yanıyla en fazla iki saatlik mesafede... ama pandemi işte.:) Haydarpaşa'nın Son Memuru'nu sizin sayenizde almıştım ve şimdilik sırasını bekliyor ki elimdeki kitap bitmek üzere, ama Kefe'yi dinledim,o da kitabı öne alma konusunda kışkırttı beni diyebilirim.:)
YanıtlaSilYapmak çok zor zaten Buraneros kardeş, Hem çok emek, hem çok zaman istiyor, hem de o malzemeleri bulabilmek biraz sıkıntılı. Tarifler de biraz anadan kıza geçen tarifler, ta baştan rahle-i tedrisattan geçmek gerek, sonradan biraz zor ama yemekler bir yana o yapılış anlarına eşlik eden öyküler harika.
SilBen bu aralar "Ses"li öyküler dinliyorum ve okurken almadığım kadar keyif alıyorum Tavsiye ederim. Dilerim kitabı seversiniz...
Leylak Kızlar'ı pandemi öncesi bir fuarda görmüştüm, yayınevini bilmediğim için de hiç bakmadım,şimdi fiyat da uçmuş tabi.
YanıtlaSilSacit Aslan'ın başka bir kitabı var bende, yeni kitabını Emin Çölaşan tavsiye edince şaşırmıştım.Sibel Oral'ın kitabını aynı hislerle okudum.Yeşilin Kızı'nı da merak ediyorum, 7 cilt ne çokmuş.
Küçük Kadınlar'ı okumak istiyorum tekrar.
Sevgiler, selâmlar.
Bereketli bir okuma ayı olmuş. Yalnız kitapların hepsi de bilmediğim yerlerden geldi. :)
YanıtlaSil