Komşu sayılabilecek bir yakınlıkta oturan arkadaşım aradı dün, bugün için buluşup açık havada vakit geçirmeyi önerdi. Balıklama atladım teklifin üstüne. Lakin gece öyle bir yağmur indirdi ki sanırsın gök delindi, uykumun arasında şakırtıları duydukça "zor gideriz biz yarın" diye düşündüm. Tabii ki burası Antalya idi ve sabah kalktığımda güneş ışıldıyordu.
Arkadaşım öğlen arabayla beni almaya geldiğinde "Nereye gidelim?" diye sordu. Hep aynı yerlere gitmekten usanmıştık, ikimizin de hala gitmediği ve merak ettiğimiz bir mekanı önerdim: "Zeytinpark". Burası önceleri Vakıf Zeytinliği idi. Sonradan park ve piknik yeri gibi halka açıldı. Söyleyip söyleyip bir türlü fırsat yaratıp gidememiştik, teklifim kabul gördü ve yola düştük. Navigasyon bizi saçma sapan yollara yöneltmek istediyse de güzel şoförüm ona muhtaç olmadan buldu mekanı. Daha kapıdan girerken içimiz açıldı:
İki yanı palmiyeli yoldan ilerleyip arabayı parkettik. Her yer yemyeşildi, sanırsınız bahar gelmiş, dünkü yağmurun da etkisiyle pırıl pırıldı ortalık. Arabadan inince bizi kibar bir bey karşıladı ve çayı yeni demlemiştik diyerek kafeteryaya buyur etti. Lakin pandemi nedeniyle gelen giden azaldığı için yiyecek bir şey yoktu, mecburen yalnızca çaya talim ettik, bir dahakine simit ve peynirimizle geleceğiz. Zaten yürüyüş yapan birkaç kişi dışında bizden başka sadece aşağıdaki ve arkadaşları vardı, biz yiyemesek de onları besledik.
Çayımızı içince yürüyüş yapmak için kalktık. Yüzlerce zeytin var burada, arada tek tük çamlar, çınarlar, başka ağaçlar ve bol bol palmiye.
Bulutlar ve ağaçların arasından görünen Bey Dağları insanda kucaklamak isteği uyandırıyordu.
Gördüğüm her ağaca sarılmak istedim, sanki Green Gable çayırlarında koşan Anne idim (Kitaba fazla kaptırmışım 😊) Anne evlendi bu arada, ben de 5. kitaba geçtim.
Zeytinpark'tan ayrıldığımızda henüz vaktin erken olduğunu görünce epeydir gitmek istediğimiz bir başka yere, eski Dokuma Fabrikası'nın yerinde açılan Dokumapark'taki "Bir Zamanlar Antalya Müzesi"ne uğramaya karar verdik. Müze gerçekten çok güzel olmuş, çok emek verilmiş belli. Antalya ve civarında yetişen ürünler, tarihi, turistik yerler, şehrin meşhur esnafları, arasta çarşısı, folklorik ögeler, sanatsal ve kültürel faaliyetler balmumu heykeller, maketler, minyatürlerle canlandırılmıştı. Aslında daha bol vakitte uzun uzun gezilecek bir mekan olmuş. Çok beğendik.
Antalya'da yetişen tarımsal ürünlerin üretim süreçleri minik maketler aracılığı ile canlandırılmış. Üzüm, pamuk, zeytin, narenciye, sebze-meyve. Çoğunun yerinde yeller esse de...
Beydağları gerçekten insana sarılıp kucaklama hissi verir.
YanıtlaSilCemile yi ben de beceremem .Zeytin park a gitmek lazim 😃
Aslında Beydağları hepimizi kucaklıyor sanki :)
SilBiz de dün arkadaşımla buluştuk Millet Kütüphanesine gidelim dedik ama inanamadık cafe gibi bir yer olmuş, kitaplarla oturma alanı iç içe kitap alsan yanında masa rahatsız olur ve sayı olarak kitap çok az üzüldük
YanıtlaSilŞehrin ünlü esnaflarının balmumu heykelleri bence şahane fikir ya... O şehir için çok önemli o kişiler çünkü bence her şehir böyle bir şey denemeli
O nasıl kütüphane imiş öyle, adı kütüphane galiba. Bence de öyle, esnaflar çok önemli, bir kısmı hala aktif çalışıyor, çok da aslına uygun, gerçekçi yapmışlar modellemeyi.
Silay ne güzel gezi olmuş. gelip gezmek istedim ben de. son fotoğraf ise efsane olmuş. çok güldüm öğretmenim :)
YanıtlaSilUmarım bir gün birlikte gider gezeriz. Ay son foto çok komik, bir türlü beceremedim o teke yöresi oynamayı, alt kısım çalışsa üst kısım, üst çalışsa alt kısım duruyor bende, senkronize olamıyorum bir türlü :)))
SilYa ben azcık(?) kıskanıyorum sizi galiba 🤭 Ne güzel parklar var yaşadığınız yerde 😍 Antalya'ya karşı hep bir mesafeliydim nedense ama siz anlattıkça iyiden iyiye sevmeye başlıyorum galiba 😊 Keyfiniz daim olsun ❤️
YanıtlaSilNe diyeyim, şehrimiz güzel valla, kıskanılmaya değer. Aslında pandemi olmasa, dizler daha rahat olsa gezilip görülecek çok park, çok mekan var daha. Antalya'ya mesafenizi daraltın bence, yazın 3 ay kaçacak yeriniz varsa şehre doyum olmaz diğer zamanlarda. Hepimizin keyfi daim olsun...
SilGaydırıguppak Cemile’yi ilk defa duydum, İstanbul’dan emekli olunca soluğu Antalya’da alıcam, her ne kadar eskisi gibi olmasa da… yine güzel yine güzel, bir de sen varsın 🧡
YanıtlaSilCemile'yi biliyorsundur ya, Sümer Ezgü falan çok söyler, gezdiği dağlar meşeli olan hani :))))Gel valla, ne güzel olur, güzel gerçekten tüm betonlaşmasına rağmen. Arkadaşlığın çok değerli, sevinirim çok gelirsen...
SilYa Nurşen son fotoda koptum:))) Ben gelince gezdirecek yerlere bunları da ekle
YanıtlaSilAy o fotoya ben de koptum :) Siz oynayın devam edin, ben şurada kenarda, kendi bildiğim gibi raksedeyim, ahahaha :)
SilSen gel yeter ki Banucum, her yere götürürüm...
Yaaaa çok güzel, ilk fotoğrafta (uzun ve palmiyeli yol) koşasım geldi!!!!
YanıtlaSilSon fotoğrafa da maşallah diyorum gayrıdıguptak oynuyorsan vallahi o dizler olmuştur olmuştur, maşallah!!!!!
Bir gün geleceksin elbet bu şehre ve seni koşturacağım o yolda.
SilBana yine maşallah de, gerçekten hakediyorum bu aralar ama daha gaydırıguppak oynayacak seviyeye gelemedim, gelsem de ben o Teke yöresi oyunlarını hiç beceremedim. Misket dersen o olur bak :)))
Her iki mekân da ne kadar hoş. Aklımda dursun. Belli mi olur, baharda Antalya yapılır belki:)
YanıtlaSilSevgiler Nurşen Hocam...
Keşke gelseniz ne güzel olur ve gelirseniz mutlaka haberim olsun. Benden de çok sevgiler...
SilSizin blogla tanistigima memnum oldum cok. Yazilariniz uslubunuz sehriniz cok ama cok hosuma gitmeye basladi
YanıtlaSil