Sabah kafamın içinde çalan "Kiraz aldım dikmeden/Halimem dallarını bükmeden/Bir armağan ver bana/Halimem ben gurbete gitmeden" türküsüyle uyandım. Bu benim kafamda bayatlayan türküler inanın TRT Radyo repertuarında bile artık kullanılmıyordur, bana ne oluyorsa, eskileri yaşatma derneği başkanıyım galiba. Şurada yenilerden 5 şarkıcı adı say deseniz Mabel Matiz'den öteye geçemem, o da yeni sayılırsa. Kendimi eskiden pastanelerde, cafelerde bir köşede duran, içine para atıp istediğiniz şarkıyı ışıklar saçarak çalmaya başlayan müzik dolaplarına benzetiyorum, "jukebox" deniyordu galiba bunlara, şöyle bir şeydi:
Gençliğimizin olmazsa olmaz mekanlarından Akay Caddesi'ndeki Funda Pastanesi'nde vardı bunlardan bir tane, şimdi yerinde kazulet bir bina ve bir banka şubesi var hatırladığım kadarıyla, pastane mastane kalmadı. Zaten nerede pastane kaldı ki, varsa yoksa cafeler, onların da 3. nesil olanları. Kış günü vanilya kokulu ılık pastanelere oturup demleme çay ve Türk kahvesi ile gençlikleri geçmiş bizlerce "Chemex"lerin erlenmeyer, "Dripper"lerin fincan sanılması gayet normal 😃 Tam "Moka pot"la "French Press"e alıştığımız gibi onlara da alışacaktık ki pandemi çöktü üstümüze. Yine de yeni nesil cafelerdense bulduğum yerde nesli tükenmeye yüz tutan pastanelere oturmayı tercih ederim. Sözüm pandemi sonrasına tabii, umut fakirin ekmeği, yiyip dururuz işte. En sevdiğim Flamingo idi, önce Atatürk Bulvarı'ndaki upuzun salon, sonra taşındığı Tunalı'daki duvarları bakır flamingo rolyefleriyle kaplı, mermer zeminli mekan. Yediğim, içtiğim her şeyin ayrı lezzette olduğu, kapısının önündeki masalarda Tunalı'nın kâdim büyük teyzelerinin tüm görkemleri, kabartılmış ve sarıya boyanmış seyrek saçları, hatırı sayılır makyajlarıyla bir şeyler yiyip içtiği güzelim pastane. 3-4 yıldır yerini yağ kokulu, sıradan bir dönerci aldı.
Arkasından ağıt düzdüğüm bir başkası Akman. Bozasıyla çocukluğum, kahvesiyle gençliğim, sosisli sandviçiyle yetişkinliğim. Annemle gittiğim son pastane, ölümüne yakın bir hastane dönüşü yolda rastladığımız oğlum "Yorgunum" demesine rağmen ısrarla götürmüştü, vişneli pasta yiyip çay içmiştik, kucağındaki çantadan bize çaktırmadan hesap ödemek için cüzdanını arayışı hâlâ gözümün önünde. Kapanan her mekanla ölenler bir kez daha ölüyor, anılar bir kez daha soluyor. Önce Ulus'taki güvercinlerin dem çektiği havuzlu mekan, sonra Kızılay'daki turuncu sandalyeli küçük şube. Yeni nesiller tutar mı bu aile büyüklerinin yerini?
Çocukluğumda alışveriş için Ulus'a giderdik, Kızılay henüz hayatımıza pek girmemişti, daha sosyetik bulurdu büyükler orayı. Ulus'a gitmenin adı "Ankara'ya gitmek"di. Yenimahalle başka bir şehirdi sanki 😄 Yenimahalle otobüsünden inip eski Meclis'lerin önündeki yokuşu tırmanırdık. 2. Meclis'in önünden geçerken bahçeyi çevreleyen, aralarına zincir gerilmiş o beton toplara mutlaka dokunurdum. Ne mutlu ki hala yerlerinde duruyor o beton küreler. Yokuşun sonunda Ulus İş Hanı çarşılarına gitmek için yeşil ışığın yanmasını beklerdik. Küçüklüğümde sesli bir sistem vardı trafik ışıklarında, yeşil yanınca "Yayalar geçebilir" diye üstüste anons ederdi bir kadın sesi. Genelde komşularla giderdik Ankara'ya(!) ve eğer yanımızda Valentin Teyze ile kızı Elizabet varsa anneanneme döner "Yayalar geçebilirmiş Niğdeli Teyze, hadi sen geç" derdi 😉 Canım Elizabet, ilk arkadaşım, kimbilir nerelerdedir?
