Kendimle gurur duyuyorum, çelıncı hazırlayan bile benim gibi görevlerini vaktinde yerine getiren, sadık bir çelınçcı değil. "Çelınççı" hoş laf yahu, "kalaycı" gibi 😀 Kalaycı deyince aklıma geldi, madem aklıma geldi yazmasam olmaz. Çocukluğumda mahalleye çok kalaycı gelirdi, malum o zamanlar çelik tencereler henüz piyasaya çıkmamış, tencere pazarlamacıları da okul okul, resmi daire daire gezmeye başlamamışlardı. Tencereler, tavalar, sahanlar genellikle bakırdı ve de belirli aralıklarla kalaylanması gerekirdi. Tabii alüminyumlar da vardı ama henüz eldeki bakırlar muhafaza edilmekteydi. 2-3 ayda bir şalvarını çekmiş, çemberini kafasına dolamış, üstünün başının karalığı kendiyle yarışan iki-üç Roman vatandaş "Kalayci geldi kalayciii" diye bağırarak gelir, evin önündeki arsaya yerleşir, kalaylanacak kapları beklemeye başlardı, biz çocuklara da seyirlik malzeme çıkardı. Sonra konu komşu tencereyi, tavayı kapar gelir, faaliyet başlardı. Ateş yakılır, kalay eritilir, tencereler nişadırla ovulur, ardından kalaylanır, rengi uçmuş bakırlar pırıl pırıl parlardı, bir nevi sihirdi adeta yaptıkları, büyülenmiş gibi nişadır ve kalay dumanı soluya soluya izlerdik. Zamanla alüminyum mutfak eşyaları arttı, bakırlar terkedildi, hatta tu kaka oldu, bazıları sattı, bizimkiler evin kömürlüğüne hapsedildi, sonra bir gece hırsız girdi, hepsini yüklendi gitti. Fazla üzülmedik zira cici çelik tencerelerimizi kullanmaya başlamıştık. Yıllar geçti bakır tekrar gündeme geldi, annemin aklına vahlanmak o zaman geldi, lakin gitti gider koçum gibi tencereler 😀
Henüz birkaç bakır tenceremiz varken babam bir gün eve elinde ne idüğü belirsiz birtakım paketlerle geldi. Hepsini mutfağa zulalamak üzereyken anneme yakalandı. "Ne bunlar?", "Bir şey değil canım". "Nasıl bir şey değil ya, ne o kesekağıtlarındaki?" "Ya tencerelerin bazılarının kalayı gitmiş de kalaylayım dedim, burada kalaycıyı nerede bulacağız" (taşınmıştık bu arada ve bu semtte ne arsa, ne bahçe, ne de kalaycı vardı). "Adam sen delirdin mi? Sen kalaycı mısın, evde kalay mı yapılır, hayatta yaptırmam". "Yahu her şeye itiraz ediyorsun, mutfakta hallederim ben". Bu arada ben devreye giriyorum: "Baba hakikaten şaşırdın mı, evde kalay mı yapılır?" "Ne oldu, babanın kalaycı olması zoruna mı gitti?" "Ya baba sen kalaycı mısın da zoruma gitsin, olmayacak işe amin diyorsun da ondan itiraz ediyoruz". "Karışmayın siz". Annem bir şeye kızıp, itiraz edip sözünü dinletemediği zamanlardaki rutin tavrını takınarak hızlı adımlarla mutfağı terk etti, bu arada dudakları kıpraşıyordu, neler dediğini ben biliyorum, siz bilmeseniz de olur 😀
Pazar günü geldi, babam kahvaltıyı zor etti, tüm itirazlarımızı kulak ardı edip mutfağa kalaycılık zanaatını icra etmek üzere tezgah açtı. Annem o kadar sinirliydi ki olup bitene şahit olmamak için bitişik komşu Kifolar'a gitti, "Hele gelesen de bi lehme kısır katem" demişti. Annem Kifo'nun vitrinindeki "Homini"ye baka baka kısır yesin (Homini Kifo'nun iri boy termosuna verdiği isimdi, hani şu üstten düğmesi olanlardın, basınca çay akıtanlardan. Kendisine beyaz tülden, büzgülü bir elbise dikmiş ve vitrinin en üstü rafına yerleştirmişti. Yani bir nevi gelin etmişti adını pek sevdiği "Humeyni"den esinlenerek koyduğu, dili dönmediği için "Homini" dediği termosu. Cinsiyet tutmuyordu gerçi ama idare edeceksiniz artık) babam icraata başlamıştı. Ben meraktan ara sıra mutfak kapısından kafayı uzatıyordum, babam ciddi çalışıyordu. Bir süre sonra değil mutfağa girmek, kapının yanına bile yanaşamaz oldum zira buram buram duman tütüyordu içerde. Tüp gazlı ocak harıl harıl yanıyor, babam nişadırla ovduğu tencereyi kalaylamaya uğraşıyordu. Her şey olup bittiğinde geride alaca bulaca bir tencere, tamamı nişadır tozu ile kaplanmış bir ocak ve mutfak tezgahı, tarif edilemez pis bir koku, yerlere saçılmış kalay parçaları vardı. Annem eve geldiğinde yediği kısır neredeyse gözlerinden dışarı fırlayacaktı. "Yaptığın gibi temizle" diyerek sert adımlarla olay mahallini terk etmiş, aşağı yukarı 10 gün sürecek küslük için niyet eylemişti. Mutfak kapısına yaslanıp babamın yüzündeki yenilgiye bakarak, "Biz sana dememiş miydik, olacak iş miydi bu baba?" dediğimde hüzünlü hüzünlü bakıp şu cevabı verdi: "Bu da bir tecrübedir, anladım ki şu dünyada beceremeyeceğim tek iş kalaycılıkmış".
