.

.
.

2 Eylül 2015 Çarşamba

3. GELENEKSEL BACISAL SEYAHAT ETKİNLİĞİ (VOLUME 3)

Tirilye'den güzel anılarla dönüyoruz Bursa'ya ve metrodan alıştığımız üzere Şehreküstü istasyonunda inip kalabalığa karışıyoruz. Bu istasyonun duvarlarında çok güzel çini ve mozaik panolar var:


Bir-iki ufak hatıra eşyası alışverişi yaptığımız mağazadaki genç satıcı Irgandı Köprüsü'ne gitmek istediğimizi duyunca yaya olarak gitmemizi önerip yol tarifi yapıyor. Böylece vasıtaya binmekten vazgeçiyor ve hakikaten kısa sayılacak bir yolun sonunda köprüye ulaşıyoruz.




Osmangazi ile Yıldırım ilçelerini birbirine bağlayan, Gökdere üzerindeki Irgandı Köprüsü 1442 yılında Irgandılı Ali'nin oğlu Hacı Muslihiddin tarafından inşa ettirilmiş. Üzerindeki dükkanlar ile dünyadaki ilk arastalı köprü olma özelliği taşıyor. 19. yüzyılda depremde zarar gören, Kurtuluş Savaşı'nda Yunanlılar tarafından bombalanan köprü 1949 yılında dükkansız olarak onarılmış. 2003 yılında Osmangazi Belediyesi tarafından aslına uygun bir şekilde restore edilen köprünün üzerindeki dükkanlarda geleneksel el sanatları çalışmaları yapılıyor. Dünyadaki dört arastalı köprüden biri ve ilki olan köprü yeşil ağaçların arasında parlak sarı rengiyle çok dikkat çekici ve göze hitap eden bir görünüme sahip, benim gönlümü de ilk bakışta çeliyor. Köprü üstündeki dükkanlardan köprüyü temsil eden el yapımı minyatürlü ayraçlar ve çini bir kolye satın alıp ayaklardan birindeki cafede yorgunluk atıyoruz. Sonra da Yeşil Türbe'yi ziyaret için yola koyuluyoruz. 


Türbenin etrafı karınca gibi insan kaynıyor, çoğu Arap turist. O kadar kalabalık ki türbeyi dışardan fotoğraflamak mümkün değil, yukarıdaki görüntüyü netten kopyaladım, idare edin artık. 


Çelebi Mehmet türbeyi yaptırdıktan 40 gün sonra vefat ediyor ve buraya defnediliyor. Türbede Çelebi Mehmet'inkiyle birlikte kızları, oğulları ve dadısına ait 8 sanduka bulunuyor. Türbeyi ziyaret ediyor, kalabalıktan Yeşil Camie girmekten vazgeçiyor, yan taraftaki hediyelik eşya dükkanlarında şöyle bir dolaşıp hiçbir şey almadan çıkıyoruz. Niyetimiz Çekirge'ye gidip Hüsnügüzel'de Nazım Hikmet'in Bursa Hapishanesinde yatarken karısı Piraye ile buluştuğu Servinaz otelini ve kaplıcalarını görmek. Bir taksiye biniyoruz ve galiba taksi bizi biraz fazladan dolaştırıyor, günahı boynuna. Hüsnügüzel'e yakın bir yerde iniyor ve önce Murat Hüdavendigar türbesini ve camiini ziyaret ediyoruz.



Ve bu da Hüdavendigar Türbesi'nin yanındaki semte ismini veren Çekirge Sultan'ın mezarı. Öyküsünü merak ediyorsanız buraya bir TIK lütfen:


Türbenin önüne lokma arabası parketmiş, İzmir'deki gibi bir merhumun hayrına lokma dağıtıyor. Bir küçük kase de bize uzatıyorlar, hemen lüpletiyoruz :)


Camii ve türbe ziyaretlerini bitirip şehre bir de kuşbakışı bakıyoruz. Fotoğrafta görülen pembemsi dumanın esrarını çözemedik, önce bulut sandığımız şeyin bir yangından kaynaklandığını tahmin ediyoruz ama sebebini öğrenemiyoruz.


Sonra sıra Hüsnügüzel'e geliyor. Biraz heyecan yapıyoruz, ne de olsa koca Nazım'ın izi var buralarda. Şair Bursa Hapishanesinde yatarken karısı Piraye zaman zaman gelip Hüsnügüzel'deki Servinaz kaplıca otelinde kalır ve bahçesindeki havuzun başında Nazım Hikmet ile buluşurmuş. Otel civarı şu anda harap durumda, metruk yerlerden biraz ürkerek geçiyor ve sözkonusu bahçeye ve havuza ulaşıyoruz:





Hüsnügüzel'den ayrılırken bindiğimiz dolmuşun genç sürücüsü bize ertesi gün Terminal'e nasıl ulaşacağımız konusunda tüyolar veriyor, otobüslerin numaralarını ve geçeceği durakları söylüyor, sempatik bir genç, inene kadar Bursa, onun memleketi İzmir ve bizim memleket Ankara üstüne sohbet ediyoruz. Dönüp dolaşıp kürkçü dükkanına gelen tilki gibi yine Heykel'de iniyoruz dolmuştan. Sırada Kozahan ve aç karnımızı doyurmak var. Önce alışveriş diyor, eşarp ve fular cenneti Kozahan'a dalıyoruz. 


Alışveriş bitiyor, hava kararıyor ve acıktığımızı hissediyoruz, lakin biraz gecikmişiz. İskenderci Mavi Dükkan'ı deniyoruz bir umut ama heyhat yine muvaffak olamıyoruz, bu defa kapalı. Sonunda yorulup ilk bulduğumuz mekana giriyor ve İskender'in anavatanında bugüne kadar yediğimiz en kötü, en sıradan İskender'i yiyoruz. Bari hayal kırıklığına uğrayan midemiz bayram etsin diyerek Kafkas Şekerleme'ye uğrayıp karyokayla ödüllendiriyoruz ve artık ayaklarımız bizi taşımaz hale gelince Muradiye dolmuşlarının peronunda alıyoruz soluğu. Son bir gayretle otele çıkan yokuşu tırmanıyor ve Bursa'daki son gecemizi geçirmek için yataklara seriliyoruz.

Bursa'ya veda yazısında görüşmek üzere...

3 yorum:

  1. Mudanya' daki orman yangınını görmüşsünüz sanki. Çok güzel gezi olmuş bu arada.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hah Çiğdem, şimdi olay çözüldü, o kadar yoğundu ki duman, altından alevler görülebiliyordu. Ama biz 3 gün boyunca TV ve internetten yoksun olduğumuz için çözemedik durumu. Oralardan gördüğümüze göre epey büyük bir yangınmış demek. Gezi cidden güzeldi, yorulsak da iyi oldu...

      Sil
  2. Oh ne de güzel bir gezi olmuş leylakım öperüm kocaman seni

    YanıtlaSil