Ulus İşhanı'nda işimizi bitirince Akman'a oturur muyduk hatırlamıyorum, sanmam ki oturalım ama yan taraftaki Dodanlı Mağazası'na mutlaka girilirdi. Tabelada ardarda yazdığı için mağazanın adı benim için hep "Dodanlı Yerli Mallar Dodanlı"dır. Çok büyük bir kumaşçı idi. Yapısı aynen Akman'ın formunda idi. İçerisi mis gibi apreli kumaş kokardı. Şakkadak açardı kumaş topunu tezgahtar, elindeki metreyle ölçer, cebinden çıkardığı makasla da inanamadığım bir hızla cırrt diye keserdi. Artık Dodanlı da yok, Akman'ın yerini dondurmasıyla ünlü bir cafe almış, Dodanlı boş duruyordu son gördüğümde, şimdi nicedir bilmiyorum.
Israrla oturup, sonra da gülerek çıktığımız bir başka pastane yine Bulvar üstündeki Meram idi. Arkadaşım oranın çayını çok severdi, o yüzden okul çıkışları sık sık uğrardık üniversitedeyken. Üst katta, cam önündeki bir masaya oturur çay isterdik, bazen yanında bir pasta. Suratsız bir garsonu vardı, çayları getirir adeta kafamıza atarcasına masaya koyardı. Daha o masadan ayrılmadan biz arkadaşımla kıkırdamaya başlar, sonra adamın aslında garson olmak istemediğini, başka bir mesleği arzu ettiğini ama mecburen garson olduğunu düşünüp ona meslek yakıştırmaya başlardık. Hesabı öderken de aynı suratsızlığa maruz kalır ama her seferinde oradan geçerken girer, aynı masaya oturup aynı garsonun çayları kafamıza atmasını beklerdik. Meram da yok artık, başka bir yerlere taşınmıştı, hala duruyor mu bilmiyorum.
Çocukluğumun Yenimahalle'sinin pastaneleri, babamın bana "Prenses" pastası aldığı Avrupa Pastanesi. Sonradan cinsiyeti değiştirilip ünlü firmalarca paketli ürün haline getirilen Çokoprens'in büyükannesiydi prenses pastası, en güzel yapanı, belki de icat edeni de Avrupa Pastanesi 😃
Ne mutlu ki pastane de, pasta da orijinal haliyle hala yerinde. Ve çocukluk günlerimizin sihirli mekanı, kornet külahıyla, şahane dondurmalarıyla Vardar, başka yerlere şubeler açsa da Yenimahalle'deki eski yerinde hala duruyor çocukluk kalemiz olarak:
"Aygın mısın Halimem, baygın mısın"dan nerelere geldim. Sürç-ü lisan ettim ve başınızı ağrıttıysam affeyleyin. Malum evde hapisiz, buraya yazı yazmak da bir nevi terapi, aksi takdirde kafayı bozmak işten değil. Hepinize sağlıklı günler diliyorum...
Aynı mekanları ben de çok severdim.Ankara’lı olup da oralarda zaman geçirmeyen yoktur sanırım.Yine çok güzel anlatmış duygularımıza tercüman olmuşsun.Teşekkürler
YanıtlaSilSağol Haticecim, keşke hala bulabilsek o mekanları, bir bir yok oluyorlar. Çok sevgiler...
SilYazık oldu Flamingo'ya :/ Hala burnumuzun direği sızlar. Akman gibi.. Yüzümde kocaman bir tebessüm ve çalan mide zillerim eşliğinde okudum. Avrupa pastanesi bana birini hatırlatır :)) Hep böyle ağzımızın tatlı olduğu günler görelim.
YanıtlaSilHem nasıl yazık oldu. Kardeşim bir sözlü tarih görüşmesi yapmıştı sahibi ile, ben de yanındaydım, çok ilginç bir öyküsü vardı, hem adamın, hem pastanenin. Ölünce varisler daha karlı bir alana yöneldiler sanırım. Cambo bile kapanmış baksanıza, ona da çok üzüldüm, çok anılarım vardır orada da...
SilHiçbir şeyin aynı kalmaması ne acı. Oysa insan kendisine zamanda yolculuk yaptıracak o mekânları arıyor.
YanıtlaSilHem nasıl, ankara koca bir kasabaya dönüştü, her gidişimde bir yerleri bulamıyorum, pandemi iyice tuz biber ekti...