Görsel: Buradan
Gelelim çelıncımızın 10. sorusuna:
Hayat üzerine konuşmaktan zevk alınan bir arkadaş:
Yok öyle biri, ben de yokum, hayat üzerine konuşmaktan çoktan vazgeçtim. Gelene buyur deyip yaşıyoruz. Biz konuşsak da hayat bizi dinlemiyor, en iyisi serbest stil takılmak. Haydi kalın sağlıcakla, siz siz olun mutfakta kalay yapmayın...
babanızı çok taktir ettim vallahi, azimli bir kişilikmiş :) Bir de sonunda bir ders çıkarmış işte, önemli olan da o :)
YanıtlaSilBabam olgunluk yıllarında inanılmaz bir adamdı. Ben doğduğumda sağlık memuru olarak çalışıyordu, sonra akşam bölümüne girip DTCF'yi bitirdi, ben ortaokulu o fakülteyi aynı yıl bitirdik, defterleri ders kitabı olacak niteliktedir, hala durur bazıları. Ama işinden ayrılmadı, Hıfzıssıhha'nın genel sekreteri olarak emekli oldu. Dikiş diker, ayakkabı tamir eder ve hatta sandalet yapar, şahane maketler yapar, mektupla makine ressamlığı öğrendi, her türlü tamirat ve yemek işi elinden gelir. Ev işini hiç dert etmez ve üşenmez. Emekli olduktan sonra bir dershanenin muhasebesine baktı ve daha aklıma gelmeyen neler. Gerçekten azimli bir adamdır. Bir kalaycılığı beceremedi, onda da yeri dardı haliyle :)) Şu anda İzmir'de, annemin ölümünden sonra kendi isteğiyle gittiği Emekli Sandığı dinlenme evinde ve hayatından çok memnun. Artık eski melekelerini ve becerilerini sürdüremese de çok şükür akıl ve beden sağlığı yaşına göre hala iyi...
Silömrü uzun olsun :) ben çok hayranımdır böyle becerikli adamlara. benim dedem de böyleydi. belki bir gün yazarım hikayesini blogta da. elinden her iş gelirdi çatı tamirinden yemek yapmaya dek. ilk gördüğünüzde babanızı benim için de ellerinden öpün öğretmenim.
Siltosun paşa'daki hamam sahnesindeki gibi elimde tefimle "o kurnaaadaaan bu kurnaaaya çirkef sıçramış" diye şarkı söyleye söyleye geldim. ahahahhaha
YanıtlaSilama evet bu azim ve istikrarı ben de takdir ediyorum leylak dalı hanımcııım. :))
çelınç lafıyla o kadar çok kavga ettim ki sonunda kendisini lügatımdan tamamen çıkardım. challenge, çelınç ya da mina gibi bambaşka bir yorumla şalanj...meydan okuma dedik bi' ara ama o da kulağımı tırmalıyor. o yüzden eski günlere döndüm bundan sonra hepsine mim diyerek b bahsi kapatacağım.
kalaycılara yetişemedim ben ama babayı takdir ettim. denemiş vallahi helal olsun.
Ya gerçekten mim daha iyi bir kelime, bundan sonra mim diyelim biz ama sen devam et bu işe, yazacak malzeme buluyoruz hiç olmazsa şu eylemsiz pandemi günlerinde, bakma sana çattığıma gayet memnunum :)))
SilBabam kalaycılığı da becerirdi ama açık alan yoktu :)) Adamın on parmağında on marifetti gerçekten, şimdi sadece yemeyi seviyor :)))
Ya çok tatlıymış, turşucu rolündeki münir özkul geldi aklıma, inat... Ama asıl bomba "elimden bir bu gelemiyormuş" dedirten özgüven, ne güzel insanmış :) Eskilerin böyle bir ben yaparım inadı vardı ama çoğu şeyi de yapıyorlardı.. Şimdi aman ne karışırım diyorlar, anlamam diyorlar. Herkes kendi alanında uzman.. Bence iyi değil bu, insan biraz kendi kendine yetebilmeli (tabii mutfağı simsiyah edene dek değil yahu)
YanıtlaSilBabam hala ben yaparım inadı taşıyor 90 yaşına rağmen. Evvelki yıl B12 iğnesi yapılacaktı bana, babamın ilk mesleği sağlık memurluğu idi, hani yaş ilerledi ya, tereddütle sordum, baba yapabilir misin diye, bir kızdı bana, ne demek yapabilir misin, vay yavrum vay diye :)) Ayakkabılarımızı da tamir ederdi, evlenip başka şehre gidince en çok ayakkabı tamiri ve iğne yaptırmak işi zoruma gitmişti :))) Bu kadar her şeyi bilmek de bazen iyi olmuyor Ceren ya, annemin her işine karışırdı, sonra sürekli tartışma :))
SilSon paragrafı çerçeveletip duvarıma asmalıyım ;)
YanıtlaSilBir psikologa bunu yazdırdıysam aferin bana :))))
YanıtlaSilLeylakcığım,
YanıtlaSilBabacığına maşallah, sağlıkla yaşamını sürdürsün, ömrüne bereket. İnsanın büyüklerinin sağlıklı ve hayatta olması büyük nimet. :)
Kalaycıları tabii ki biliyorum, az seyretmedim bakır kap kacağı kalaylamalarını. Biliyor musun? Küçük çocuklu bir aile vardı, bahar aylarında pazarımızın olduğu günler gelip, bizim sokağın köşesine konuşlandılar. Şimdiki koşullar gereği sadece kalay işi değil, nikelleri de parlatma işi de yaptılar. Bu ara yoklar, belki sonbaharda yine gelirler. :)
"Hayat üzerine konuşmaktan zevk alınan arkadaş yok" demene azıcık alınmış olabilirim. Biz neciyiz burada? Konuşup dururuz işte! :))
Aşkolsun Ekmekçim, sen her daim benim uzaktaki yakın arkadaşımsın, sadece hayat mı, her şey üzerine konuşuruz seninle, ah keşke aynı şehirde de olabilseydik. Varlığın yeter.
SilBabam 2 yıldır pandemi yüzünden gelemiyor ama şikayet etmiyor yazık, çok şükür seviyor yaşadığı yeri, pandemi yüzünden epey hapis kaldılar odalarında ondan bile "ne yapalım, mecbursak katlanacağız" diye söz etti. Dilerim böyle gider. Aklım onda ama yapacak bir şey yok, hele de bu yaz, dizler yüzünden kendime bile bakamazsan ona hizmet çok zor olacaktı. Hayırlısı.
Ben yıllardır gezici kalaycı görmedim ama Kale'de yerleşik kalaycılar var.
Babanızın gayretine bayıldım. Yorumlarda okuduğuma göre elinden her iş geldiğinden kalay işine girişmekte haklıymış aslında. Fakat annenize de hak vermedim değil:) Mutfağı o şekilde görsem çıldırırdım:)
YanıtlaSilBu arada, kalay demişken... Geçen gün sokağımızdan bağıra bağıra kalaycı geçti:) İnanamadım.
Gelirdi gerçekten Sezercim ama artık çok yaşlandı, kendini idare etmesi bile büyük nimet. Anneme ne zaman hak verdik, o ölüp de babam arkaya kalınca gerçekten arkasını toplaması zor bir insan olduğunu anladık. İnsan annesi varken babasını farklı görüyor galiba ve anneye biraz haksızlık ediyor.
SilSokaktan geçen kalaycı ilginç gerçekten, yıllardır görmedim ben.
Sevgiler...
Babacığınıza daha nice sağlıklı yıl nasip olsun inşallah. Her derde deva, şahsına münhasır bir insanmış :)
YanıtlaSilRahmetlik dedem zamanından köyde bir sürü bakır güğüm, tepsi, kazan gibi şeyler vardı. Teyzemler atmışlar bir köşeye günden güne yıpranıyorlardı. Tabi o zaman bu kadar eskiye rağbet yoktu. Her gittiğimde köye siz bunu kullanmıyorsunuz galiba diye aldım bir kaç tanesini. Samanpazarındaki bakırcılarda da güzelce temizletip dövdürdüm zamanla. Şimdi bu işlere rağbet artınca taaaa oralardan gelip burada işini halledip aldın ya bakırları derler bana :) Ağzınızı açmasaydınız diye takılırım ben de onlara :)