Geçtiğimiz hafta bugün yaklaşık 1,5 aydır hazırlıklarını yaptığımız "Lise Kızları Marmaris Buluşması"na dahil olmak üzere valizi kapıp otogara yollandım. Bekleme salonunda oturmuş arkadaşımı beklerken karşımdaki koltukta uyuyan kedi uykusuz geçirdiğim geceyi ve ne kadar uykumun geldiğini hatırlattı:
Gözüm kedide ağrıyan dizimi ovuştururken kedinin yanındaki koltukta oturan teyze anlamlı bakışlarını önce dizime, sonra bana dikti. Bir şey söylemek istiyordu, kararsızdı. Sonunda baklayı ağzından çıkardı: "Doktora gitsen zayıfla der". Dakika bir, gol bir. Bu eve dönene kadar diz-kilo bağlantısı hakkında verilen ve benim hiiiç bilmediğim(!) tavsiyelerin ilki olarak kişisel gezi tarihime geçti. Sözkonusu teyze en ve boy olarak benim iki mislim hacmindeydi ve sonra-sanırım dilimde değil de bakışlarımda gelişen terslenmeden kaynaklı-"Yani bana öyle diyorlar, sana demezler, sen kilolu sayılmazsın" diyerek çevir kazı yanmasın yaptı. Teyzeye ve muhabbetine daha fazla devam edemeyeceğime karar verip bagajımı teslim etmek üzere perona yürüdüm. Zaten otobüs de, arkadaşım da gelmişti. Yerleştik yerimize, rahat servis olduğunu iddia eden otobüs, " fazladan 2 yolcu kârdır" hesabıyla pigmelerin rahat edebileceği seviyeye indirmişti koltuklarının arasını. Önümüzdeki koltuklar da geriye yatmış olunca sıkıştık kaldık. Küçük oğluyla ön sıraya yerleşmiş genç hanımdan dikleştirmesini rica ettik, pek gönüllü olmasa da normal hale getirdi de sığışabildik. Oldukça mikrofonik bir kadın sesinin "Bayanlar, baylar ve sevgili çocuklar, otobüsümüze hoşgeldiniz" anonsuyla yola koyulduk. Anons otobüsün sunduklarının çok üstünde incelikliydi :)
Bahar çıldırmıştı yollarda, yemyeşil ağaçlar, tarlalar, otlar, gelincikler, papatyalar, sapsarı katır tırnakları otobur gözlerimizi hayli doyurdu. Bekçiler'de mola verdik. İnsanlar yemek yemeye gitti, biz mıntıka keşfine. Yan taraftaki soğan tarlasında keçiler önlerine atılmış ezik soğanlarla kendilerine ziyafet çekmekteydiler:
Otobüs dilenci vapuru gibiydi, yol üstündeki her yerleşim yerinin otogarını ziyaret etti. Fethiye, Dalaman, Ortaca, Köyceğiz otogarları varlığımızla şenlendi. Haliyle bu durum bir hayli zaman kaybına sebep oldu. Marmaris'e ulaştığımızda saat 16.30'du, hemen bir taksiye atlayıp otelde bizi bekleyen arkadaşlara doğru yola düştük. Odaya çıkıp üstümüzü değiştirir değiştirmez soluğu arkadaşların yanında aldık. Dile kolay, içlerinde 45 yıldır ilk kez görüşeceklerimiz vardı. Haliyle bağırış çağırış kucaklaştık. Her yeni gelen grupla neşelenip ilk günü bitirdik.
Ertesi gün Marmaris'te yaşayan arkadaşımızın planlayıp ayarladığı minibüslere doluşup çevre turuna çıktık. İlk durak Hisarönü idi:
Sahilde kimseler yoktu, deniz pırıl pırıl ve durgundu. Dayanamayıp denize girenler oldu içimizden. Biz kıyıdaki salaş mekanda kahvelerimizi yudumlayıp eskileri deşmeye devam ettik. Daha sonra Selimiye'ye doğru yola revan olduk.
Marmaris'e defalarca gittim, çevrede pek çok yeri gezdim ama Selimiye'ye gitmek bir türlü kısmet olmamıştı. Sağdan soldan onca methini duyduğum için de çok merak ediyordum. Methettikleri kadar varmış. Sezon açılmadığı için sakin, sessiz ve çok huzurlu idi, bayıldım:
Bu arkadaş biz minibüsten indiğimizde suyun içinde hoplayıp zıplayıp duruyordu. Meğer balık ararmış. Az sonra ağzında balıkla kıyıya doğru yollandı zaten :)
Fotoğraf çekerek sahil boyunca yürüdük de yürüdük. Dünyadan başka bir yere ışınlanmış gibiydik. Meğer huzura ne çok ihtiyacımız varmış.
Çok şirin bir hediyelik eşya mağazası ve cafe idi burası, magnet vs birkaç şey satın aldık.
