Cumartesi günü Eymir dönüşü oksijen ve güneş çarpığı olarak bir müddet başağrısı çektiğimiz doğrudur. Ol nedenle birkaç sayfalık başarısız "Kün/Sezgin Kaymaz" okuma denemesinden sonra günün yorgunluğuyla sızmışım.
Pazar sabahı bilgisayardaki günlük rutin mesaimi tamamladıktan sonra dikiş makinesini açıp kızkardeş için bir pantolon astarı dikmeye koyuldum. Ben dikiş dikmeyi unutmuşum, dikiş makinesi de beni. Biraz cebelleştik, o alt dikişleri boncukladı, ben söktüm. Masuraları, makaraları değiştirdim, orasını, burasını sıktım, iyi kötü birşey çıkardım ortaya. "Hey gibi günler hey" dedim, bu makinede iç-dış giyilebilen kaban bile dikmişliğim vardı zamanında, şimdi uyduruk bir astar için ter döktüm. Bırak kabanı, parmağımı dikmiştim de iğne tırnağımda kırılmış, altından mavi renkli bir iplik sarkıvermişti. Bir pense marifetiyle kendim çekip çıkarmıştım girdiği yerden. Vay, cesuryürekmişim meğerse ben :)
Astar dikilip tamam olunca hamarat cinler ikamete devam ettiği için bir haftadır bekleyen ütüleri yapmaya karar verdim, "Hannibal" sondan bir evvelki bölümü açtım, karşısına ütü masasını kurdum, deşilmiş bağırsaklar, damarlarla fiyonk yapılıp tele asılmış kalpler eşliğinde tüm giysileri ütüleyip bitirdim. Bugün de son bölümü izleyerek 1. sezonu tamamladım. Dehşet verici olsa da iyi bir diziydi hakkını yemeyim ama mümkünse bir süre sakatat da yemeyim, hatta görmeyim bile. Anti parantez Mads Mikkelsen'den hala hoşlanmadığımı belirteyim...
Akşama doğru yürüyüş yapmak için Hamamönü'ne uzandık ama uzandığımıza pişman olduk. Anlaşıldı ki Ramazan'da uzak durmak lazım oradan. Kalabalık, gürültülü, çığırtkan, karman-çorman, çeşitli koku ve sesin harman olduğu bir yere dönüşmüş. Girdiğimiz cafemsi yerin garsonu menüleri adeta kafamıza atınca da yüzgeri çıktık. Nasılsa müşteri çok, nasıl davransak, ne versek gideri var mantığı değişmedikçe çok şey kaybeder bu esnaf. Kızılay'a geçtik oradan ve kâdim mekanım Akman'a attık kapağı, güleryüzlü tanıdık garsonumuz karşıladı bizi, kendimizi evimizde hissettik.
"Kün"ü okuyorum gayet keyifle. Sezgin Kaymaz'ı hep severek okumuşumdur, bu kitap da beni yanıltmadı. Bugün bir arkadaşımla buluştum, öncesinde bir kitapçı keşfi yaptım ve iki kitap, bir CD ile çıktım. Şu an kulaklarımda kulaklık bir yandan yazıyor, bir yandan "Onur Akın" şarkıları dinliyorum. En sevdiğim şarkısını Yavuz Bingöl söylemiş: "Seviyorum Seni", ben Onur Akın'dan dinlemeyi tercih ederdim. Bir diğer sevdiğim şarkı "Hala Koynumda Resmin"i ise Yonca Lodi seslendirmiş, başka bir şarkı dinliyormuş gibi oldum. Diyeceksiniz ki madem öyle Onur Akın CD'si alsaydın, boşverin arada değişiklik iyidir.
Fotoğraftaki şahsiyeti tanıdınız mı? "Değiş Tonton" ailesinin bebelerinden biri, kitapsever bir zat kendisi, ruh ikizim olur. Haydi biz onunla Onur Akın şarkıları dinlemeye devam edelim, siz de kalın sağlıcakla...
"hop hop hop değiş tonton" çocukluğumun çizgi filmi hatırladım iyi oldu
YanıtlaSilPek çok severdim, oğlumla oturup izlerdik :)
SilBaşlığa pek anlam verememiştim.Yorumla anlaşılmış oldu. Geçmişteki dikiş maceranı okumanın Hannibal' ı izlemekten pek de farkı yoktu Leylak' cım:) Öptüm :)
YanıtlaSilÇok şeker bayıldım...
YanıtlaSilDeğiş Tonton haaa???? Ben nasıl severdim kendisini... Harcadılar Tonton'umu, yeni nesil göremedi! Büyük kayıp diyorum, işte o kadar!
YanıtlaSilHamamönü fenaydı, bizde hafta sonu gitmiş bulunduk bin pişman olduk. ben niye hatırlamıyorum bu çizgi filmi ki, takıldım şimdi:))
YanıtlaSil