Marmaris'teki ikinci sabahımızda sohbet-muhabbet kahvaltımızı ettikten sonra yine önceden ayarlanmış minibüsümüze doluşup yola düşüyoruz. Bu defa rotamız Gökova'ya doğru. Ama önce Marmaris'teki tüm bağlantılarımızı halleden sevgili arkadaşımızın Kızılyaka Köyü'ndeki çiftlik evini ziyaret edeceğiz. Nostalji olsun diye Marmaris'in o güzelim, iki yanı okaliptüslü eski yoluna sapıyoruz:
Midibüsün camından ancak bu kadar çekebildim, kusura bakmayın. İnip yürümek isterdim aslında ama program kapsamlı, vakit dardı.
Derken menzilimize ulaşıyoruz, arkadaşımızın kocaman, yemyeşil bir bahçe içindeki güzel evine, dökülüyoruz araçtan, atıyoruz kendimizi bahçedeki kara dutların altına :)
Elimizi, yüzümüzü yeterince dut kırmızısına boyadıktan sonra aklımız başımıza geliyor, evin terasına yerleşiyoruz:
Ortam güzel, hava mis, oksijen bol, yeşil dersen göze şifa, muhabbet dersen gırla, onca yıl sonra buluşulmuş, insankızı daha ne ister ki (Bu arada Kız Lisesi mezunu olduğumuzu belirteyim). Benimle her yere gelen Charlie bile mutluluktan mest durumda:
Kahveler, meyveler, yemişler ne varsa yedik içtik, güldük, şakalaştık, eh daha gidilecek yerler var, bahçeyle ve şu aşağıdaki arkadaşlarla vedalaşıp yola koyuluyoruz:
Şimdi sırada Gökova Körfezi ve Akyaka var ama önce karnımızı doyurmamız lazım. Azmak kıyısındaki Cennet Restaurant'a konuşlanıyoruz. Aman Allahım, burası gerçekten Cennet:
Hemen kıyıdaki masaya oturuyor ve yemek yerken kendimizi suya atabilme hayalleri kuruyoruz, öylesine cazip çünkü görüntü.
Yemek sonrası Akyaka'da küçük bir tur atıyoruz, ardından sıra tekne gezisinde. Ama önce keçi sütü ve gerçek meyveden yapılmış dondurma yemek ve dondurmaya begonvil fonlu poz verdirmek lazım:
Akyaka'ya daha önce iki sefer gelmiştim. İlk gelişimde sakinliğine, yeşilliğine, temizliğine, evlerin güzelliğine hayran olmuştum. İkincisinde şehrin içinde pek fazla dolaşma imkanım olmamıştı. Lakin bu sefer çok farklı buldum. O eski sakinlik, huzurlu ortam pek kalmamıştı. Sezon açılmadığı halde çok kalabalık (hafta sonu olmasının etkisi olabilir) ve ne denir, tam uygun lafı bulamıyorum, pasaklıydı sanki. Kaldırımlara taşmış ıvır zıvır hediyelik eşya, çöp konteynerlerinin yanına atılmış çöpler o güzelim yöreyi biraz avamlaştırmıştı. Bilhassa sahil kesiminde çok yoğundu bu durum, sokak araları yine aynı çiçekli, yeşil, huzurlu görünümünü koruyordu. İnsan "Keşke keşfedilmese de eski sakin, güzel halini korusa" diye düşünmeden edemiyor ama sonuçta orada yaşayanların da paraya ihtiyacı var. Her ne hal ise biz elimizde dondurmalar tekne turu yapılan yere doğru ilerliyoruz ve kalabalık oluşumuzdan dolayı iki tekneye pay ediliyoruz. Şimdi sıra güzelim Azmak'ın sefasını sürmekte:
Suyun altında adeta bir orman var, opalin bir camdan yeşil bir koruya bakar gibi oluyorsunuz eğildiğinizde. Balıklar gözle görülür durumda, ördekler geçen teknelere "Alanımıza fazla dalıyorsunuz ha!" dercesine vakvaklıyor. Gerçek dünyaya geri dönene kadar hayatın güzel olduğuna kanaat getiriyoruz :)))
Bu akarsuya Kadın Azmağı deniyormuş, sebebi de eskiden kadınların köylerinde su olmadığı için çamaşırlarını buraya gelerek yıkamaları imiş. Ne derece doğru bilemem, ben Google amcanın yalancısıyım.
Tekne turu sona erince grubun bir kısma sahilde dolaşmak için ayrılıyor, bizler de bir grup ara sokaklara dalıyoruz. Niyetimiz Nail Çakırhan-Halet Çambel evini gezmek. Nail Çakırhan hiçbir mimarlık eğitimi olmadan yapmış bu evi ve Ağa Han Mimari Ödülü kazanmış. İki seferdir hep dışarıdan ağzım sulanarak bakıyordum, bu kez içini kezmek azmindeyim ve benim gibi meraklı arkadaşları ardıma takıp evin olduğu sokağa dalıyorum. Ve fekat sonuç hüsran. Kapı duvar, çalıyoruz açan yok, utanmasam parmaklıklardan aşacağım ama çok yüksek, işin içinde haneye tecavüzden kodesi boylamak da var :) Kös kös dönüyoruz göremeden. Yandaki aparttan bir kadın bekçinin kafasına göre gelip gittiğini söylüyor, burada olduğu bir zamana denk gelseymişiz ne ala, ne yapalım kader utansın, belki bu Akyaka'ya bir kez daha gelmek için bir işarettir.
Nail Çakırhan-Halet Çambel evi en üstteki, tabii ki duvarlardan bir şey görünmüyor. Akyaka sokaklarındaki tüm evler çok güzel, zaten belirli bir plana uygun olarak yapılıyormuş, bahçeler derseniz çiçekten, ağaçtan geçilmiyor.
Aracımız gelmiş, bizi bekliyor, dönüş yoluna vuruyoruz kendimizi. Yorulduk biraz ama gezme isteğimiz bitmedi. Bir miktar dinlenme ve yemek sonrası bu defa Marmaris Yat Limanı'na iniyoruz. Geldiğimizden beri şehirle ilk buluşmamız. Lakin hayli yorgunuz, çok gecikmeden otelimize dönüyoruz.
Marmaris'teki son tam günümüzde müthiş bir sağanak "Günaydın" diyor bize Antalya yağmurlarını aratmayacak şiddette bir yağışa bakakalıyoruz.
Otel çok kalabalık aslında ve neredeyse bizim grubun dışında herkes yabancı. Bol miktarda devasa boyutlu siyahî var, Ruslar ve Arapların popülasyonu da onlardan kalmaz ve müthiş gürültücüler. Odamız tam asansörün karşısında ve gece inip binenlerin yüksek volümlü konuşmaları, yan odalardakilerin müzik sesleri yüzünden pek uyuyamıyoruz. Ne yapalım, "kavgada yumruk aranmaz" derdi annem. Eve dönünce bol bol uyur, telafi ederiz :)
Otelin sahili olmasına rağmen havuz çok kalabalık oluyor ama anlaşılan o ki yağmurda yüzmekten hoşlanan tek bir kişi var, fotoğrafta belgelenmiş bulunuyor :)
Öğlene doğru yağmur dinince şehre inmeye karar veriyoruz. Arkadaşlar Kale'ye çıkıyorlar, ben daha önce gördüğüm için Cevriye'yi sinirlendirmemek uğruna bir cafede oturuyorum. Birkaç arkadaş da bana eşlik ediyor. Sonra biraz çarşıda dolaşıp ufak-tefek alışveriş yapıyoruz. Marmaris'in içinde tek bir fotoğrafımız bile yok henüz, ayaküstü birkaç poz veriyor ve otele geri dönüyoruz. Zaten yağmur her an "geliyorum" diyebilir. Aslında ertesi gün için Datça planımız vardı üç arkadaş ama havanın durumunu görünce planı iptal ediyor ve biletimizi öne alıp dönmeye karar veriyoruz. Otele dönünce benim minik kuşlarım Dilek ve Nesrin ziyaretime geliyor. Onları görmeden dönsem üzülürdüm, ikisiyle de kısa da olsa hasret gideriyoruz. Arel'e yeni kardeş gelmeden önce Diloş'u görmek keyifli, keza Nesroş Teyze'yi de :)
Son günümüzü Marmarisli arkadaşımızın bizi götürdüğü mekanda Türk Gecesi ile noktalıyoruz. Çok eğlenceli bir gecenin ardından ertesi sabah yola çıkmak üzere vedalaşıyoruz.
Söyleyeceğim şu, 45 yıl sonra birarada olmak büyük mutluluktu, Marmaris'in güzelliklerinin buna fon teşkil etmesi bir başka güzellikti. Bu şahane buluşmaya katılan ve emeği geçen herkese, başta tüm bağlantılarımızı sağlayan Nazlı'ya buradan çok çok teşekkür ediyorum. İyi ki varlar, iyi ki varız. Nicelerine diyelim...
Harika bir tatil olmuş. Ben de Marmaris'i çok sevenlerdenim.
YanıtlaSil