Eskiyen kayıkları kırpıp çiçek saksısı yapıyorlarmış :)
Gözüm kedide ağrıyan dizimi ovuştururken kedinin yanındaki koltukta oturan teyze anlamlı bakışlarını önce dizime, sonra bana dikti. Bir şey söylemek istiyordu, kararsızdı. Sonunda baklayı ağzından çıkardı: "Doktora gitsen zayıfla der". Dakika bir, gol bir. Bu eve dönene kadar diz-kilo bağlantısı hakkında verilen ve benim hiiiç bilmediğim(!) tavsiyelerin ilki olarak kişisel gezi tarihime geçti. Sözkonusu teyze en ve boy olarak benim iki mislim hacmindeydi ve sonra-sanırım dilimde değil de bakışlarımda gelişen terslenmeden kaynaklı-"Yani bana öyle diyorlar, sana demezler, sen kilolu sayılmazsın" diyerek çevir kazı yanmasın yaptı. Teyzeye ve muhabbetine daha fazla devam edemeyeceğime karar verip bagajımı teslim etmek üzere perona yürüdüm. Zaten otobüs de, arkadaşım da gelmişti. Yerleştik yerimize, rahat servis olduğunu iddia eden otobüs, " fazladan 2 yolcu kârdır" hesabıyla pigmelerin rahat edebileceği seviyeye indirmişti koltuklarının arasını. Önümüzdeki koltuklar da geriye yatmış olunca sıkıştık kaldık. Küçük oğluyla ön sıraya yerleşmiş genç hanımdan dikleştirmesini rica ettik, pek gönüllü olmasa da normal hale getirdi de sığışabildik. Oldukça mikrofonik bir kadın sesinin "Bayanlar, baylar ve sevgili çocuklar, otobüsümüze hoşgeldiniz" anonsuyla yola koyulduk. Anons otobüsün sunduklarının çok üstünde incelikliydi :)
Bahar çıldırmıştı yollarda, yemyeşil ağaçlar, tarlalar, otlar, gelincikler, papatyalar, sapsarı katır tırnakları otobur gözlerimizi hayli doyurdu. Bekçiler'de mola verdik. İnsanlar yemek yemeye gitti, biz mıntıka keşfine. Yan taraftaki soğan tarlasında keçiler önlerine atılmış ezik soğanlarla kendilerine ziyafet çekmekteydiler:
Otobüs dilenci vapuru gibiydi, yol üstündeki her yerleşim yerinin otogarını ziyaret etti. Fethiye, Dalaman, Ortaca, Köyceğiz otogarları varlığımızla şenlendi. Haliyle bu durum bir hayli zaman kaybına sebep oldu. Marmaris'e ulaştığımızda saat 16.30'du, hemen bir taksiye atlayıp otelde bizi bekleyen arkadaşlara doğru yola düştük. Odaya çıkıp üstümüzü değiştirir değiştirmez soluğu arkadaşların yanında aldık. Dile kolay, içlerinde 45 yıldır ilk kez görüşeceklerimiz vardı. Haliyle bağırış çağırış kucaklaştık. Her yeni gelen grupla neşelenip ilk günü bitirdik.
Ertesi gün Marmaris'te yaşayan arkadaşımızın planlayıp ayarladığı minibüslere doluşup çevre turuna çıktık. İlk durak Hisarönü idi:
Sahilde kimseler yoktu, deniz pırıl pırıl ve durgundu. Dayanamayıp denize girenler oldu içimizden. Biz kıyıdaki salaş mekanda kahvelerimizi yudumlayıp eskileri deşmeye devam ettik. Daha sonra Selimiye'ye doğru yola revan olduk.
Marmaris'e defalarca gittim, çevrede pek çok yeri gezdim ama Selimiye'ye gitmek bir türlü kısmet olmamıştı. Sağdan soldan onca methini duyduğum için de çok merak ediyordum. Methettikleri kadar varmış. Sezon açılmadığı için sakin, sessiz ve çok huzurlu idi, bayıldım:
Bu arkadaş biz minibüsten indiğimizde suyun içinde hoplayıp zıplayıp duruyordu. Meğer balık ararmış. Az sonra ağzında balıkla kıyıya doğru yollandı zaten :)
Fotoğraf çekerek sahil boyunca yürüdük de yürüdük. Dünyadan başka bir yere ışınlanmış gibiydik. Meğer huzura ne çok ihtiyacımız varmış.
Çok şirin bir hediyelik eşya mağazası ve cafe idi burası, magnet vs birkaç şey satın aldık.
Eskiyen kayıkları kırpıp çiçek saksısı yapıyorlarmış :)
Ne yapsam, ne yapsam
Bir hamak alıp sallansam
Kurtulur muyum bunalımdan
Hamakta sallansam
Mazhar Alanson'un kulaklarını çınlatmazsak ayıp olurdu bu manzara karşışısnda
Begonvillerin, zakkumların, sardunyaların hüdayinabit yetiştiği bir şehirde yaşasam da her seferinde hiç görmemiş gibi heyecanlanıyorum karşıma çıktıklarında.
Selimiye turumuzu bitirip minibüsümüze yerleşiyoruz tekrar ve lise anılarımızı anlata anlata Bozburun'a doğru yola koyuluyoruz.
Bozburun gerçekten Bozburun, dağlar çorak ama kendine özgü bir güzelliği var her kıyı kasabası gibi. Karnımız da acıktı ama sezon açılmadığı için restoranların çoğu kapalı. Tek tük balık restoranları açık ama balık yemeyi pek canımız çekmiyor. Sonunda tost yapan bir yer buluyor ve çöküyoruz kıyıdaki masalara. Matah bir şey değil yediğimiz bazlama tostu, midemize lök diye oturuyor ama olsun varsın, keyfimiz yerinde.
Bazlama sonrası ufak bir çevre turu yapıyoruz, otantik giysiler satan bir dükkanda uçları leylak desenli bir fular buluyorum, ben kasaya gidene kadar arkadaşım alıp hediye ediyor. Şahane bir hediye bu, hem görüntüsü, hem hatırlattıkları nedeniyle. Her kullandığımda bu buluşmayı anımsayacağım.
Bozburun'dan sonra dönüş yoluna vuruyoruz ama önce Bayır Köyü'nde bir mola veriyoruz. Yaşları bin yılın üstünde iki çınarın altındaki kahvede bir kadınlar ordusu oturuyor adeta:
Sonradan bunların tura gelmiş Arap (ülkelerini bilmiyorum) kadınlar olduğunu öğreniyoruz. Öyle kalabalık ve gürültülü ki meydan oradan kaçmak için çınarın arkasındaki "Eski Yağhane" yazan yere dalıyoruz ama karşımıza tuvalet çıkıyor. "Eskiden zeytinyağı tuvalette çıkarılmış" tarzında kötü espriler yaparken bir emmi peydahlanıyor arkamızda, "Yağaneye mi gitceniz, gelin gelin, ardımdan gelin gari" diyor. Takılıyoruz peşine:
O emmi, bu emmi. Şekilde görüldüğü gibi "Gelin gelin" diyor. Yağhane dedelerine aitmiş ve oğlu açık müze haline getirmiş, emmi de bir gönüllü rehber gayretiyle tanıtıyor çevreyi. Ufak tefek ürünler de satılıyor, zeytinyağı, badem, sabun ve bazı otlar gibi.
Yağhanenin terasının böyle yeşil, panoramik bir manzarası var, okaliptüs ve defne kokuyor ortam.
Eski, doğal arı kovanları
Taşları döndüren mankenleri ilk anda gerçek sandığımı itiraf etmeden geçemeyeceğim :)
Yağhanede Cadılar Bayramı kutlaması da yapıldığını düşünmekteyim :)
Hayli detaylı bir alan ama emmi o kadar çok ve o kadar kesintisiz konuşuyor ki kafam kazan gibi oluyor, dinlemekten cayıp çınarların olduğu meydana geri dönüyorum. Diplerine konmuş tabelada "etrafında dönerseniz uğur getirir, huzur getirir" benzeri bir ibare var. "Ya tutarsa" deyip dönüyoruz. E haydi rastgele...
Devamı yarına...
Bu geziden ilk bahsettiğinizde o kadar özendim ki:) O kadar kişiyle yıllar sonra bırak buluşmayı, bir tatil ayarlamak kolay değil. Ne iyi yapmışsınız.
YanıtlaSilMerakla devamını ve en sonunda da "bundan sonraki buluşma yerimizi Bodrum seçtik" demeni bekliyorum öğretmenim<3
YanıtlaSilNe güzel anlatmışsın sanki orada sizinle birlikte gezdim :)
YanıtlaSilYağhane'de kutlamalar gırla demek ki! :p
Marmarise en son (ve ilk tabiki) gittiğimde yatacak yer bulamamıştık ve deniz kenarında bir yere çekip arabanın içinde uyumuştuk. Babacığım da kıyamam bunalıp dışarı havlu serip hemen bir kenara kıvrılmış ama sonra kendini denizin içinde bulmuştu :))) Seslere uyanmıştık biz de :) Marmaris deyince aklıma geldi :))
YanıtlaSilLise arkadaşlarıyla buluşmak ne şahane olmuş, tazelenmişsinizdir eminim. Enerjiniz yazınıza yansımış. Devamını keyifle okuyacağım yazdığınızda ♥
Kim nereye gitti ne yaptı ne etti hep merak ederim ve böyle
YanıtlaSilgezi yazılarına da bayılırım. Bakalım devamında neler olacak :)