SilAnanemler ve teyzemler Büklüm Sokak'ta otururdu. Onlara gittiğimizde yaz akşamları en büyük eğlencelerden biri Kuğulu Park'a gitmek ve Flamingo'dan dondurma almaktı. Üç sene önce Ankara'ya gittiğimde Flamingo'nun yerinde yeller estiğini görmüştüm, üzülmüştüm.
YanıtlaSilDodanlı, İstanbul'da da vardı, yakın zamana kadar Bağdat Caddesi'nin en işlek yerinde koca bir mağaza vardı. Sonra kentsel dönüşüme kurban gidip daha ufak bir yere taşındılar, sonra da tamamen kapandılar sanırım. Şimdi İnternetten baktım, Sultanhamam'da halen bir dükkanları var, orada toptancılık yapıyor olmalılar.
Tunalı Tunalı olmaktan çıktı Ekmekçim, ne o seçkinlik kaldı, ne güzel mekanlar. Hele pandemide iyice avamlaşmıştır diye düşünüyorum, ekmekarası dönerci cenneti. Yılların Cambo'su bile kapandı, öyle özeldi ki benim için, annem anneanneme ya da babama kızdı mı üç-beş kuruş harçlığından bana Cambo'da İnegöl köfte ısmarlardı. Orası bile dayanamadıysa artık, kimbilir yerine ne açıldı, Allah bilir dönercidir yine. Bir Kıtır direniyor şimdilik, bakalım nereye kadar. Ah Dodanlı, kokusu burnuma geldi...
SilAy hepimizin kesişme noktasıymış Flamingo!!!!
YanıtlaSilBen çocukluğuma dair değil de, yüksek lisans için bir seneliğine yeniden ananemin yanına taşındığım 2001-2003 yılları arasına gittim (ki dün gibi gelse de milenyum şaka gibi 20 sene olmuş!) o zamanlar teyzemle "kaçış mekanımız"dı Flamingo. Ananem arada katılırdı ama "kızsal mevzuular"ı teyzemle daha neşeli ve sansürsüz konuşabildiğim için genelde "anane ben bi hava alıp gelicem" der bazen kaçardım teyzemle buluşmaya, resmen "pastanede bir limonata içelim" yapardık, 70'lerin sevgilileri gibi.... Ahhhhh yediğim içtiğim kadar o sohbetleri de öyle özledim ki! Sayenizde zamanda yolculuk da yapamazsak, ne anlamı kalır....
Ah neleri özlemiyoruz ki Cerencim, 2019 bile anı oldu gitti, özgürce gezebildiğimiz zamanlar olarak. Ne zaman gözümü kapasam 2019'da kardeşimle gittiğimiz Niğde gözümümün önünde, alt tarafı Niğde ya ama öyle güzel, öyle değişikti ki. Bir daha ne zaman gideriz, gidebilir miyiz, bir belirsizliğe tutunduk bekliyoruz. Pastaneler zaten çok oldular gideli, burun kıvırdığım cafelere bile razıyım. Yakında zamanda yolculuk yaptıracak mekan da kalmayacak. Neyse ki Kızılay Flamingo duruyor, pandemi öncesi arada oraya kaçardık :)
SilAnkara benim için yeni bir şehir. Genellikle şehir merkezine inmeyi çok sevmiyorum ama çocukların sporudur, tiyatrosudur inmemiz gerektiğinde Flamingo'ya gidip çilekli milföy pasta yemeyi severdim. Kapanmasına ben de çok üzülmüştüm. :(
YanıtlaSilTunalı Flamingo kapandı ama eski ortağının sahibi olduğu Kızılay Flamingo Selanik Caddesi'nde hala faaliyetine devam ediyor. Ve çilekli milföyü de gerçekten nefis...
SilYazıyı okurken "Benim çocukluğumun pastanesi neyse ki yerinde" diye düşündüm. Yakın zamana kadar öyleydi çünkü. Ama dediğiniz gibi her şey değişiyor ve içime bir kurt düştü. Mesafe olarak şimdi uzak olduğum için, google'dan açıp baktım. "Artık kapalı" yazıyordu. Üzücü.
YanıtlaSil"Yayalar geçebilir" ayrıntısı çok hoşuma gitti:) Ne güzel bir anı.
Ah o alıştığımız mekanlar, pandemi iyice köküne kibrit suyu ekti her şeyin. Çok üzücü, bu iş nereye varacak meçhul.
SilElizabet'le çok kısa ama çok güzel bir arkadaşlığımız olmuştu, sonra İstanbul'a göçtüler, bir daha da haber alamadım.
İnsanın nostalji yapacağı mekanlar kapanıyor birer birer. Çok üzücü...
YanıtlaSil