Ben çocukken radyoda, sabahları saat 10'da "Arkası Yarın" programları olurdu-belki hala vardır, uzun zamandır düzenli radyo dinleyicisi değilim-o yıl öğleciysem ya da yaz tatiliyse başlamasını sabırsızlıkla bekler, hiç kaçırmadan takip ederdim. Bazen annem de olurdu yanımda ama o genellikle günün o saatlerini adeta komünal bir yaşamın hüküm sürdüğü apartmanımızın kat komşularıyla rutin sütlü kahve toplantılarında geçirirdi. O günlerde beni çok etkileyen ve edebiyat sevgimi katmerleştiren birkaç drama hatırlıyorum. İlki çok sevdiğim yazar Necati Cumalı'nın "Tütün Zamanı" üçlemesinin ilk kitabı olan "Zeliş" idi. Açılış anonsundan sonra tok bir sesle "Yaz gelince Urlalılar bağlara çıkarlar" şeklinde başlayan bir özet geçilirdi, ardından canlandırma başlardı. O kadar büyük bir keyif ve merakla takip etmiştim ki Zeliş ile Cemal'in tütün tarlalarında geçen aşkını, sanki yazı çardaklarda tütün kırarak geçirmişim gibi bir duygu uyanmıştı içimde. Çok zaman sonra üçlemenin diğer kitaplarını edindim: "Acı Tütün" ile "Yağmurlar ve Topraklar". İkisinin kitaplıkta eksik kalmasına gönlüm razı olmadı "Zeliş"i de getirip yasladım yanlarına ama diğerlerinin aksine okumadım. Çocukken dinlediğim öyküdeki büyü bozulmasın istedim. Hâlâ kitaplığımın en üst rafında, Necati Cumalı köşesinde, yılların sararttığı bir yüzle bana bakıp dururlar.
Sonra dev bir roman, Tolstoy'un "Diriliş"i radyoya uyarlanmış haliyle "Arkası Yarın" olarak yayınlanmaya başlamış, 3 hafta kadar sürmüş ve beni ertesi günü iple çekerek bekletecek kadar heyecanlandırmıştı. Katyuşa kahramanım olmuş, teğmen Dimitri Nehludov'u kimi zaman sevmiş, kimi zaman acımış, kimi zamansa nefret etmiştim. Bazı bölümler hala kulağımda; Katyuşa'nın hırsızlık ve cinayetle suçlandığı ve Sibirya'da kürek mahkumiyetiyle cezalandırıldığı mahkemedeki bölümde hakim Katyuşa'ya adını sorar ve o cevap verir: Ekaterina Katyuşa Maslova. Üçç haftalık maraton bitene kadar soluksuz izlemiş ve Rus edebiyatına olan sevdam böyle başlamıştı. Ortaokulu bitirene kadar tadına bakmadığım Rus yazar kalmadı desem yeridir. Klasikleri bu kadar erken okumak iyi mi kötü mü hala karar veremem, belki şimdiki yaşımda okusam daha büyük bir zevk alırım diye düşündüğüm de olmuyor değil. Tekrar okumak istesem okunacak onca kitap varken vakit yok, hasılı bilemedim :)
Ve hayat boyu rol modelim olmayı sürdüren Jo'nun kahramanı olduğu "Küçük Kadınlar". İlk kez radyoda dinlemiştim. Sinyal müziğinden sonra dört değişik kadın sesinden "Meg", "Jo", "Beth", "Amy" anonsları yapılır, sonra dört ses birlikte "Küçük Kadınlar" diye bağırıp kocaman bir kahkaha atarlardı. Ardından da bayıldığım drama başlardı. Bitince çok üzüldüğümü hatırlıyorum, hem bitişine, hem Beth'in ölümüne, Jo'nun ailesine Noel hediyesi almak için saçlarını satışına ama o bir o kadar da hoşuma giden olaylar vardı. Babama vızvız edip para koparmış ve Yenimahalle'in en kapsamlı ve merdivenle inildiği için en loş kitabevi olan Sipahi Kitabevi'ne koşturup incecik bir "Küçük Kadınlar" baskısıyla dönmüştüm. Bildiğim konuyu bir kez daha zevkle okumuş ama tatmin olmamıştım. Sonra kitabın "İyi Zevceler", "Küçük Erkekler" ve "Jo'nun Çocukları" adıyla devamı olduğunu öğrenmiş binbir gayretle arayıp onları da edinmiştim. İki yaz tatili boyunca dönüp dönüp okumuş adeta ezberlemiştim. Yakın arkadaşım Binnur'a bahsetmiştim, o da babasının görevi nedeniyle tatilde gittikleri Bitlis'de uyduruk bir kitapçıya girmiş ve "Sizde "İyi Zevceler" var mı?" diye sormuş. Kitapçı "Bir dakika" deyip dükkandan çıkmış, az sonra elinde kalaylı bir bakır cezveyle geri dönmüş. Bunu anlattığında günlerce gülmüştük. Sanırım "Küçük Kadınlar"la tanışmamın üçüncü yılıydı ki mahalle arkadaşım Filiz'e babası birkaç kitap getirmişti, bunlardan biri "Küçük Kadınlar" idi. Ama ne "Küçük Kadınlar". Benim okudumun belki 5 misli kalınlıkta ve sayfa sayısında. Daha Filiz başlamadan kitaba göz koymuş, gönlü bol arkadaşım da önce benim okumama izin vermişti. Daha öncekilerde olmayan neler vardı neler kitabın içinde, bitene kadar zevkten dörtköşe olmuş, kendimi Cennet'te hissetmiştim. Hâlâ kitaplığımda "Küçük Kadınlar" vardır ve arasıra bir göz atarım desem inanırsınız herhalde :)
Epeydir kitap sohbeti yapmıyorduk galiba, böyle nostaljiyle karışık bir şeyler yazayım istedim. Umarım sıkmamışımdır. Hepinize güneşli, yağmursuz günler diliyorum...
