.

.
.

4 Şubat 2021 Perşembe

4 ŞUBAT (OCAK OKUMALARI)

Yılın ilk ayı diz ağrıları nedeniyle ev ve Fizik Tedavi Merkezi arasında geçince okumak açısından oldukça verimli oldu. Toplamda 12 kitap okumuşum, 13. ye de ayın sonunda başlamışım ama bitmeyinci Şubat ayına devretmişim. Şimdi bakalım hangi kitapları okumuşum:


 -Malum, Roberto Bolano'nun 1000 sayfalık, 5 bölümlük "2666"sını bölüm bölüm okuyorum. Ocak başında 2. bölümü bitirdim. Bu ikinci bölüm Santa Tereza'da kızı Rosa ile yaşayan Amalfitano'yu anlatıyor. Sadece onu değil bölümün büyük bir kısmı Lola adındaki ilginç karısını da konu alıyor. Lola bir akıl hastanesinde yatan en sevdiği şairi ziyaret etmek için valizini toplayıp gidiyor bir gün. Baba-kız başbaşa kalıyorlar. Bolano ilginç bir yazar, bu kadar alakasız konuyu nasıl edebi bir incelikle yazabiliyor okurken şaşıyorsunuz. Normal şartlarda ilginizi çekmeyecek konuları onun kaleminden ayıla bayıla okuyorsunuz. Tabii tat alabilmek için arka planda yetkin bir okuma geçmişi gerekiyor dersem beni kınamazsınız sanırım, kolay okunan, akıcı ve belli başlı bir konusu, başı sonu olan bir okuma macerası bekliyorsanız Bolano pek hitap etmeyecektir diyor ve bir sonraki kitaba geçiyorum. 

-"Kuytu" her yıl yaptığımız yeni yıl kitaplaşmasında sevgili Zeren'in yolladığı, insanı beklenmedik finallerle karşılaştıran çok değişik bir öykü kitabı. "Sybıl", "Creed", "Galen Pike'nin Kefareti", "Ceket", "Bunny Clay'ın Götürülüşü", "Precious", "Commercial Yokuşu"-neredeyse tüm öyküleri yazacağım-en sevdiklerim oldu. Ağız tadıyla düzgün bir öykü okumak isterseniz tavsiyemdir...


-Daha yılın başında diyebilirim ki 2021'de okuduğum en iyi yerli kitap olacak "Burası Radyo Şarampol". Bunda konunun yaşadığım şehirde geçmesinin etkisi var mı derseniz, bir ölçüde diyeceğim ama sadece bu değil. Kitabın içinden sadece Antalya değil, içinden müzik, içinden, gurbet, içinden hasret, içinden dostluk, içinden bir büyüme hikayesi, içinden bir yere ait olamamak, içinden geçmişte bıraktığını yerinde bulamamak geçiyor. Şükran Yiğit'i "Ankara Mon Amour" ile tanımıştım ki o da çocukluğumun ve ilk gençliğimin geçtiği semtte, Yenimahalle'de geçiyordu, çok tanıdık, çok etkileyici idi. Sonra "Çatıkatı Aşıkları" geldi ki o da aynı lezzete sahipti. "Burası Radyo Şarampol" ise hepsini aşıp geçti diyebilirim. Kitabın sonunda bir müzik listesi ve Spotfy'da bizzat yazar tarafından eklenmiş bir dinleme listesi de mevcut. 80'li yılların Antalya'sında başlayıp Berlin'de devam eden bu öyküyü bence mutlaka okumalısınız...

 

-Hakkında o kadar olumlu eleştiri okudum, o kadar çok kişi yılın en iyi kitapları arasında zikretmiş ki bu aralar öykü okumaya biraz uzak dursam da dayanamayıp aldım "Evler, Cinler, Perdeler"i. Ne oldu? Yani hiçbir öykü beni uçurmadı göklere, niye bu kadar abartıldı bilmem, birkaçını sevsem de bazılarından çok sıkıldığımı da belirtmeden geçemeyeceğim. Evleri cinlere, cinleri de perdelere emanet ederek yolu açık olsun diyorum :)


-Yasmina Reza'nın daha önce okuyup çok sevdiğim "Babil" isimli kitabını referans alarak (biraz da kapağın güzelliğine aldanarak) almıştım "Ne Mutlu Mutlulara"yı. Kitap birbiriyle bir şekilde bağlantısı olan bir grup insanın yaşamından kesitler sunuyor. Lakin ne romanı "Babil", ne de çok büyük bir zevkle izlediğim tiyatro oyunu "Vahşet Tanrısı" kadar etkileyici bir kitap çıktı. Okudum ama nasıl buldun derseniz ancak "Eh!" diyebilirim.


-William Stoner; bir çiftçi ailesinin tek çocuğu, ziraatçi olması için üniversiteye gönderiliyor ama o edebiyatı seçiyor ve üniversitede kalıyor. Evlilik, çocuk, sevgili hepsi tek tek elinden yiterken sımsıkı sarıldığı sadece akademik ortam. Onda da bölüm başkanının mobbingine maruz kalıyor. Stoner'in renksiz ve sıradan görünen hayatının içinde iz bırakan çok şey var. Bu ilginç karakteri unutamayacağım sanırım, bu yılın en iyi kitaplarından biri olacak benim için "Stoner". Tavsiyemdir...


-"Babamı Kim Öldürdü?" incecik bir kitap. Biraz Jean Louis Fournier tadında. Gay bir oğulun ağzından hem sevip hem didiştiği babası anlatılıyor.  Son derece etkileyici bir anlatımı var ve sonuçta babasının ölümünden sorumlu tuttuğu devlet adamlarını da saymadan geçemiyor. Yakın zamanda Moda Sahnesi'nin online gösteriminde Onur Ünsal tarafından canlandırılan tek kişilik oyununu da canlı izleyemediğim için vahlanarak seyrettim ekrandan, olağanüstü bir performanstı. Denk gelirseniz kaçırmayın derim. 


