.

.
.

1 Eylül 2016 Perşembe

AĞUSTOS OKUMALARI


Temmuz kadar olmasa da Ağustos da kitap sayısı açısından oldukça verimli geçti. Haziran başı Ankara'ya geldiğimde yanımda getirdiğim, geçen yıldan kalan ve kızkardeş araçılığı ile intikal eden kitaplar bittiği gibi yeni sipariş edilenlerin bir kısmı da hatmedildi. Bu yazın tek verimli olayı buydu sanırsam. Kulelere kuleler eklemeye devam ediyorum, ne yapayım Veysel ne demiş: "Ben giderim adım kalır, dostlar beni hatırlasın". Ben de derim ki: "Ben giderim kitaplar kalır, isteyen hatırlasın, isteyen unutsun". Bu satırdan sonra hep birlikte "Allah gecinden versin" denilecek, unutmayınız lütfen :)


-Osmanlının son dönemlerinde doğmuş  kadın yazarlardan Suat Derviş'in (kendisi Fosforlu Cevriye'nin de yazarıdır) "Aksaray'dan Bir Perihan" romanına Temmuzun son günlerinde başlamıştım, Ağustos'un ilk günlerinde bitirdim. Konusu eski siyah-beyaz Yeşilçam filmleri tadında ve naifliğinde olan kitabı yazarı ve dönemini tanımak açısından okumak faydalı olur diye düşünmekteyim. 


-"Yağmur Gölgesi"ni geçtiğimiz yıl okumuş ve o sıralar yayında olan Bibliyomanyaklar blogumuzda tanıtmıştık. Bu kez, bir edebiyat dergisi için yazarıyla kitap hakkında söyleşi yapmak amacıyla tekrar okudum. Anlatılanlar biraz karamsar olsa da ikinci okuyuşumda daha büyük haz aldım. Fantastik olduğu kadar taş gibi bir gerçek de sunan öyküler bu tarz edebiyatı sevenlerin ilgisini çekecektir. 


-Oldukça hacimli ve Metis baskısı olması nedeniyle puntoları da hayli küçük olan "Bir Garip Aşk Öyküsü" okurken çektiğim eziyete değecek kadar güzeldi. 19. yüzyılın başında bir genelevde doğan, üstün güçlere sahip hilkat garibesi Herkül ile aynı genelevde aynı saatte doğan güzeller güzeli Henriette'nin maceraları, aşkları, düşmanları, dostları, engizisyon, tımarhaneler, sirkler ve daha neler neler... Katman katman açılan bu olağanüstü öyküyü okumalısınız.


-Nihayet Pamuk biraderimizin son kitabını okuyabildim. Kitaplarını çok sevdiğim bir yazar olmasına, "Yeni Hayat" hariç Nobel öncesi tüm kitaplarını çok sevmeme rağmen son zamanlardakilerden pek tad almamakta idim. "Masumiyet Müzesi"ni sık sık fırlatıp atma aşamasına gelmiş, "Kafamda Bir Tuhaflık"taki tekrarlardan ve didaktik anlatımdan gına getirmiştim. "Kırmızı Saçlı Kadın"ı okuyup okumamakta kararsızdım ama içimdeki vefa duygusu ve kızkardeşin getirip kitabı elime vermesi ile başladım okumaya. Elbette ki yine Nobel öncesi tadı alamadım ama yukarıdaki iki kitaba bakarak daha bir okunasıydı. Fena değildi yani, okunabilir ama beklentiniz fazla olmasın. 


-"Nağmeler Sokağı" kitapçıda rafların karşısında durup rastgele seçtiğim bir kitaptı. Yazarın adını ilk kez kapakta görüyordum ve ilk kez Sudanlı bir yazar, hem de bir kadın yazar okuyacaktım, seçimim o sebeple oldu. Konu ve anlatım oldukça naifti ama Sudan kültürünü öğrenmek açısından faydalı bir okumaydı diyebilirim. Tercih sizin. 


-Bu kitap için diyeceğim şu ki Özgür Mumcu köşe yazıları yazmaya devam etsin, edebiyat başkalarına kalsın.  Merak saikiyle bitirdim, okumasam da olurmuş. Aslında epey araştırma gerektiren bir çalışma olmuş ama ne yazık ki okuru çok fazla içine çekemiyor. 