Radyo tiyatrosu benim de anılarımın baş köşelerinden birindedir. İlkokulda hep öğlenciydim. Saat 10'a yakın mutlaka uyanır ama yataktan kalkmazdım. İçeriden kızarmış ekmek kokusu(kış ve okullar açık) annemle anneannemim konuşmaları ve radyo sesi gelirdi. 10'da arkası yarın başlayınca konuşmalar kesilir, yalnızca arkası yarının sesi duyulurdu.Tek hatıraldığım arkası yarın ismi "mezarından kalkan şehit" Savaşta 2 asker birbirlerine söz eriyor. Biri şehit olur diğeri yaşarsa birbirlerinin annelerine görünecekler diye. Sağ kalan asker bazı geceler at üstünde asker üniforması ile gelip arkadaşının annesine görünüyor ama hiç konuşmuyor. anne de onu hep şehit olan oğlunun ruhu sanıyor. Herhalde 10-11 yaşlarında beni çok etkilemiş. onu hiç unutmam. Arkası yarınları güzel yapan ünlü tiyatrocularımızın seslendirmeleriydi. Ejder Akışık, Kerim Afşar, Işık Yenersu ve OlcayPoyraz unutamadığım sesler. Arkası yarından sonra da "okul radyosu" başlardı. Hey gidi günler hey, Teşekkürler Leylak, beni 40-45 yıl öncelere götürdün.
YanıtlaSilÇenebaz
Çenebaz arada ses vermen ne güzel, özlemiştik. Söylediğin tiyatrocuların sesleri kulağımda çınladı şimdi, hele Işık Yenersu, sihirlidir sanki kadının sesi. Asıl ben teşekkür ederim anı ortaklığın için...
SilAhh ah! Tam da yağmurlu havada kahve eşliğinde sohbet konusu olacak bir yazı bu. Bizde hava yine yağmurlu, akşamüstü açacakmış. :)
YanıtlaSilSabahları arkası yarın, okul radyosu, cumartesi akşamüstleri çay saati, çarşamba akşamları radyo tiyatrosu çocukluğumun unutulmazlarından.
"Küçük Kadınlar" çocukluğumun en sevdiğim kitaplarındandı. Kızlarla ilgili yazdıklarını ben de aynen yaşadım, Jo'yu rol model aldım, kitabı defalarca okudum, vb....
Leylağım sen ne güzel anılara götürdün beni, çok yaşa. :)
Ah Ekmekcim sen de çok yaşa, ne güzel günlermiş onlar, az ama özmüş her şey sanki. Ne kadar ortak anılar...
SilBurada biraz daha yağarsa yosun tutacağız inan, bugün şemsiyeme rağmen bildiğin sucuk gibi ıslandım, bıktım yeminle..
Ben de ah leylak dalım diyerek başlamak istiyorum, çok özlüyorum o günleri ben, Küçük Kadınlar'ı tekrar okumak istiyorum, cezvelere çok güldüm ya..
YanıtlaSilTRT bir zamanlar böyle güzel amaçlara hizmet ederdi. Arkası yarınlar, konserler vs. Ucundan kıyısından yakaladığım, bence şanslı zamanlardı. Yine çok güzel anlatmışsınız Leylak Dalı...
YanıtlaSil