-Bu ay gerçekten iyi kitaplar okuduğumu düşünüyorum, "Yeryüzünde Bir An İçin Muhteşemiz" bunların en iyilerinden biriydi. Bu anneye yazılmış bir mektup, hem de okuması yazması olmayan bir anneye. Muhtemelen otobiyografik ögeler de taşıyan bu mektup-roman Vietnam'da olması gerekenden fazla beyaz, Amerika'da olması gerekenden fazla sarı olduğu için hep öteki olan, hep ırkçı şiddete maruz kalan melez Rose (Tong/Gül) anneye oğlu tarafından yazılmış bir iç döküş, bir itirafname. Sanırım bu yılın en iyi kitaplarından biri olacak. Kesinlikle okumalısınız...
Alıntı:
"Bir rengin ne kadar tehlikeli olabileceğini o gün öğrendim. Bir oğlan çocuğunun o renkten men edilebileceğini ve bir sınırı aştığına hükmedilebileceğini. Renk dediğin ışığın ortaya çıkardığından başka bir şey olmasa da, o şeyin kanunları var ve pembe bisiklet süren bir erkek çocuğunun her şeyden evvel yerçekimi kanununu öğrenmesi gerekiyor."


-"Bul Beni"nin o kadar çok reklamı yapıldı ki merak üzerine aldım. Keşke "Adınla Çağır Beni"de kalsaymışım. Aslında ne Elio'yu, ne Oliver'i merak etmiştim, buna rağmen tüm sülaleye ne oldu öğrendim, hiç de inandırıcı gelmedi üstelik. Sadece kolay okunuyor, onun dışında bir numarası yok bence... 


-"Hızlandıkça Azalıyorum" kendi yalnızlığı ve tuhaflığı içinde bir kadının anlattıkları. Gerçek mi, kurmaca mı olduğunu netlikle anlayamadığım ve "Epsilon" adini verdiği istatistikçi kocası ile yaşadıklarını okuyoruz. Melankolik bir anlatımı olan ilginç bir kitap...

 

-"Kuş Evi" yetenekli bir müzisyenken kendini doğaya ve özellikle kuşlara adayan Len Howard'ın kurgusal yaşam öyküsü. Ömrünün büyük bir kısmını kuşlarla yoldaşlık ederek, evini kuşlara barınak olarak açarak ve onları inceleyip haklarında makaleler, kitaplar yazarak geçirmiş Len Howard. Eva Meijer onun yaşamının romanlaştırırken "Yıldız" adını verdiği baştankara ile ilgili gözlemlerini de kitaba eklemiş. Çok severek okudum...


-"Türkiye'nin Ağaçları Albümü" incecik bir kitap, Türkiye'de en çok yetişen yapraklı ağaçları konu alıyor. Işıl Erverdi yazmış, Karen Fung da resimlemiş. Bu konuya ilgi duyanlar için ilginç olabilir.

Evet, Ocak ayına bunlar sığdı, bakalım cüce Şubat'a neler sığacak. Hayatınızdan kitaplar eksik olmasın, kalın sağlıcakla...

16 yorum:

  1. 2666 'yı bir arkadaşımdan duydum o da çok övdü hep aklımda olanlardan. Evler Cinler Perdeler ise genelde çok olumlu yorumu olmayan bir kitap sanırım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. 2666 gerçekten çok ilginç bir kitap, okuması biraz zahmetli (kalınlık ve konu itibarıyla) ama gerçekten o zahmete değer. Diğerini ise çok seven de var, benim gibi sıradan bulan da...

      Sil
  2. Emeğine sağlık listeme aldım hepsini..

    YanıtlaSil
  3. önerilerini aldım dikkatle, kalemine sağlık :)

    YanıtlaSil
  4. Burası Radyo Şarampol'ü yine sizin tavsiyeniz üzerine listeme almıştım. İlk ne zaman alışveriş yaparım bilmiyorum ama mutlaka alınıp okunacak ♥
    Yorumlarınıza sağlık, çok güzel kitaplar okumuşsunuz

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Çok teşekkürler, Şarampol'u mutlaka okuyun derim...

      Sil
  5. Bunca roman hikaye arasından Türkiye'nin Ağaçları Albümü'ne takıldım. :)
    Şubat ayında da keyifli okumalar diliyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. incecik bir şey o Ekmekçim, daha ziyade çocuklar için düşünülmüş, ben adına kanarak sipariş ettim ama çok detaya girmemişler. Çok bilinen birkaç ağaç hakkında bilgi ve çizimleri var sadece. Sonradan anladım ki türlerine göre farklı ağaçlar için farklı kitapları varmış aynı yazarın.
      Ben de aynı dilekleri sana yolluyorum

      Sil
  6. Birkaçını listeye aldım. 2666 yı okumaya gözüm yetmiyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben de parça parça okuyorum ama tabii kolay bir okuma değil...

      Sil
  7. Maaşallah ablacığım, ben bu yıl sürünüyorum resmen. Radyo Şarampol gerçekten çok güzeldi, Şükran Yiğit iyi ki yazıyor <3

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Diz ağrılarından dolayı dizini kırıp (oy oy kurmak ne kelime bükemiyorum bile, uzatip diyeyim:) mecburen kendini okumaya veriyorsun. Ne dizin ağrısın, ne de çok oku, her şey kararınca olsun :)
      Bence de, Şükran Yiğit daha çok yazsın.

      Sil