 
-Sipariş ederken aklımda daha kapsamlı, daha eğlenceli, daha yemek kültürüne yönelik bir şeyler okuyacağım düşüncesi vardı ama umduğumu bulamadım. Yazar yıllar önce Cumhuriyet Dergi'de yemek yazıları yazan Uğur Sunar'mış meğerse. Evet itiraf edeyim tatlı bir dille hoş tarifler verirdi ve hala kullandığım birkaç tarifi vardır, kitapta da bu tarifler  ve sonradan eklenmiş başkaları da var ama benim bir yemek kültürü kitabından beklediğim bu değildi. 


-Ve bu yazı arkadaşlık ederek geçirdiğimiz Jean-Louis Fournier'in Türkçe'ye çevrilmiş son kitabı ya da belki Türkiye'de basılmış ilk kitabı. Diğerleri YKY basımı iken bu Chiviyazıları'ndan çıkmış ve en az diğerleri kadar hoş ve esprili bir anlatıma sahip. Bulursanız okuyun derim.


-Zadie Smith'in "İnci Gibi Dişler" isimli meşhur kitabını 15 yıl kadar önce okumuştum ve itiraf edeyim ki aklımda hiçbir şey kalmamış (Aynı şeyi pek meşhur Kızıla Boyalı Saçlar için de söyleyebilirim). Bu incecik kitabı ve içindeki novella bile denemeyecek kadar kısa anlatıyı ise büyük bir keyifle okudum. Hiçbir şey değil ama çok şeydi. 


-Yazar kitaplarının isimlerini özellikle mi böyle dikkat çekici olarak seçiyor bilmiyorum ama öyle yapıyorsa gerçekten başarılı olduğu kesin. Önceki yaz "Bir Ikea Dolabında Mahsur Kalan Hink Fakirinin Olağanüstü Yolculuğu"nu okumuş, ciddi bir konunun mizahi bir dille da anlatılabileceğini görmüş ve okurken de oldukça eğlenmiştim. "Eyfel Kulesi Kadar Kocaman Bir Bulutu Yutan Küçük Kız"da aynı mantıkla yazılmış. Oldukça ciddi bir konu var işin içinde ama olağanüstü fantastik koşullarda anlatılıyor posta dağıtıcısı Tebligat Noktagil ile evlat edindiği Faslı küçük Zehra'nın öyküsü. Sonunda da ters köşe oluyoruz zaten. Sıcak yaz günleri bitmeden kendinizi zorlamayacak bir kitap arıyorsanız buyrun, seveceksiniz. 


-Bu kitap Twitter'de o kadar çok gözüme sokuldu ki sonunda aldım, çok muhteşem miydi? Hayır. Pişman mıyım? Ona da hayır. Bir aile dramının iç yüzü evin küçük kızının çok sevdiği lotarya kartları aracılığı ile anlatılıyor. Hüzünlü bir öykü, sarıyor insanı... 


-Llosa'yı çok seviyorum, tüm Latin yazarları gibi farklı bir dünyası var. En son "Hınzır Kız"ı okuyup çok sevmiştim, "Ketum Kahraman" da yanıltmadı, bir tek konu dışında. Öykünün temelini oluşturan ve kitabın sonuna kadar "acaba neydi?" dedirten konu saçmasapan, sudan bir şekilde sonlandırılıverdi. Yine de "o kadar çatlak su kaçırmaz" diyor Llosa okumaya devam ve tavsiye ediyoruz.


-Bu ay okuduğum en iyi kitaplardan biriydi "Çocuk Yasası". Oldukça önemli bir konu sade ve ilginç bir şekilde kurgulanmış. Okuyanı adalet, hukuk, din, birey hakları üzerine düşünmeye zorluyor ve adalet sistemlerini karşılaştırınca da imrendiriyor. İş hakimin özel hayatına gelince de biraz şaşırtıyor. Okunmalı derim.


-Ağustos'un son kitabı "Çerçeve" oldu. Bütünlüklü bir konu değil, kahramanın (belki de yazarın kendisi) bir yazarlık okulunda ders vermek için gittiği Atina'da karşılaştığı bazı olaylar anlatılmış. Çok akıcı bir anlatımı olmasa da (bunda biraz da YKY baskılarının puntolarının etkisi var) hoş bir kitaptı. 

Bu ay bu kadar sevgili dostlar, Eylül kitaplarında buluşmak üzere diyorum...  

2 yorum: